Medya ve Turkcell
Merkez SABAH, medya gücünü kullanarak rakiplerini önce batırıp sonra da şirketlerine talip olmaya çalışanların, siyasi partilere lider tayin etmeye, siyasete müdahale etmeye çalışanların karşısında dimdik durmaktadır.
Medyanın asli işlevinin ne olması gerektiği, arka arkaya yaşanan iki olayla daha net ortaya çıktı. Bunlardan birincisi CHP Kurultayı idi; ikincisi ise Yapı Kredi'nin satışı ve Turkcell, Digiturk ve Superonline ile ilgili olası gelişmelerdi. CHP Kurultayı'na müdahale eden, Baykal'ı tasfiye edip kendi adayını seçtirmeye çalışan grup, Yapı Kredi'nin satış sürecinde de aynı tavrı takındı. Bu grup, Turkcell'in Çukurova'nın elinden gitmesini sağlamak için adeta seferberlik ilan etti. Yapı Kredi'nin satışının ardından, yalan olduğunu bile bile, Turkcell'in de Koç'a geçtiğini ilan etti. Yani, sadece bu grubun gazetelerini okuyan insanların zihninde Turkcell, o gün itibariyle Çukurova denetiminden çıkmış izlenimi doğdu. Cevabını, dün Koç Grubu'nun en yetkili ağzından aldı. Elbette, Mehmet Emin Karamehmet Turkcell hisseleri için gerekli sermayeyi bulamayabilir, Digiturk ve Superonline gibi kendi yarattığı markalar bile elinden çıkabilir. Ama Yapı Kredi'nin yeni sahibi Koç Grubu'nun yaptığı açıklamalara göre bunun için 12 aylık bir zaman dilimi var önümüzde. Biz, bu süreçte Turkcell dahil Türkiye'nin geleceği için büyük önem taşıyan bu markaları yaratan, onları çocuğu gibi büyüten Mehmet Emin Karamehmet'in istediği gibi bir sonuç çıkmasını temenni ederiz. Ama o kadar. Onun dışında okurumuza sadece bu şirketlerle ilgili somut gelişmeleri duyurabiliriz. Bu haberleri grubumuzu memnun edecek, kamuoyunu yanıltacak biçimde çarpıtamayız. Çünkü böyle bir davranış, gerek gazetecilik temel kuralları açısından, gerek okura saygı açısından ahlaksız olur. Çünkü biz, siyasi partilere lider atama, bakan tayin etme, hükümet kurup yıkma gibi bir misyonumuz olmadığı gibi, şirketlere patron atamak gibi bir misyonumuz olmadığını da biliriz. Son CHP Kurultayı nedeniyle, İsmet İnönü'nün "Arkadaşlar! Eğer bir memlekette erbabı namus laakal eşirra kadar sabur olmazsa o memleket behemehal batar" (Eğer bir memlekette namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmazsa, memleket batar) sözü sürekli gündeme geldi. Gelin İnönü'nün 5 Temmuz 1931 tarihinde yaptığı bu konuşmanın önüne ve arkasına bakalım biraz. İnönü o gün diyor ki; "...Herkes herhangi bir vesile ile kendini matbuat diline düşürüp de haysiyetinin örselenmesinden, insan yüzüne bakamayacak hale gelmesinden korkuyor." "...Matbuat, murakabe altına girmiştir ve söyledikleri aşgın ve taşgın gittikleri işler için milletin murakabesi altına girmişlerdir." "...Matbuatın şu şirkete, bu şirkete müracaat ederek şantaj yaptıklarını dahi işitmişimdir." İnönü'nün o günkü konuşmasında sarf ettiği tarihi bir söz daha var: "Matbuat hürriyetinin zararlarını evvela arkadaşları olan diğer matbuat bertaraf etmek mecburiyetindedir. Evvelen matbuat yekdiğerine murakabe etmelidir." Merkez SABAH'ın bugün yaptığı budur. Medya gücünü kullanarak rakiplerini önce batırıp sonra da şirketlerine talip olmaya çalışanların, siyasi partilere lider tayin etmeye, siyasete müdahale etmeye çalışanların karşısında dimdik durmaktadır. Bizim asli işimiz, medya gücüyle insanların ekmeğiyle, namusuyla uğraşanların karşısında, bu işin mağdurlarının yanında durmaktır. Ticarette, elbette kazanan ve kaybedenler olacaktır. Ancak, medya bu işin belirleyicisi olmamalıdır. Olmaya çalışanları SABAH teşhir etmekte kararlıdır. Şimdi bunları yazıyoruz diye bize küfür edenler çıkacaktır.. Onlara verecek tek cevabımız yine İnönü'den bir alıntı: "Hadi canım sen de!"
|