Okul binalarına kişilik
Milli Eğitim Bakanlığı yeni okul inşaatları ile ilgili olarak devrim niteliğinde bir değişime hazırlanıyor. Bakan Çelik bunu 'Bizim çizgilerimizi taşıyan, aynı zamanda modern mimarinin unsurlarını da içeren bir mimari anlayış içindeyiz' sözleriyle özetliyor. Hayli iddialı bir girişim. Buna göre soğuk, gri ve tek tipli okul modeli yerini Osmanlı ve Selçuklu mimarisinden de çizgiler taşıyan yapılara bırakacak. Doğrusu böyle bir dönüşümün sadece sözünü duymak bile bir müjde almak gibi. Bir mensubu olarak, genel estetik kaygısızlıklarından sürekli yakındığım muhafazakar kesimden bir bakanın yönetiminde böyle bir girişimin başlatılmasından da ayrıca gurur duyuyorum. Şüphesiz bu değişim, bütün devlet binaları için şart ama okullar için acil farz. Ülkemizde daha ilk sınıftan başlamak üzere öğrencilerin okula gitmekten hoşlanmamasında, binaların iç ve dış görünümleri ile verdiği -fark edilmesi zor- tiksintinin payını şimdiye kadar hiç hesap etmedik. Devletin insanımıza çirkin ve sevimsiz görünmesinde eğitimin bu sefil beşiklerde gerçekleşmesinin payını da bilmiyoruz. Memurların devlet dairelerini halk için birer eziyet merkezi haline getiren genel suratsızlıklarında bu gudubet yapıların gölgesini de resmetmedik. Çocuğun ve gencin gözünde sadece kabalığı çizgileştiren bu yapıların estetikten yoksun nesillerin yetişmesinde ne kadar etkin olduğunu da ölçmedik. Lakin bu matematik veri noksanlığı bu konuda sağlıklı bir hükme varmamızı engellemez. Toplumun genel zevksizliği ortada. Böyle binalarda okuttuğumuz insanların çekirdekten bir estetik bilinç kazanmasına ihtimal olabilir mi? Hasılı adam gibi haysiyetli mimari çizgilere sahip okul binaları yapmaya başlamanın Türkiye için yetmiş yıldır gerçekleştirilmiş en hayırlı işlerden biri olacağından şüphem yok. Bu arada 'yetmiş yıl'ı rasgele söylemiş değilim. Cumhuriyet'in ilk yıllarını istisna etmek istememin sebebi, o dönemde yapılan okulların mükemmellikleridir. Nitekim bu gerçeği bakanlığın Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanı Prof. Dr. Abdüssamet Arslan da dile getiriyor: -Cumhuriyet'in ilk yıllarında çok güzel ve estetik binalar yapıldı. Ancak daha sonraki yıllarda içine girilen ekonomik darboğazlar ve sıkıntılar, yapı estetiğinde yozlaşmalara yol açtı. Kimliksiz, kişiliksiz, estetikten yoksun binalardan geçilmez oldu. Yalnız kişiliksiz okul binaları sürecinin gerekçesi konusunda değerli profesörümüze katılmıyorum. Sorun sadece ekonomik darboğaz sorunu değil. Bu da bir etken ama başka pek çok sebep vardır. Bir kere Atatürk'ten sonra onun gibi zevk sahibi bir yönetici gelmedi. Bir tek Adnan Menderes'in şıklığı söz konusudur ki, bu özellik de tek başına, ülke yönetimini estetik bir gözle üstlenmeye yetmemiştir. Ayrıca, 1950'lerdeki kalkınma heyecanı ile birlikte ülkeye genel bir kabalık hakim olmaya başlamış, bilhassa ilk köylü başbakanımız Demirel'den sonra devlet, sadece rakamları büyüten bir yapı katılığına ve sığlığına indirilerek büsbütün zevksizliğe gömülmüştür. O kadar ki, çöplüğe dönen şehirlerin nüfusunun artmasıyla övünmeye, hudutlarının genişliği ile böbürlenmeye başlamıştık. Üstelik oralarda kalan tarihi sanat eserlerini boğup görünmez kılan bu kansercil büyümeden rahatsızlık duyanlarımızın eleştiri ve itirazları neredeyse kalkınma düşmanlığı gibi algılanıyordu. Böyle bir süreçte bu kaba saba okullarda yetişen nesillerin de rakamların büyüklüğünden önemli değer algılama yetenekleri köreliyordu. Şimdiye kadar genellikle eleştiri ile andığım Çelik'i ve takımını bu girişim için yürekten alkışlıyorum. Neresinden bakarsak bakalım bu girişimin gerçekleşmeye başlaması Türkiye için tarihi bir dönüm noktası olacaktır. Maddi ve manevi kazanımlarını belki yirmi yıl sonra devşireceğimiz bu değişim, bir de 'uzun vadeli düşünebilen devlet' örneği oluşturacağı için çok anlamlı. Umarım bu iyi niyetin uygulamadaki sonuçları gerçekten hayal edildiği gibi olur. Malum, bizim muhafazakarlarımızda özellikle siyasal İslam sürecinde gelişen mimari zevk çok ilkeldir. Bu süreçte villasının penceresini kemerli yaptıran adam kendisini ecdadının eserlerine layık bir sanat ürünü inşa etmiş zannederdi.. Bir de kağıt üzerinde güzel duran projelerin hangi müteahhitle nasıl ve ne kadar düzgün gerçekleştirileceği hususu var.. Onun için her bakımdan çetin bir işe soyunuluyor. Allah yardımcıları olsun.
|