3 yıl önceydi...
Aslında adetim değildir, eski (eskimiş) bir yazıyı yeniden, aynen sofranıza koymak. Ancak, geçen gün toplama, derleme yaparken, tam üç yıl önce, 12 Aralık 2001'de, o kriz ortamında çıkmış bir Dipsiz Kuyu yeniden içimi acıttı. En azından bu gazetede çıkmamıştı; yineleyeyim, bir bakın, hükümet dışında, ne çok şey değişmiş ve değişmemiş diye; tam AB kapısında. İrlanda'da sonradan açılan bir konteynerden "kaçak" cesetleri çıkan "dört kişilik Türk ailesi"ne dairdi. Avrupa üyeliği için halkın yüzde 68'inden "Evet" cevabı çıkmış. Hoş, bazılarına göre "Yes" denmiş ama... "Hey dostum, lanet olsun, okey!" diye de değerbendirilebilirdi. Netice hayırlı olsun. Çünkü AB üyesi bir çok ülkede dahi böyle bir oran çıkmıyor. Hele Norveçliler... Onlar "No" demişti zaten.
Bu oran şppadanak şunu gösteriyor: Herhangi bir siyasi partiden, bir siyasi programdan daha fazla benimseniyor AB. Hatta, bir çok partinin, iktidarın toplamından da. Çünkü öncelikle "güvence" istiyor insanlar. Karakolda güvence, Güneydoğu'da güvence, işte güvence, okulda güvence. "Güvenlik" değil, güvence. Yani hak. Özgürlüğünü, kişiliğini güvenceye alan haklar. Önemli bir parçası da, iş ve aş güvencesi. Bir bakıma, işini ve aşnı bu kurutulmuş topraklarda sağlayamayınca, onurunu burada dik tutamayınca, "oralara" gidebilme rüyası.
Bugüne bugün, vatandaşları insan tacirleri marifetiyle ölüm gemilerine bindirilen, konteynerlere kilitlenip boğulan tek "AB adayı" ülkeyiz. Batıya karş "Kurtuluş Savaş" ile övünmüş kuşak kuşak insan, kucak kucak çocukları ile "kurtuluş" umudu için oralara kaçıyor. İrlanda'da neden sonra açılan bir konteynerden gelen ceset kokusu size kadar ulaştı mı? Hani bazen hesaplamalar yapılır, "dört kişilik ailenin zorunlu geçim masrafları" diye... Hepimizin paylaştığı "dört kişilik ailenin zorunlu ölüm masrafları"mız var artık. Krizde işini kaybetmiş 35 yaşnda baba, işten çıkarılmış 33 yaşnda anne; hayatlarını ve ölümü kenetledikleri oğulları ve kızları. "Dört kişilik ailemiz"in yolculuğu, Türkiye'nin yolculuğudur.
Önce vedalaşp köyünden ayrılır, kent yolu tutarsın. İyi kötü bir işe tutunursan dünyalar senindir. Sonra bilmem kaçıncı kriz seni de yakalar. Çaresiz kalırsın. Gözünü Batı'ya, daha Batı'ya çevirirsin. Ülken AB adayıdır, IMF mürididir, NATO üyesidir, yıllarca ileri karakol olmuştur ama, seni pasaportunla, hatta vizenle dahi kolay kolay komazlar. "Ortadoğu tipli"sindir. Konteynere girersin. AB'ye canhıraş bir "Yes" dersin. Sonra... "Çığlıklarını duyan olmadı." Ülkende de konteynerlere tıkılmış umutsuzluk çığlıklarının hiç duyulamaması gibi. İnsanları konteynerlerde ölüme sıkışan bir ülkenin övünecek yüzü kalmış mıdır? "AB'ye yüzde 68 evet", milliyetçilik bulamaçlı teslimiyet, güvenlik bulamaçlı baskı, ekonomik rasyonalite bulamaçlı yoksulluk politikalarına kocaman bir "hayır"dır aslında. Konteynere dahi girme pahasına!
Durum artık epey değişik, değil mi!
|