|
|
|
|
|
|
Çaktırmadan propaganda
Gazeteci ve öğretim görevlisi Alper Görmüş, Haziran 1999'da St. Petersburg ve Moskova'daki iki okulu gezmiş, gördüklerini 'NTV Mag' dergisinde "Uzun Vadeli 'Kazanma' Mücadelesi" başlığıyla anlatmıştı. İşte 'gaza gelmeyen' gazetecilerden Görmüş'ün izlenimlerinden birkaç bölüm:
Petersburg Tutkusu Okuldaki öğretmenler Petersburg ile ilgili olumsuz hiçbir eleştiriye katlanamıyorlar. Kendilerine, "Siz Petersburg milliyetçisi olmuşsunuz" dediğimde hiç itiraz etmediler, gülümseyerek onayladılar. Oradaki Türk öğretmenler için Türk ve Müslüman kimliklerinin yanı sıra 'St. Petersburglu'yu eklemezseniz, kimlikleri eksik kalır. (Yani hem etkiliyorlar, hem etkileniyorlar.) Okula vardığımızda (ki öğrencilerin tümü Rus) ikinci bir kültür şoku yaşıyoruz. Yaşları 12-18 arasında olan bu gençler, yemekhanede, Türkiye'den gelen konuklara hizmet ediyor. Ve bunu bir görev gibi yapmıyorlar, evlerine misafir gelen bir Türk aile nasıl davranırsa öyle içten davranıyorlar. Modern, dinine bağlı tipik bir Müslüman Türk ailenin çocukları gibiler; terbiyeli, büyüklerine saygılı, biraz mahcup... Asıl büyük şoku Moskova'da yaşıyoruz: Az sonra mezuniyet diplomalarını alacak 30 kadar Rus gençten oluşan koro, İstanbul Türkçe'sine yakın bir mükemmellikle ve -bu daha önemli- büyük bir heyecanla İstiklal Marşını seslendiriyor. Koronun sadece öğretmen-yöneticisi Türk. Mezunlar arasında Türkçe'yi en iyi konuşan öğrenci olan Timothy'nin, konuşması sırasında Türklerden söz ederken 'Biz Türkler' demesi, benim algı sınırlarımı zorlayan bir etki yarattı. Hazırlık sınıfında öğrenciler Türkçe ve İngilizce öğreniyor, sonraki sınıflarda dersler Rusça ve Türkçe olarak yürütülüyordu. Okullarda sadece erkek öğrenci vardı ve öğrencilerin tümü yatılıydı. Şimdi, anlaşılması ve tabii kabulü çok zor bir gözlemimi aktaracağım: Okulların Rus öğrencileri (ve galiba onların etkilemesiyle aileleri) okulların Türk öğretmen ve yöneticilerinde somutlaştırdıkları Türkleri ve Türkiye'yi kendilerinden ve kendi ülkelerinden daha yüksek bir mertebede görüyorlar. Mesela Türkiye'de Fransız okullarındaki Türk öğrencilerin, Fransa'ya ve Fransız kültürüne olan bakışları gibi. Misyoner denince akla hemen doğrudan propaganda geliyor. Oysa okullarda direkt Türklük ya da İslamiyet propagandasının zerresinin bulunmadığını bana bizzat Rus aileler anlattı. Çocuklarını okula kaydettirirken, cemaatin Türkiye'deki 'şöhreti' nedeniyle başlangıçta çok tedirgin olmuşlar ama sonradan en küçük bir etkileme çabasının dahi olmadığını görünce içleri rahat etmiş. (Velilerin çoğunun inançlı Ortodokslar olduğunu düşünürseniz, ima yollu propagandanın dahi nasıl ters tepeceğini tahmin edebilirsiniz.)
PEKİ ŞERİAT NEREDE? Türkiye'de çok sayıda insan, yurtdışındaki bu okullarda İslam şeriatı propagandası yapıldığına inanıyor. Ama okullardan bu yönde bir 'kanıt' devşirilemeyeceğini kendilerine söyleyebilirim. Bunu yapmıyorlar, çünkü etkili olmayacağını biliyorlar. Peki, ne yapıyorlar da Rus çocukları yarı- Türk olarak yetişiyor? Öğrenciler, gece gündüz beraber oldukları bu insanlara hayran oluyor. Ahlaklı ama bağnaz olmayan, Rusya'daki en büyük toplumsal illetsayılan içki ve uyuşturucu karşısında inanılmaz bir irade gösteren bu abilerle bir gün Rus edebiyatı tartışıyor, ertesi gün onlara mesela aşk acılarını anlatıyor... Başları her sıkıştığında yanı başlarında onları görüyor, ailelerinde dahi şahit olmadıkları bir diğerkamlıkla tanışıyorlar... Ve sonuç: Öğrenciler, yıllar içinde, öğretmenlerini bu tür insanlar haline getiren 'şey'in iyi bir şey olduğuna dair belli belirsiz bir fikir geliştiriyorlar.
İŞ BULUNMASI ZORUNLU Bu tür (ve bu kadarcık) bir 'etkileme'nin cemaati 'kesmeyeceğini', mutlaka başka amaçlarının da olması gerektiğini öne sürecek okurların bu 'kaygı'larını ne ölçüde giderir bilmiyorum ama 'amaç' faslında bir noktayı belirtmezsem, çok şeyin eksik kalacağının ben de farkındayım. Büyük, modern ve önemli ölçüde gönüllülüğe dayanan kurumlaşmalarda herkese 'iş' vermek, kurumun canlılığının temel şartlarından biridir. Kurum (cemaat) ne kadar çok fonksiyonel ve anlamlı 'iş' üretebilirse, o kadar canlı kalır. Özetlersek, cemaate bağlı okulların profesyonel okullardan hiçbir farkının olmadığını, işlerinin sadece eğitim vermek olduğunu tabii ki söyleyemeyiz. Ama buraların birer kaba propaganda merkezi olduğu düşüncesi de külliyen yanlış. Sabırlı, uzun vadeli bir 'kazanma' mücadelesi yürütülüyor...
|
|
|
|
|
|
|
|
|