kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Yağmur çamur hikaye Phaeaton gerçekten şahane
Yağmur çamur hikaye Phaeaton gerçekten şahane
Tamamı el yapımı

Yağmur çamur hikaye Phaeaton gerçekten şahane

Dünyanın en prestijli otomobillerinden Volkswagen Phaeton'u, ülkemizin en seçkin gazetecilerinden Mehmet Barlas'a test ettirdim. Otomobil bir gece onda kaldı ve ertesi gün, yağmurun eşlik ettiği keyifli bir yolculukta izlenimlerini anlattı.

Bazı filmler vardır. Korkmaya gidersiniz ama gülersiniz. Ve bazı filmler vardır gülmeye gidersiniz ama korkarsınız. Birinci kategori filmlere çok örnek sayabilirim. Ama ikinci kategori için yepyeni bir örneğim var: Brigitte Jones 2. Serinin ilk filmine bayılmıştım. Amerika'da idim ve külkedisi kıvamında yaşıyordum. Çok güldüm. Ama geçtiğimiz günlerde seyrettiğim ikinci film beni kendime getirdi. Ve elimde olmadan Brigitte Jones ile kendim(Şahsen, bizzat ben!) arasında bağlantılar kurdum. Öncelikle benim kadar olmasa bile o da şişman. Bir de ikimiz de olağanüstü komik olaylara (elimizde olmadan) imza atabiliyoruz. Sevgili konusunda şanssızız ama bu şanssızlık içinde aşk gelip bizi buluverebiliyor. Ben de gün içinde her şeyi döküp devirebiliyorum, olmadık kazalar başıma gelebiliyor. Şimdi anlatacağım ve içinden Phaeton geçen bu hikaye de, filmi seyrettiğim tarihe yakın olması itibarıyla bu benzerliği korku içinde keşfetmemi sağladı. Aslında bu yazı serisine aylar önce VW Phaeton ile başlayacaktım. Ancak bu serüvenim başlamadan bir kaldırım üzerinde sonlanıverdi. Bu hadisenin hemen kulaktan kulağa yayılacağını biliyordum. Ertesi sabah herkes "Sekiz takla atmışsın" (Valla takla atmadım, sadece kaldırıma çıktım) diye aramaya başladı. Bense sadece ağlıyordum Bir hafta sonra Seat Cup'ın son yarışı vardı. Ortalıkta ezik ezik dolaşıp fotoğraflar çekiyordum. Tam otomobillerin fotoğrafını çekiyordum ki omzuma bir el dokundu: Bu Doğuş Grubu'nun ve dolaylı yoldan da olsa kırdığım Phaeton'un sahibi Ferit Şahenk idi. İçimden "Neden Ben?" diye bağırarak kaçıp, karanlık dehlizlerde kaybolmak geldi. Ama bu çok kaba olurdu. "Geçmiş olsun, iyi misiniz?" dediğinde ben annemleri arayıp tüm evleri, çifti çubuğu satmaları gerektiğini çünkü bir Phaeton satın almamızihtimalinin yoğunlaştığını söylemeye hazırlanıyordum. Yutkundum. Vücudumun kıvrımlarında bulduğum bir miktar enerji ile " Ben iyiyim ama Phaeton'unuzu gömmek gerekebilir!" diyebildim. Güldü ve böyle şeylerin önemli olmadığını, yazılarımı çok beğendiğini ve kısaca bir Phaeton'un lafı bile olmayacağını belirten bir konuşma yaptı. Kalbim durmamıştı. Ama kendimi Brigitte Jones kadar aptal hissediyordum. Koca gidi Ferit Şahenk ile diyalogum, kişisel hatam olan bir kazanın şöhreti ile gölgelenmişti.

