Haftanın insanlık halleri!....
Patırtı, gürültü neşe ve tuhaflıklarla dolu koca bir hafta daha gelip geçti işte... Anlatılacak, paylaşılacak o kadar çok şey var ki... Yazıya otururken bizim Yavuz'la (Baydar) karşılaştım... "Türkiye, gazeteciler için dünyanın en bereketli toprakları.." dedi... Ne kadar doğru... Baksanıza, "CHP'nin külü" soğumadan, "Latife Hanım'ın rüzgârı" sarıyor ortalığı, "La..." demeye hazırlanırken, İzmir'de, bir "çocuk köyü"nde "Dünyanın en aşağılık skandalı" patlıyor... Skandal, bir başka "skandal" gelince örtülüyor.! Gündeme bir başka "bomba" düşüyor, 48 saat önceden ne varsa birdenbire "es ki"yor vs... Manşet-altı gündemlerde de ha keza... Özetle, insanlığın bütün halleri yaşanıyor bizim ülkede... Benim için de.. Mesela.. SEVİNDİM... Latife Hanım'ın mektuplarıyla ilgili en doğru karar verildi sonunda... Haftalardır "çekiştirilip duruyordu" mektup ve belgeler! "Açıklansın, şu varmış, bu varmış, öğrenmeye hakkımız varmış.." tavsiyeleri (!) arasında, bu sütundan ben de bir öneride bulunmuş, "Mahremiyeti açıklamaya hakkınız yok, nasıl aldıysanız geri verin aileye" demiştim... Gönlümden geçen de ailenin hiçbir koşulda bu "özel mektup"ları açıklamamasıydı.. Ve Latife Hanım'ın varisleri, son noktayı koydu. Spekülasyonları da önlemek için iki gün önce noter tebligatıyla, "Biz de istemiyoruz, sizin de açıklamaya hakkınız yok" dedi ve konu kapandı... ÜZÜLDÜM... Diyeceksiniz ki Havalimanı yöneticilerinden birinin işgüzarlığı.. Ya da "Büyütmeye gerek yok, yanlış anlama olabilir" diye düşünebilirsiniz.. Hatta, "Bırakın Başbakanlığı, artık DSP'nin başında bile değil, normaldir..." Bir de üstüne üstlük "Öküz öldü ortaklık bozuldu. Mevzuat hazretleri böyle buyuruyor!" da denilebilir... Ama "nezaketsizlik" hiçbir koşulda hoş karşılanamaz... 1960'ların başından bu yana, hep "Çok Önemli Kişi" olan Ecevit'i, Atatürk Havalimanı VIP'te üç dakika bile konuşturmamak, çok ayıp, çok vahim bir durumdur... "O VIP'ten salya sümüklüler, allı pullu televoleciler dahi rüzgâr gibi geçti" edebiyatı da yapmaya gerek yok ancak vefasızlığın, saygısızlığın bu kadarı çok fazla! Bu ilkellik karşısında hepimiz üzülmeliyiz. Ve o "işgüzar"ların Ecevit'ten katmerli bir özür dilemesi gerekmektedir. GÜLDÜM... TRT, ekran ve "şölen" yoluyla 37'nci Yılı'nı kutladı.. Elbette nostaljik bir tadı vardı, elbette çocukluğumuz, gençliğimiz, geçmişimiz, hoş akşamlarımız vardı o gece.. Ama hamaset de vardı, abartı da, eksik de... "Tek"el olduğu dönemde "Demokles'in Kılıcı" misali pek çok sahne ve kültür adamının başına "sansür"ü dayatan, "protokol haberciliği" yapan, sıkıcı ve "necefli maşrapalı" programlarla zevksizlikler de sunan, seyirciyi çaresiz bırakan TRT'nin.. O iki buçuk saatlik kutlaması boyunca sürekli, "ilke" dendi, "pespembe bir geçmiş" dendi, "yapılan her şey doğruydu" demeye getirildi, özel kanallar eleştirilirken bile beceriksizlik örnekleri sergilendi...Düşünün ki o gecenin sunucularından Erkan Yolaç dahi, "göğüs kılları görünen bir erkek şarkıcıya uygulanan 45 dakikalık sansür"ü anlattı, "o zamanlar düşünce böyleydi" diye sansürlü zamanları kibarca hatırlattı.. Buna rağmen "altın bir 37 yıl"mış gibi sunulmasına çok güldüm! ŞAŞIRDIM... Ancak bu kadar pişkin olunabilirdi.. Ancak bu kadar "bilimsel bir kılıf" bulunabilirdi.. Ancak bu kadar "toplumsal bir gerekçe" öne sürülebilirdi... Raporlar ortadaydı, "Üçüncü Sayfa" haberleri hiç durmuyordu, yurdun her köşesinde kan gövdeyi götürüyordu... Daha dün, üst üste iki "cinnet ve şiddet" haberiyle sarsılmıştı ortalık... Ama son Siyaset Meydanı'nda, "ekrandaki şiddet içeren diziler"e, yapımcılarına, naçizane "sorumlu davranmaları gerektiği" konusunda bir çift söz edildi de.. "Vay sen misin" oluverdi ortalık... Ali Kırca'nın ardındaki barkovizyonda bir yandan da malum diziden görüntüler gelip geçiyor, "namlular ağza, kılıçlar göğse saplanıyordu" ama hazret, yani Vadi'den bir "arkadaş", süslü süslü kelimelerle "hayırlı ve yararlı bir iş" yaptıklarını söylüyordu.. Elbette, "sokaktaki şiddet"in Vadi'den geldiğine dair kanıt yoktu ama böyle bir "pişkinlik" de şaşırtıcıydı doğrusu! ŞAŞIRMADIM!... Suudi Arabistan Konsolosluğu, "bir diplomat"ları için Boğaza nazır, keyfe hazır " dört katlı villayı kiralamış birkaç yıl önce... Fakat, ayrılırken 200 milyar borç takıp gitmişler... "Suudi zenginleri ve şeyhleri"nin "jet set merkezleri"ndeki "görgüsüzlük" abidesi, ihtişamlı(!) ama zevksiz keyif fotoğraflarına alışmıştık da, diplomatik olanına ilk kez rastlıyorum. Ama şaşırmadım! İyi haftalar...
|