Gerçek şu ki!
Birilerinden, bu arada bazı sorularla sizi hiç rahatsız etmeyen kimi gazeteciden yüz bulduysanız, bütün gazetecilerden ve gazetelerden de astarını isteme arsızlığına kapılırsınız. ABD'nin "Ankara" Büyükelçisi Edelman da, nasıl ülkesi dünyayı yönetmeye kalkışmışsa, Türkiye'de medyayı yönetmeye talip sanki. Hem yazılı açıklamayla, hem de ziyaret ederek kendisiyle söyleşi yaptırdığı Zaman'da, hoşlanmadığı haber ve yorumlardan ötürü kimi gazeteyi şikayet ederek "sınır ötesi harekat"a girişti. Bu arada, "tsunami uyarı sistemi"yle ilgili didiklemelerden ötürü, beni adımla değilse bile, Sabah'ı, "akıl almaz, hayal mahsulü iddialar"la suçladı.
Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'ya göre, "Beyin fırtınasında Edelman'ı takdir etmemek mümkün değil"di. Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan ise, dün, "takdirlerini" iletti; Türkiye'de bir gazete yöneticisinin, sınırları ve sinirleri aşan bir "elçi"ye vermesi gereken cevabı verdi. Gazetecilik adına doğru yerde durma arzusundaki Dumanlı'ya, o ifade hiç yakışmamış zaten! Gazeteciler, haber kaynağıyla, bir büyükelçiyle "beyin fırtınası" filan yapmaz. Ya ziyaretçi gibi ağırlar, sonra "bay bay" deyip uğurlar; ya da sorularıyla yorarlar. Gazeteci danışman mı ki, elçi ile aynı cemaat üyesi mi ki, "beyin fırtınası" yapsın!
Şimdi, "akıl almaz iddialar" derken ismen Sabah'ı, zımnen beni suçlayan Edelman'ın yaptığı açıklamaya bakın: "Gerçek şu ki, depremden 15 dakika sonra tsunami uyarı sistemleri alarm verince, aralarında Endonezya ve Tayland'ın bulunduğu 26 bölge ülkesi bundan haberdar edildi. Sadece Hindistan ve Sri Lanka'ya haber verilmedi. Çünkü bu iki ülke Pateminin bir parçası değildi." Eğer bu konuda yazdığım beş yazıyı okumuş veya NTV'de katıldığım programı izlemişseniz, "komplo teorileri"nin değil, tam da bunun üstünde durduğumu görmüşsünüzdür. Aynen böyle: Depremden sonra, tsunami vurana kadar en az 23 saat zamanları olduğu halde, ABD yönetimindeki uyarı merkezinden Hindistan ve Sri Lanka'ya haber verilmedi... çünkü "sisteme üye değiller"di. Bu kadar basit ve bu kadar acı, bu kadar kıyıcı. Bu televizyon, telefon, internet, canlı yayın, saniyede bilgi akışı çağında, "sistemin parçası değiller" diye, on binlerce kişinin can verdiği iki ülke, 23 saat "kurtuluş süresi" olduğu halde "haberdar" edilmedi. Hint Okyanusu'nda, bir ABD üssü olan Diego Garcia adası haberdar olduğu halde, bu iki ülke "evde yoktu"!
Bu çağda bunun nasıl bir "adilik" olduğu sorulmayınca, elçiye zeval olmayınca, o da bunun, aynen Irak işgali gibi, "nasıl olağan, ne derece sıradan bir şey" sayılması gerektiğini "gerçek şu ki" diye anlatır. Aynen, siz Irak'taki Amerikan işkencelerine dair hiç soru sormayınca, sadece "teröristler"in nasıl işkence yaptığını anlatması gibi. Irak'ta kaç sivilin öldürüldüğü sorulmayınca, Felluce'yi sadece "silah deposu camiler"le tasvir etmesi gibi. "Akıl almaz iddialar... Hayal mahsulü" deyip duran bir elçiye, "Sizin Irak'taki akıl almaz kitle imha silahları iddianız hayal mahsulü çıkmadı mı esas?" diye sorulmazsa, "beyin fırtınası"nda Elçi'yi takdir edersiniz sadece. Bu işlerden sorumlu alt komite başkanı ABD'li Senatör Snowe'un bile "Neden haber verilmedi" sorusunu Kongre'ye taşıdığı bir meselede, gazeteci inatla "Neden, neden, neden?" diye sorabilmeli. Sorabilmeli ki, elçiler de elçiliğini bilsin!
|