Zorunlu iyimserlik
İyimser olmak için görünür hiçbir sebep yokken, üstelik tam da Bush yemin ederek ikinci dönemine resmen başlarken nasıl bir bayram idrak edeceğiz? Yoksa, başka zamanlarda da yapmamız gereken yaşlı ve hasta ziyaretlerini yerine getirmekten ibaret bir bayram mı yaşayacağız? İslam dünyasının kan ağladığı bir dönemde bu bayramdan da geriye sadece, mutlak masumların ışıltısı kalacak: Sevindirilebilen çocuklara analarının ak sütü kadar helal olan neşelerinin hatırası Müslümanların bu bayram dolayısıyla hesaplaşması gereken çok şey içinde herhalde en önemlisi, zorunlu iyimserlik olsa gerek. Zorunlu iyimserlik, zor bir kavram. Hatta biraz çelişik iki kelimeden oluştuğu için bayağı kafa karıştırıcı. İyimserlik nihayet, duygu tarafı ağır basan bir halÖyleyse insanoğlunu böyle bir duygusal yapıya memur etmek nasıl bir irade? Müslüman için ilahi irade. Kur'anı Kerim 'İnkarcılardan başka kim Allah'ın rahmetinden umut kesebilir' dediği için her mümin daima iyimser olmaya memur. Üstelik bu ayet günümüzdeki gibi en çetin şartlar altında da umudu korumayı öngörmektedir. Kısacası Müslümanlık iddiasındaki birey iyimser olmaya mecbur bulunduğunu bilecek ve muhasebesini yapacak ama nasıl? Böyle bir iç hesaplaşmanın üstesinden gelebilmek için herhalde arif olmak şart. Zira ortada insan aklına 'çıkış yok' dedirtecek kadar karamsarlık dayatan bir çaresizlik varken iyimser olabilmenin bir yolunu bulabilmek çok zor. Hangi Müslüman böyle bir hengamede iyimser olabilir, hiç değilse bayramı umutlu ve neşeli geçirebilir? Mesela bugün hem Cuma, hem bayramın ikinci günü Müslüman adam böyle bir günü nasıl yaşayacak? Bir tasnif yapabiliriz: Bugün, bir kısım Müslüman için sadece sıradan bir tatil günü, bir kısmı için çifte külfet, herhalde pek az bir kısmı için de çifte bayram. Peki hangisi hangisi için? 1) Bugünü sadece sıradan bir tatil günü olarak gören hangisi? Kültür açısından kısmen Müslüman, inanç açısından münkir veya iki arada -bir derede kalmış kimseler. Onlar için, ABD'nin şeytani bir şehvetle İslam dünyasına karşı 'kıyamet savaşı' üretip kazanmaya çalışması çok fazla yakıcı ve yıkıcı bir duygusal sorun değildir. (Türkiye'de Bush'u insanlık için tehlike görmeyen yüzde 18'lik kesim içindeki mutlu azınlık) Onların dini bir günü sadece tatil olarak algılamaları ve yaşamaları pek çok karmaşık şartlar sebebiyle doğaldır. Onlara dinen Müslüman denip denmeyeceği ayrı bir konu ama alınlarına 'ben tanrıtanımazım' diye dövme yaptırsalar bile Batı tarafından, hiç değilse bir dereceye kadar, ' öteki' sayılacaklardır. Ta ki, zihinsel açıdan oldukları gibi duygusal açıdan da vaftiz olana kadar. Yoksa Müslüman toplum içinde ciddi ve etkin bir küsurat, ülkeyle veya hatta bölgeyle 'işbirliği vasıtası' olarak görülmeleri esastır. 2) Bugünü çifte külfet olarak gören Müslüman hangisi? Bayram dolayısıyla yerine getirmesi gerektiğine inandığı kurban kesmek, kabir ve eş dost ziyaretine gitmek gibi görevlerini tamamlayınca üzerinden bir borç atmanın rahatlığını yaşayacak kişi. Peki ama insan ibadet olduğuna inandığı bir görevi nasıl borç ödemek gibi külfet türünden fiil sayabilir? Ancak 'ibadet' kelimesini 'kölelik' anlamında 'kulluk' diye algılıyorsa. Ancak Allah'ı bir tür 'tanrı kral' gibi tasavvur ediyorsa. İslamı böyle anlayan insan yaptığı her ibadeti külfet gibi hisseder, zevk edinemez. 3) Bugünü çifte bayram olarak yaşayan Müslüman hangisi? O, 'dinim aşktır benim' diyen Mevlana'nın yaşadığı ve yaşattığı İslam'ı kavrayabilendir. Onun her zaman umudu vardır, her şartta iyimserdir. Lakin Müslümanlar bu yöntemin de çeşitli sahtelerini geliştirmek suretiyle en büyük hazinelerine ihanet edebiliyorlar. Bu ihanetler içinde en kötüsü, Allah'ın 'umutlu olma' şartını 'kör kadercilik' şeklinde algılamaktır. Buna göre, kendileri yan gelip yatsalar da Allah eninde sonunda işleri düzeltecektir! Oysa 'dinim aşktır benim' sözünü kalbiyle diyebilen Müslüman, tevekkülünün ve muhabbetinin yanında bitmez tükenmez bir enerji ile gece gündüz, en yakınından en uzağına kadar insanlık için çalışan değil midir? İslam alemi bu tür Müslüman'ın kıtlığından ötürü sürünüyor.
|