|
|
"Kalbin Zamanı" Pera'da durunca...
Son dönemdeki "TV dizisinden devşirme" filmleri izlemekten sıkılanlara iyi bir alternatif...
Sinema ile televizyon son dönemde iyice birbirinin içine girdi. Gişe yapan ve adından söz ettiren son filmlerin yönetmen ve oyuncu kadrolarına bir bakın, hep "televizyonla sivrilen" isimleri göreceksiniz... Televizyonun sinemaya bu olumlu katkısının yanı sıra zararlarından söz etmek de olası. Çünkü son dönemdeki sinema filmleri adeta birkaç bölümü birleştirilmiş televizyon dizilerini andırıyor. Yani televizyon, sinemanın kimyasını bozmuş görünüyor. Önceki gece galası yapılan "Kalbin Zamanı" ise yeni dönemdeki "sinemaya en benzer sinema filmi" olarak dikkat çekiciydi. Ali Özgentürk, "sinemacı kimliğini" filmin her karesine yansıtmayı başarmış. Senaryo, final sahnesinde biraz yalpalıyor. Bitişe yakın dans sahnesi sakız gibi uzatılmış, sıkıyor. Çizgi animasyonlardaki Alfred Hitchcock, Agatha Christie, Müslüm Gürses birlikteliği, ironi sınırlarını zorluyor. Ama yine de "diziden bozma sinema filmlerinden bıkanlara" ve sinemada önceliği "sanat"a verenlere önemli bir alternatif olabilir.
HÜLYA'NIN OYUNCULUĞU Filmi izlenir kılan unsurlardan en önemlisi Hülya Avşar'ın müthiş oyunculuğu. Dizileri için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim ama Hülya Avşar, sinema için kamera karşısına geçtiğinde saçının telinden ayağının tırnağına kadar oyuncu kesiliyor. Belkıs karakterinin hem orta yaş hallerini hem de ihtiyarlığını neredeyse "kusursuz" canlandırmış. Tıpkı yeni televizyon dizisinde olduğu gibi bu filmde de Hülya'yı makyajla ihtiyar bir kadın haline getirmişler. Sanırım Hülya, "Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik'ten sonra gelen Türkiye'nin en başarılı kadın oyuncusu" unvanını, "Türkiye'nin en güzel kadını" unvanına tercih etmesi gerektiğini anlamış. Hiçbir komplekse kapılmadan, kendini şimdiden "karakter" oyunculuğuna hazırlıyor. Bravo doğrusu...
GİZLİ BAŞROL OYUNCUSU Halil Ergün ise oyunculuk altyapısının ne kadar sağlam temeller üzerine inşa edildiğini bu zor rolün altından kalkarak bir kez daha ispatlıyor. Oktay Kaynarca'yı ise üzerine yapışan "tetikçi" rollerinden soyunmuş görmek, beni mutlu etti. (Ama yine de cezaevine düşmekten kurtulamamıştı) Filmin gizli kahramanı ise Alexandra'yı oynayan Güler Ökten. Son yıllarda bu kadar "baskın" bir yardımcı kadın oyuncu izlememiştim. Ve gelelim filmin baş aktörüne... Eti, kemiği, mimiği yoktu ama filmi sırtına alıp, taşıyordu. Bu oyuncunun ismi Pera Palas'tı... Acaba bu kadar tarihin tozuna bulanmış, bu kadar mistik, bu kadar öykü yüklü bir otel günümüze kalmasaydı, Ali Özgentürk bu filmi çekme cesaretini bulabilir miydi? Sanmam... Zira bu mekanın gerçekliği, hiçbir dekor tasarımıyla bu kadar etkileyici bir şekilde perdeye yansıtılamazdı. Dönem filmi çekmenin zorluklarından hep söz ederim. "Kalbin Zamanı" da bu zorluklardan nasibini almıştı. Mesela 1958 yılının İstanbul'unda Galata Köprüsü acaba Sütlüce'de miydi? Haliç kıyıları o tarihte öyle mi görünüyordu? Yapımcı, yönetmen ve oyuncular, gala gecesinde o kadar heyecanlıydılar ki, yarım saatlik tanıtım konuşması sırasında kimse film sırasında yaşamını yitiren Arda Kanpolat'tan söz etmeyi aklına getirmedi... Neyse ki, filmin jeneriğinde "Arda Kanpolat'ın anısına" deniliyordu... Onun müthiş oyununu izlerken, kaybına bin kat daha üzüldüm. Ruhu şâd olsun.
|