Af, zam, kabine değişimi...
Siyasi iradenin ağzından çıkan şu üç kelimenin geri dönüşü yoktur: "Af, zam ve kabine değişikliği..." Bir kez ağızdan çıktı mı, ister "dar kapsamlı olacak" denilsin, isterse "yok böyle bir şey" yaklaşımı gösterilsin, sonuçta gerçekleştirilmek zorunda kalınır. Hem de en kısa süre içinde... Siyasi tarih de bunun örnekleriyle doludur. Bırakın Başbakan'ı, en yakınındaki kişinin dahi bu üç kelimeden birini söylemesi sonuçlanmasını da beraberinde getirir. Bunun en güzel örneği de yakın geçmişte, Rahşan Ecevit'in, "Kader mahkumlarına af" sözü ile yaşandı. Masum bir dilekle başlayıp, sonuçta genel affa dönüştü. "Zam... Vergi indirimi..." de iktidarlar için en tehlikeli kelimelerdir. Bir ürüne zam yapılması gerekmediği halde yapılacağı söylentisi çıkması arztalep dengesinin bozunumu sonucu fiyat ayarlamasını da beraberinde getirmiştir.
Sayın Bakanım Kabine değişikliği de tüpten çıkan macun gibi bir başka örnektir. Kabine değişimi olacağına ilişkin siyasi otorite imada dahi bulunduğu anda, ne kadar karizmatik lider de olsa direniş göstermesi zordur. Kabinede değişiklik olacağı sözünün çıkmasıyla, önce bakanlıklardaki üst düzey bürokratlar harekete geçer... Hemen telefona sarılıp, iktidar partisinden tanıdığı yönetici, milletvekili veya bir gazeteci yakınını arar... Sordukları soru hep benzerdir: "Bizim bakana bir şey olmaz değil mi?..." Aslında bu sözün ardında yatan, "Eğer bizimki gidecekse yerine gelecek olana bir an önce yatırım yapayım" veya "Bana bir şey olur mu?" sorusuna yanıt bulmaktır. atv'de yayınlanan "Emret Bakanım" dizisindeki olaylar, hayatın gerçeği haline dönüşür. Eğer ki bakanının "yolcu" olduğunu öğrenirse, bu kez yerine kimin geleceğine ilişkin araştırma başlar. Bakanlıkta işler bir anda durur. Bakan, "Nasıl olsa ben gidiyorum" psikozuna kapılıp önündeki evraklara imza atmaz, risk almaktan çekinir. Zaten altındaki bürokrat da çoktan işlemleri durdurur. Bunlar olurken, bakanlıkta evrakı bulunan işadamı da boş durmaz. Yenisi gelip işi öğrenene kadar geçecek zamanı dikkate alıp, mevcut bakan gitmeden evrakının altına imza atması için olmadık çaba gösterir. Bu aşamada parti grubu da zaten karışmıştır. İsimleri bakan olacaklar arasında sayılanlar lacivertleri çekip, gelmeyi umduğu bakanlıktaki bürokratları incelemeye çoktan başlar... Koltuğunda oturan bakan bu duruma alınır, parti içi kavga da patlak verir. Adı "gidiciler" arasında sayılan bakan da boş durmaz, el altından tehdit mesajları yollar: "Beni alırlarsa, teşkilatımla birlikte giderim..." Tabii teşkilat da boş durmaz... Kendi bölgesinden birinin bakan olması veya mevcudun koltuğunu koruması için Başbakan veya yakın çevresindeki kişilere baskı uygulamaya başlar. "İlimizden ilk kez bir bakan çıktı, yerinde kalmalı" veya "Bölgemizden hiç bakan çıkmadı, artık bizim hakkımız" söylemleri ön plana çıkar.
Kurumsal yozlaşma Kabinenin etkin bakanlarından birinin de dün söylediği gibi, "Kurumsal ilişkilerde yozlaşma" başlar. Bugünkü iktidar da benzer sıkıntıyı bir ayı aşkın süredir yaşıyor. Öyle görülüyor ki, kabine değişikliği bir an önce gerçekleşmez ise sıkıntı daha da büyüyecek. Bakanların dahi özel sohbetlere başladığında espri ile de olsa hoşbeş sözlerinden hemen sonra şu soruyu yöneltmeye başlamış olması da bunun bir göstergesi: "Siz gazetecisiniz bilirsiniz, hangi bakan gidip, hangisi kalıyor?..." Özetle kurt AKP'nin içine girmiş durumda. Bunun çıkarılmasının da tek yolu var, ister geniş, ister dar kapsamlı olsun bir an önce değişim... Nice yıllara...
|