Sac ayağının son ucu; Kerkük...
Bir süredir soğumuş gibi görünen Kerkük sorunu, önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher'ın açıklamasıyla yeniden ısındı. Boucher, ABD'nin Kerkük'e ilişkin 58'inci madde de dahil Geçici İdari Yasa'nın (Geçici Anayasa) tamamen uygulanmasını desteklediğini duyurdu. Yani, Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten sürülenlerin tekrar evlerine dönmesi ve yapılacak seçimde de oy kullanma hakkını elde etmesi. Sürülenlerin yerine getirilenlerin deki hemen hepsi Arap-, geldikleri yerlere dönmesi... Saddam döneminde Kerkük'ten sürülenlerin çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu biliniyor. Bununla birlikte bazı Türkmenler de evlerinden edilmiş ve sürgüne yollanmıştı. Bölgedeki Kürt liderler, özellikle de Talabani bunu fırsat bilip, Kerkük'e daha önce bölgede dahi yaşamamış Kürt nüfus yığdı. Hem Barzani hem de Talabani, Kerkük'ün bir Kürt kenti olduğunu söylemeye başladı. Oysa, geçici idari yasa "Kerkük'ün de Bağdat gibi herhangi bir eyalete bağlamayan" özerk bir yapıda olduğunu kayda geçirmişti. Bununla birlikte, seçim sonrasında yapılacak bir referandumla hangi eyalete bağlanacağını tayin hakkı da Kerkük'e tanınmıştı. Sorunun temeli Bu açıdan bakıldığında Boucher'ın dünkü açıklaması Türkiye'yi rahatsız etti mi? Türkiye'nin Irak Özel Temsilcisi Büyükelçi Osman Korutürk, dünkü sohbetimizde sorumuza "Hayır" yanıtıyla başladı ve ekledi: "Biz de geçici idari yasanın ve 58'inci maddenin uygulanmasını istiyoruz. Dolayısıyla bir rahatsızlığımız söz konusu değil..." Korutürk sözüne "ancak" kelimesini ekleyip deyip devam etti: "Kerkük'ten Saddam döneminde çıkarılan Türkmenler de vardı. Onlar da geri dönüp oy kullanma hakkında sahip olacak. Ancak, o dönemde Kerkük'ten çıkarılan Kürt nüfus bugün stadyumlara getirilip yerleştirilen 75 bin sayısında değildi. Önemli olan seçimlere katılacakları belirleyecek olan Komisyon'un Kerkük'te gerçekten geçmişte yaşamış olanlara oy kullanma hakkını tanımasıdır." Bu olmadığı takdirde Kerkük'ün Kürtleştirme politikasının esiri olacağını Korutürk de kabul ediyor. Peki, ABD buna izin verir mi? Bugüne kadar yapılan açıklamalara bakıldığında böyle bir politikayı Washington'un da desteklememesi gerekiyor. Hele, Kerkük'te Türkmenlerle birlikte yaşayan Arap ve Süryani nüfus da dikkate alındığında, bunun yeni sorunları da beraberinde getireceğini ABD de görüyor. Nitekim hafta başında Ankara'da yapılan toplantıda da bu görüş bizzat ABD'li yetkililer tarafından dile getirilmiş. Her ne kadar durum böyle olsa da sorun 30 Ocak'ta yapılacak olan seçimlerle bitmiyor. Geçici idari yasa gereği, seçim sonrasında Kerkük'ün referandum ile hangi eyalete bağlanacağını tayin etmesinde yatıyor. Bugün seçimlere katılacak olan Kürt nüfus kontrollü oy kullansa bile, gelecekte yapılacak referanduma aynı seçmenin katılacağına ilişkin bir kayıt bulunmuyor. Talabani'nin Kerkük planı da bu aşamada devreye giriyor. Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Ahmet Muratlı, dün "Talabani'nin planı eyalet olabilmek" diye açıklayıp, şunları söyledi: "Federasyonun bir eyaleti olabilmek için en az üç kente sahip olmak gerek. Barzani, Erbil, Musul ve Dohuk'a hakim. Dolayısıyla bunun üçü bir eyalet ediyor. Oysa Talabani'nin kontrolünde ise şu an Süleymaniye ve Diyale var. Bir üçüncü kenti de alması gerekiyor ki eyalet olabilsin. Hedefi ise Kerkük'ü de katıp eyalet haline gelebilmek." Her aşamada defakto durum yaratıp, kıdım kıdım da olsa istediğini alan Kürtlerin bu konuda da başarı elde etmeleri söz konusu olabilir. Girişimleri Kürt devletini kurma hayalini gerçekleştirmek için önemli bir adım olarak görülebilir. Ancak, Kuzeyde oluşacak bir Kürt devletinin Irak'ta ABD'yi daha fazla sıkıntıya sokacağı da gün gibi ortadadır. En iyi çözüm ise referandumdan vazgeçilip Kerkük'ün hiçbir eyalete bağlı olmayacağını hazırlanacak kalıcı Anayasa'ya koydurmaktır.
|