Kalpler özelleşince...
Başbakan da hayıflanıyor; "Tsunami karşısında ne derece duyarlı olabildik, tartışılır" diyor. Bir tarafımızda gizli bir utanç var; bir tarafımız kendi halinde, kendi derdinde, kendi yolunda. Hem de... Bu ülke de büyük felaket yaşamışken, ulusal ve uluslararası dayanışmanın önemi kavrandı sanılmışken... Hem de, dini - insani duyarlılıkların üst düzeyde olduğu sanılırken... Hem de, "dayanışma zamanı" da sayılan bir bayram idrak edilirken.
Buna karşlık, dünyanın her yerinde, İskandinav ülkelerinin gösterdiği dayanışmadan söz ediliyor. Elbette, bir kalemde 2 bin İsveçli kaybolduğu için, acı "pek yakından" hissedildiği için. Muhtemelen, "tuzu kuru", nispeten varlıklı oldukları için. Misal; Norveç. İsveçliler kadar kaybı yok. Ama 4.5 milyon nüfuslu bu ülke, 150 milyon dolardan fazla yardım parası çıkardı. İngiltere ve Fransa'nın toplamından da fazla olduğu söyleniyor. Bizden çıkanın 10 katından epey fazla. Başka bir izah tarzı daha olmalı.
1980 sonrasında, "neo - liberalizm" sadece küresel ekonomik mantık olarak hakim olmadı. Sınırların, gümrüklerin, malların, paraların, spekülasyonların "açık kapısı" olarak değil sadece. Demokrasinin de, "bireysel" haklar ve özgürlüklere indirgenmesiyle, "bireycilik", hakim hayat tarzı ve zihniyet olarak her köşeye nüfuz etti. En sıkı saldırı alanlarından biri, "sosyal dayanışma kurumları" oldu. Saldırının etkin kılınması için, sosyal güvenlik sistemlerinin nasıl "kara delik" olduğu kanıtlandı! Yetmedi; "sosyal dayanışma" fikrinin bile, nasıl demode olduğu, rekabetçiliğe nasıl aykırı bulunduğu, bireysel girişimlerin, yaratıcılığın, başarının önünde nasıl dikildiği her fırsatta anlatıldı. Sadece işletmeler değil... Asıl önemlisi... Zihinler, vicdanlar, kalpler "özelleştirildi".
Boşluğu doldurmak üzere, bir insani, cemaatsel "sığınak" olarak ön plana çıkan din ise, "ekonomik düzenin bireyleri dağıtıcı, birbirinden uzaklaştırıcı, parçalayıcı" etkisine temel bir itiraz yöneltmeden... Siyasi düzeyde ve ekonomik alanda onunla bütünleşerek, fazla fazla, en iyi ihtimalde kimilerine "hayırsever korumacılık", kimilerine "seçici kayırmacılık" olarak uzandı. Bir yandan kendi ülkenizde, örgütlü dayanışma fikrini, sosyal güvenlik ve sosyal dayanışma kurumlarını kendinize "dağıtılacak hedefler" olarak seçerken... Diğer yandan "duyarsızlık"tan yakınmak, o yüzden tuhaf. Çünkü...
Norveçlilere mesela; bu "duyarlılık ve dayanışma" ruhunu veren, sadece tuzukurulukları, orada çok sayıda İsveçlinin de ölmesi, Avrupa'nın en dindarı olmaları değil. Onlar, genel fırtına ortamında kendi sistemleri yara alsa da, "sosyal duyarlılık ve dayanışma"yı kurum ve düzen olarak benimsemiş bir kültürün içinde soluk alıyorlar. Ne kadar bireyselleşmiş olsalar da... "Ortak kader"in; vergiler, sosyal güvenlik kurumları ve kamu - devlet mekanizmalarıyla "birbiriyle, birileriyle dayanışma"nın hayat kitabını okumuş bulunuyorlar. Utanmadan da önce, bir düşünmek lazım. Bizim bulamadığımız veya asıl kaybettiğimiz ne diye. Kalpler, bu kadar özelleşince, yamuk atıyor!
|