KEŞKE AKRABAM OLSAYDI
Şimdi ise kabusumla yüzleşmeye hazırdım. Doğuş binasından V6 Phaeton'u teslim almaya gittiğimde hayli gergindim. Ama bu kez planım mükemmeldi. Otomobili alıp, onu uzun zamandır test etmek isteyen Mehmet Barlas'ın evine bırakıp yükü üzerimden atacaktım. Nitekim öyle de yaptım. Otomobillere 3 yaşımdan beri sebebini bilmediğim bir şekilde aşığım. İşe gelip giderken de kimin ne otomobil kullandığı, şoför kullanıp kullanmadığı gibi konularda ihtisas yaparım. Çünkü bence otomobil ile ilgili bu tür seçimler, kişilik ile ilgili bir çok şey hakkında bilgi verir. İşte Mehmet Barlas'da dikkatimi böyle çekti. Üst sınıf otomobilini sürekli kendisi kullanıyor ve bundan da çok zevk alıyor gibi görünüyordu. Onunla bu konudaki ilk röportajımı aylar önce yaptığımda gerçekten şok olmuştum. Çünkü karşımda gerçek bir otomobil fanatiği vardı. Ama işin kültürünü hazmetmiş, neyi neden istediğini bilen bir fanatik. Gazetecilik söz konusu olduğunda bir duayen olan Mehmet Barlas ile aynı gazetede çalışıyor olmak gerçekten gurur veriyor. O kadar alçak gönüllü ki, tüm sorularınıza sıkılmadan cevap verebiliyor. Onunla zaman zaman otomobil sohbetleri yapıyoruz. Bu sohbetlerimiz sırasında Phaeton'u çok merak ettiğinden bahsetti. Ben de ilişkilerimi kullanarak (Kirli ilişkiler değil tabe!) ona bir test otomobili ayarladım. Şartım ise basitti: Bu otomobil ile ilgili görüşlerini sayfamda okurlar ile paylaşacaktı. Otomobili evine götürdüğümde ona uzun bir brifing vermek zorunda kaldım. Otomobilin 240 beygirlik V6 motoru, karizmatik orta konsol eğlence merkezi, klima kontrolleri, vites özellikleri ve aklınıza gelebilecek her türlü teknik detay ile ilgili sorularını bir zevkle cevapladım. Çünkü 63 yaşında, dünya üzerindeki en seçkin otomobilleri, ne kullandığını bilerek kullanan Barlas karşısında sınava tutulmak, otomobil yazarlığı hayatımda en keyif aldığım anlardan biriydi. Ertesi sabah gazetede buluşmak üzere onu VW Phaeton ile baş başa bıraktım. Yağmur çok yağıyordu, hava tam gezme havasıydı. Gazetenin garajından Mehmet Barlas ve bu şık otomobil ile çıkmak gerçekten çok hoştu. Üstelik Barlas otomobili kullanmak konusunda çok istekliydi. Bana kalan ise bu çok güvendiğim pilot ile yağmuru ve manzarayı izlemekti. Otomobili çok beğenmişti. Kullanırken zevk aldığını ise bıyık altı gülümsemesinden anlıyordum. Surround müzik sisteminde Ray Charles'ın Duets albümünü konuşlandırmıştım. Ayrıca Kenan Doğulu'nun 9.5 albümü de mevcuttu. Bunlar eşliğinde Bebek'te gezerken cebinden bir CD çıkardı. Hemen torpido gözündeki CD-değiştiriciye yerleştirdim. Adını bilmediğimiz bir Buddha Bar karışımı idi. Müthiş bir peşrevi andıran müzik beni bile susturdu. Ardından ise hayatımın şoku geldi: "In The Mood For Love" filminin ana teması. Artık bende konuşacak bir hal kalmamıştı. Bazen bir koku veya bir şarkı insanı nerelere kadar götürebiliyor. Ama allahtan hemen olay yerine geri döndüm. Fotoğraf çekimi için Çin Konsolosluğu'na yakın bir yeri seçtim. Barlas'a da "Neyse ki korumalar sizi tanırlar" dedim. Hemen cevabı yapıştırdı: "Niye ben Çinli miyim?".. Tabi uzun uzun güldük. Mehmet Barlas'ın keyifli bir espri anlayışı var. Babamın Kilisli olduğunu öğrenince hemen şu anekdotu anlattı: " Yıllar önce eşim, ailemden gerçek Gazianteplilerle Paris'e gitti. Kendi aralarında yöre şivesi ile konuşmaya alışık olan akraba kadınlardan biri bir ara Canan'a dönüp "Fransızlara ayıp oloor bacım , biraz da İstanbulca konuşak!" deyivermiş...

