kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cuma
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

Bayram ve kefaret

Eskiler hoş söylemiş: - Dilenciye sıcak ekmek yemek nasip olmaz..
O misal; 'bana bayram ettir' diye başkasına el açanlara kendi bayramı sıcak bir yaşama sevinci sunamıyor..
Sözgelimi Ramazan Bayramı'nda sevinmek için sadece oruç tutmuşluk, teravih kılmışlık yetmiyor. Aksine öyle oruçlu adamlar görürüz ki bayram sabahı mesela öfkesine yenilir de sevincin yerine üzüntü ve utanç yaşarlar..
Mesele merasimleri ikmal etmekte değil, özde..
Özün hakkını vermek ise yükselen uygarlığın marifetidir, alçalanın değil..
Küresel dolaşımda en baskın kültürün kutsalları ortalığı kasıp kavururken, üstelik İslam kuru siyasi tenzihlere rağmen- 'düşman güç' diye algılatılırken bayramın özünü yaşatabilmek kolay değil..

***

500 yıldan bu yana Batı Uygarlığı'nın dilencisi durumundaki Müslümanların hakiki 'alın teri' karşılığı olarak elde edilmiş kaç sıcak ekmeği var?
Petrol Karunları boş yere şişinmesinler; Batı'nın teknolojisi olmasa bu yeraltı hazineleri beş para etmez..
Yeryüzü zurnasında son delik bile değilsen, kendi kutsalına içtenlikle ve üretken biçimde sarılamazsın... Böyle durumlarda ya dilenirsin, yahut yangın söndürmek, yara sarmak, kopuk bacağına değnek bulmaya çalışmak zorunda kalırsın...
Bir şey veremezsin!
Bayram verebilmektir. Bunun için beleşten yaşayanların bayramı çok ağır bir angaryaya dönüşebilir...
Hep dilenmeye ve almaya alışanlar nasıl ve neyin vericisi olabilirler?
Uygarlık dilencisi hangi kimlik ve kişilik izzeti ile kendi bayramını 'adet yerini bulsun' sıradanlığından kurtarıp her yıl tazeleyebilir?
Batı'nın himmetine sığınmadan yaşayamayacağına inandırılan insanların yurdunda kim nasıl 'kendi kendisi' olabilir? Kendi kendisi olmayan kişi, nasıl bayram diye birkaç gününü mutlu geçirebilir?

***

Kendini hiçleyen ve öykündüğü çevreyi kutsayan birey 'yeryüzü gerçekliklerini Allah'a bile galip gelecek güçte saymış' olur. Bir gücün yenilmezliğine inanmak onu Tanrı yerine koymak, bir değerler sisteminin kusursuzluğuna ve aşılmazlığına hükmetmek de onu din olarak benimsemek gibidir.
Bunu üstelik sıradan Müslüman yaşamıyor. Müslümanlar'ın çağdaş önderleri bile aynı aşağılık duygusunun esiri:
İnancınızı bile daha özgürce yaşayabilmek için Hıristiyan dünyasının lütfedeceği ipe sarılmayı tek çözüm olarak görüyorsak Bayram namazımıza neden istavroz çıkararak değil de iftitah tekbiri ile başlıyoruz ki?
Bu muhtaçlık duygusu, hatta Batı'nın himmetine sığınmadan yaşayamama dürtüsü ile ancak taze bir Noel veya bayat bir Ramazan Bayramı kutlayabiliriz. Kendimizi bu kadar geri, bu kadar muhtaç, bu kadar aciz görüp vahşi kapitalizmin değerlerini yakalamaya, insanlığı ezenlerin safında kalmaya çalışırken hangi 'uhrevi' inançta samimi olabiliriz?
Bu kadar maddeci yönelimin neresinde maneviyata yer kalır?

***

Gerileme sürecinin başından itibaren gittikçe büyüyerek Müslüman insanın beynini tamamen kaplayan aşağılık duygusu uru, yeni nesillerin geçmişten devraldıkları en ağır miras... Batılılaşma adı altındaki budalalaşma yüzünden eski kültürlerinden alabilecekleri hiçbir değerli miras olmadığına inanır hale gelen kuşakların kendi din ve geleneklerinden utanmaya ve kaçmaya başlamaları şaşırtıcı değil... Bu ortamda 'Kutsal Bayram' zencilerimizi oluşturan dindar kenar mahalle sakinleri için hazzı geçmişte kalan bir nöbet, beyazlarımızı oluşturan dünyeviler semti azınlığı için fazladan tatil...
Yaşanamayan bayramları yaşamış gibi davranmak ne talihsizlik?
Üstelik bu sefer bayramımız aynı zamanda 'Müslüman Katliamı' ile paralel...
Öyleyse neyin sefasını sürelim üç gün boyunca?
Oruç tutmanın ve teravih kılmanın mı? Peki burnumuzun dibindeki Irak için 'beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın' der gibi hissetmenin kefaretini ne zaman ödeyeceğiz?
Ne kahredicidir ki bu kefareti bizim yerimize 'öteki' Hıristiyan Batılılar ödüyor. Bizim on kişi ile eylem yaptığımız yerde onlar yüz kişi ile yapıyor... Bizim oturduğumuz yerden lanet yağdırdığımız saldırganlara, onlar hesap sorabilmenin yollarını zorluyorlar...
-Dilenciye sıcak emmek yemek nasip olmaz...
Bereket, dilenmeyi bıraktığımız gün taşı sıksak suyunu çıkararak geçimimizi sağlayabilecek kadar her şeye rağmen- güçlü bir mayaya sahibiz.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Sömürge ruhlu kahramanlar   / 12-11-2004
 Felluce'de Haçlı sapıklığı   / 11-11-2004
 Diyanet ve Yayın Kongresi   / 09-11-2004
 Bit kelin perçeminde mi?   / 08-11-2004
 Başbakan'ın azarları ve azalttıkları   / 05-11-2004
 Lozan-bozanlık ve Lozan-borazanlık   / 04-11-2004
 Atatürk karakteri ve İncirlik karakteri   / 02-11-2004
 Dalkavukluk ve yolsuzluk   / 01-11-2004
 Yine 'Türkiyelilik' sihirbazlığına dair   / 29-10-2004
 Bugün Türkiyelilik, yarın Kürdiyelilik   / 28-10-2004
ERDAL ŞAFAK
Babasızlara
En çok akşamları hüzünlenirdim. Özellikle de...
ÖMER LÜTFİ METE
Bayram ve kefaret
Eskiler hoş söylemiş: - Dilenciye...
MEHMET ALTAN
Son düşman
Spor salonunun kapılarıyla pencereleri ışık...
YAVUZ BAYDAR
Üç başlık, üç soru
Vlaams Blok, Belçika'nın Refah...
Felluce'de açlıktan un yiyorlar
Altı gündür kuşatma altındalar. Elektrikler kesik. Gıda, su ve ilaç...
Filistin yönetimi 'hazine avında'
Yeni Filistin yönetimi, ölen liderleri Arafat'ın gelen yardım...
Zafer'in çocukları
Zafer'in çocukları
G.Saray'ın genç futbolcuları AEK maçında göz doldurdu. Artık Hagi'nin...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.