kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cuma
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Türk Mutfağı Ferran Adria'dan ne öğrenir?
Türk Mutfağı Ferran Adria'dan ne öğrenir?


Gazete sütunlarında, muhtelif köşe yazarlarının başlatıp, yer yer icap etmeyen, tartışma kültüründe yeri olamayacak sıfat ve tanımların dahi ortalıkta uçuştuğu bir toz duman var.

Her şey Hürriyet Gazetesinin Türk Mutfağını "uluslararası arenaya çıkarabilmek" için, "önce yıkalım" savı ile başladı. Belki takip bile ettiniz. Anında zımni bir karşı cephe oluştu, "Sen kimsin ki Türk Mutfağını yıkıyorsun!" diye. Tartışma yayıldı: Köşe bucak, ne kadar köşe varsa tümüne. Böyledir. Aziz milletimizin hiçbir ferdi şu üç konuda kendisine sınır, sansür koyamaz: Memleket nasıl idare olunur! Yazı nasıl yazılır ve mutfakta neler olup bitmelidir! İşte bu üç konuda bila istisna herkes fikir sahibidir. Onu da "İcraatın İçinden" programında sunmaya taliptir. Peki ama bu kötü bir şey mi? Yani konu üzerinde düşünmüş, çalışmış insanlar, haleleri dışındaki beyanlardan rahatsız mı olmalılar? Olmamalılar. Neden? Öncelikle bir konuyu tartışmak kimsenin tekelinde değil. İkincisi, katılımcı modern toplum denilen tarif de tam bu hali içeriyor. Söz konusu tartışmanın, fikirlerin içeriğini, düzeyini, lisanını beğenelim ya da beğenmeyelim, bu denli yayılmış olması bile konunun kitleler nezdinde düşünülmeye başlandığının işareti. Sonuç her ne olursa olsun, konunun toplumun gündemine girmesi bile bir kazanç.

BİZİ KİM TANIYOR?
Bakın, "O mutfaktan anlamaz, bunlar Jakoben, şunlar modern, ben ise reformistim" ve diğer akla gelebilecek tüm kompartımanları bir kenara koyarak meseleyi ayrıştıralım. Geçen hafta Koç-Divan Otelleri beni bir workshop'a davet etti. Konuşurken şuradan başladık. Bizlere söylenegelen bir sıralama var: Türk Mutfağı dünyanın önemli üç mutfağından birisidir. Diğer iki talihli ise Fransız ve Çin Mutfağıdır. Yani en kötü ihtimalle gümüş madalya bizim! Mi acaba? Yani bu "şehir efsanesinin" aslı astarı var mı? Açıkçası bu hamasi sıralama bana hep bir kışla rotasyonunu hatırlatıyor. Askerde iken "Olsa ne iyi olur" ümidi ile bir erken terhis senaryosu yazarsınız. Her tertip yapar bunu. O büyülü laf herhangi bir itiraz görmeden bütün kışlayı dolaşır. Mevcudun onayını almış olarak döner. Sizi de teslim alır. Artık onu ilk kimin dediğinin önemi kalmamıştır. O kalan mahdut günü siz de saymaya başlarsınız. İşte içinde yer aldığımız dünyanın mühim üç mutfağı mevzuu da bu fasıldandır. Osmanlı- Türk Mutfağını yurt dışındaki akademik çevreler bilirler. O kadar. Gerisini ne halk bilir, ne de aşçılar. Neden? Bir kere şurası kesin: Şayet uluslararası ölçekte bilinmek istiyorsak, öncelikle kendi kendimizi anlatmamız icab eder. Dünya ölçeğinde acımasız kültürel imtiyaz savaşları yapılıyor.