OTOMOBİL AŞIĞI
Mehmet Barlas sürprizlerle dolu biri. Ne yalan söyliyeyim Phaeton'un direksiyonuna çok yakışıyor. 2100 kg. ağırlığındaki bu iri otomobili o kadar iyi yönlendiriyor ki, lüks otomobil geleneğini iyi hazmettiği kesin. Onu dinlerken keşke ailemizden biri olsaydı, o, babam ve ben uzun uzun sohbetler etseydik. Kritik kararlarımı ona danışsaydım ve ailesi ile keyifli bir yaşam sürdüğü evinde akraba bağı ile bulunabilseydim diye geçirdim içimden. Sonra otomobili Bebek Oteli'nin önüne park edip içerde sıcak bir kahve içtik. Onu tanıyorlardı. Hatta "Birkaç gündür yoksunuz efendim" diyerek eksikliğini hissettiklerini nazik bir üslupla belirttiler. Burada bana anlattığına göre otomobillerle ilk kez Packard marka, devlet malı bir limuzin ile tanışmış. Sonra da tüm parasını otomobillere harcamış. Hatta eşi bir ara ciddi anlamda kızmış bu otomobil tutkusuna. Trafikte kanunlara çok saygılı, kuralları çiğneyenler olduğunda ise sinirleniyor. Bir gecede otomobilin tüm fonksiyonlarını çözmüş. Zaten teknolojiye düşkünlüğü Turgut Özal'ı "CD" formatı ile ilk tanıştıran olmasından belli. Evinde 1500 adetlik DVD, Lazer Disk ve Plaklardan oluşan mütevazı bir arşivi var. Bana özel bir gösterim yapması için yalvarırken buldum kendimi, sonra kendime çeki düzen verdim. Performanslı otomobil kullanmayı seviyor. Yakında onunla piste gideceğiz ve birlikte gazlayacağız. Barlas'ın torunları çok şanslı! Sonra ayrılma zamanı geldi. Mehmet Barlas'ı evine bıraktım. Ama Phaeton'dan ayrılamıyordum. Gazeteye geldim. Yiyecek birşeyler alıp otomobilin televizyonunu açtım. Harika bir film vardı. Film bitti, sonra gerçek hayatıma geri döndüm. Bizim işin en ilginç tarafı da kendimize ait olmayan hayatlara birinci elden tanık olup, kendi hayatımızı başkalarınınki ile karıştırmak. Sanırım Phaeton ile artık barıştık.

Rahşan GÜLŞAN

DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Kızlarımı mutlu etmeyi bilirim
 Barış köprüsü kuran türküler
 Jülide'yi çok beğeniyorum
 Asıl misyonerliği Alevilere karşı Diyanet yapıyor
 Kanser eskiden en büyük fobimdi
 Ne Seda'yı üzmek isterim ne de ailemi
 Nikahı terk etmeye cesaretim yoktu
 Aşkı da ihaneti de acıyı da tattım
 Beyin okuyan Türk Amerika'da çığır açtı
 Artık iyice kudurdum
 Diyanet İşleri Başkanlığı laikliğe hiç yakışmıyor
 Evlilik hediyesini öldükten sonra aldım
 Bütün entelektüellerin içi çürümüş
 Gazanfer Bilge 81 yaşında bir delikanlı
 Habercilik değişti çünkü Türkiye değişti
 Öğrenciler gözlüklerimi çok havalı buluyor
 Türkiye ikinci vatanım
 Asıl mücadele şimdi
 Filistin'in Mandela'sı doğuyor
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Ayetullah ama Humeyni değil
Ayetullah ama Humeyni değil
Bugün Irak'ın kaderi ne Bush'a bağlı ne onun ordularına ne...
9 yıl önce ölmüş olmalıydım
9 yıl önce ölmüş olmalıydım
Dirençli tüberküloz sistem, hekim ve hasta hataları yüzünden herkesi...
Dünya lezzet ustaları İstanbul'da buluşuyor
Çeşitli ülkelerden 200 ünlü aşçı, Uluslararası Mutfak Şefleri...
Dünyanın merkezinde bir yemek
New York'taki etkili ve yetkili herkesin favori adresi The Four...
Paslanmayan kadın
İlk kez rahmetli Fikret Kızılok'un bir röportajında duymuştum bu sözü:...
Atasay'ın tasarım danışmanı Süer
2005'in takı modası hakkında bilgi veren Atasay'ın danışmanı Özlem Süer, "Bu...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.