AŞÇILARIN SUÇU YOK
Devletler kendi kültürlerini yaymak, etki alanlarını genişletmek için ellerinden gelen her şeyi denemekte her aracı mübah görmekteler. Hiçbir kimse, ulus, bizi keşfetseler, hem mühimiz hem de artık zamanı geldi diye tevekkül ve naif bir ümidle beklemiyor. Peki bu topyekun savaşta en önemli söz ne? Yani bizim gibi bu işe nerede ise sıfırdan başlayacakların konuşacağı lisan? Daha önce bu taaruzda hep aynı strateji ile sonuç alındı. Mevcud kültürü sergileyerek. Örneğin İtalyan Mutfağını ele alalım. Ahım şahım derinliği olmayan bu mutfak, ne için popüler? Çok açık. İnsanlar aslında İtalyan kültürüne ilgi duyuyor, onu öğrenmek, keşfetmek istiyorlar. Bunun yolu nedir? İtalya'yı görmek, tarihini, günlük hayatını bilmek velhasıl İtalyan gibi yaşamak. Buna neler dahil? Rafael'den, Gucci'ye, Ferrari'den "spagettiye" her şey! Peki atlayabileceğimiz en kolay eşik hangisi? Evde oturup spagetti yapmak. Hem kolay, hem ucuz hem de zevkli. İmrendiğiniz İtalyan kültürüne ilk adımı atmış oluyorsunuz. Geçen hafta Der Spiegel Dergisi'nde ilginç bir makale vardı. İspanya'yı ele alan. Teyid alan herkes gibi okudum, bir kez daha okudum. Yazar, bugünün İspanya'sını analize şu dört isimle başlıyor: Aşçı Adria, Modacı Custo, Rejisör Almodovar, Mimar Calatrava. Gerçekten de bu dört isim İspanya'nın "küresel kültürün ortasına" bıraktığı şöhretler. Kapışılamıyorlar. Bu köşenin okuyucuları Ferran Adria'yı hatırlayacaklar. Time Dergisi'nin dünyanın en önemli 100 isminden birisi olarak seçtiği yıldız aşçının etkisi inanılmaz. Dünyanın dört köşesindeki müridleri onun pişirdiklerini yemek istiyorlar. Aşçılar arasında bir efsane. Modacı Custo, Barcelona'dan bütün dünyayı fethetme yolunda. Şöhretlerin çoğu onun müşterisi. Pedro Almodovar. Bu sene Cannes Film Festivali onun filmi ile açılacak. Ya Calatrava... Bu mimarı Atina Olimpiyat Stadı ile tanımayan kalmadı. Aslını isterseniz dünyanın dört bucağında inşaa ediyor. Hepsi bu mu? Hayır. Örneğin modern sanatın en önemli platformlarından "Venedik Bienalini" gelecek yıl iki İspanyol kadın yönetecek. Liste sürüp gidiyor. Teyidi de aldım ya. Şimdi bir kez daha sorayım. Yanında sinemacısı, mimarı, modacısı olmaksızın Türk aşçılarına neden yurt dışında bir mevzimiz bile yok diye sorgu sual etmek biraz vicdan gerektirmez mi? Şunu da açıkça söyleyelim. Siz sahip olduğunuz kültürün ne olduğunu önce kendiniz bilip, alırsanız başkasına satma şansınız doğar. Hiç kendi halini umursamaz, gayri memnun bir cazibe noktası olabilir mi? Örneğin, YKB Taşkent Galerisi'nde bir sergi var. Siyah Kalem. Bu benzersiz albüm Topkapı Saray Müzesi'nden bir aylığına buraya getirildi, sergileniyor. Yurt dışında olsa idi, bir kilometre ziyaretçi kuyruğu oluşurdu. Peki Galatasaray'da? Tek tük dolaşan. Üstelik "Türk Mutfağı Projesi" bütünün bir parçasıdır. Öyle yıkılsın fikirlerinden önce detaylı bir tespiti elzemdir. Bir kere kendimiz bilelim, takdir edelim. Elimizden kayıp gitmesin de sonra ne yapacağımıza bakarız...
DİĞER GURME HABERLERİ
 Yemeğin lezzeti kokusunda
 Hint kıtasından Antep mutfağına
 Sokak yemekleri tarihe karışıyor
 Şarabın ve yemeğin izinde Kapadokya
 Dışı kıtır içi pamuk gibi yumuşacık
 Pisboğaz imparator İstanbul sokaklarında
 Sofrada vicdan yapmayın
 Mediciler'in şehrinde şarap sanat ve mutfak
 Rakı konuşa konuşa yudum yudum içilir
 Türk mutfağı yıllara meydan okuyor
 Bu katların hizmeti farklı
 Bodrum'da yaz bitmiyor
 Elena'nın pizzası parmak ısırtıyor
 Havada şarap tadımı farkı
 İstanbul'un yanı başında tatil cenneti
 Taze yumurta bir ay saklanabilir
 Kendi küçük mutfaktaki yeri büyük
 Türkbükü'nün yeni incisi
 Palmiyeler altında brunch
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
ALİ ESAD GÖKSEL
Artık bir dirhem et bin ayıp örtmüyor
Dünya Sağlık...
Bir ağaca bile oyuncu olmayı öğretebilirim
Bir ağaca bile oyuncu olmayı öğretebilirim
Kusturica, Balkanlardaki yaşamı dünyanın gerçek anlamda bilmediğini...
Bir sihir bir ödül
Bir sihir bir ödül
İstanbul Magic Club üyesi illüzyonistler 2004 Balkan Sihirbazlar...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.