Sayfalardan seçmeler...
İşi gereği hiç aksatmadan ve her gün, renkten renge, eğrisinden doğrusuna, "ak"ından "kara"sına, çağdaşndan yobazına bir tomar gazete okumak durumunda kalan birinin -üstelik satır aralarına kadar- aklının veda etmemesi işten bile değil bu ülkede! Bi kez, çok yoruluyorsunuz! Ve "Tanrım, neler oluyor bize!" deyip duruyorsunuz sık sık! Saçmalığa da bulaşyor gözleriniz, sadeliğe de! Haber ve analiz bombardımanına tutulmaktan aklınız karmakarışık hale de geliyor! Ne yazık ki iyi haber kötü haberi kovmuyor, yani, genellikle "tatsız haberler" kalıyor geriye ve böylece yüreğiniz paralanıyor, hüzne boğuluyorsunuz! Ancak şu kesin ki mizah ve gazete yazarlarının en şanslı olduğu bir ülkeyiz de. Bul bulabirsen, değil, seç seçebilirsen misali, o kadar çok konu var ki yazılacak, o denli söz var ki söylenecek! İşte, bir günden seçmeler: -SAVAŞIN ADI KALLEŞLİK; "Harpte kalleşlik olmaz!" derlerdi bir zamanlar. Şimdi ise, herkes biliyor ki savaşn adı kalleşlik! İşte, orta sayfanın sağını ve solunu koca puntolarla kaplayan iki haber.. Birinde, "Amerika "düğün"ü vurdu!" başlığı, diğerinde "İsrailli turistler tatilde vuruldu!" Düğün ve cenaze, birbiriyle arkadaşlık yapmaya başlıyor artık, tatille katil de harman oluyor! Felluce'de, düğün evi, harebeye, Mısır'da da "tatil merkezi", morga dönüşüyor! Ve at izi it izine karışıyor! Kim derdi ki Felluce'den gelinle damatla, yıllık iznini Mısır'da geçirmek isteyen Hayfalı elektrik teknisyeni Simon, yanyana sütunlarda -bir kalleşlik sonucu- buluşacak! -İFLAH OLMAZ ÜÇÜNCÜ SAYFALAR; Sıkı bir gazete okuru oluşumdan bu yana, şu "üçüncü sayfalar"ın verdiği haberlerde bi değişiklik yok hâlâ! Aksine, şiddeti, dozu arttı, filmi dahi yapıldı -Zeki Demirkubuz'un kulağı çınlasın!- Kurtlar, "vadi"ye indikçe(!) yürekler, zırdeli oldukça(!) kabadayılığın yerini, derin destekli ve kahramanlaştırılan çakallar sürüsü aldıkça, her mahallede bir cani yetişir oldu! Oysa, Menderes'in dediği gibi, "Her mahallede bir milyoner" yetiştirecektik! Baksanıza dünün haberlerine.. Antalyalı otel görevlisi 7 yaşndaki kızının arkadaş M.Y.'ye önce tecavüz etmiş, devamında, "iz ve tanık kalmasın!" diye hunharca öldürmüş! Bir alt başlıkla duyurulan diğer haberse şöyle; Trabzon'un Dolaylı Köyü'nde, 16 yaşndaki lise öğrencisi, bir alacak verecek davasında babası aleyhine tanıklık yapan köy muhtarını pusu kurarak, film- lerdekine benzer bir planla öldürdü. Kin, pusu, acımasızlık! Peki, çiçeği burnunda katilin ifadesi mi? Gözümü kırpmadan öldürdüm, gerekirse bir daha öldürürdüm! Bir haber daha ister misiniz? "Tecavüze uğrayıp hamile kalan genç kızı, karnındaki çoçuğun "baba"sı da, kendi babası da kayın"baba"sı da istemedi! Hani, o çok övündüğümüz aile kültürümüz, nerede kaldı ataerkil ailemiz! Geçin bunları! -GERÇEK BİR MAÇ! Biraz da gülelim mi? Biliyorsunuz, Antalya Altın Portakal Festivali'nin açılış şölenine bir iki yardımcı oyuncu dışında sinemadan katılan olmadı pek. Festival yöneticileri de "üstü açık arabalarda halkı selamlama" işini, kimi aktörlerin benzerlerine havale ederek çözmeye çalıştı galiba! Sümer Tilmaç'ın benzeri mesela! Tamam, tıpkısının aynısı ama dünyada böyle bir şey olu mu hiç yahu? Fakat, usta aktör Tilmaç, öfkeden deliye döndü ve, "Ülen, aslını, yani beni, üstelik Antalyalı olmama rağmen çağırmazsınız, bir deli bozmasını korteje çıkarırısınız, sahte paradan da beter bir durum be!" dedi ve dava üstüne dava açmaya karar verdi! Sahtesine de, Festival yönetimine de, o selamı alan saf(!) Antalyalı'ya da! Sümer Tilmaç, sıkı bir maça hazırlanıyor kısacası! -NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ; Bir de ayakta alkışlanacak bir haber. Şu geçen yıllar içinde "elinden silah bırakmayan"ların dahi "sahte barış komiteleri"nce ödüllendirildiğine tanık olunca Nobel'in değerini bir kez daha anlıyoruz. Nobel Barış Ödülü, Afrika'nın "balta girmemiş ormanları"nda, kırk yıldır ağaç diken ve orman katillerine karş mücadele eden Kenyalı Wangari Mathai"ye verildi. Muhteşem. Büyük ozan Ritsos'un dediği gibi, "Barış bir çocuk gülümsemesi" olduğu kadar, "yemyeşil bir ağacın serpilmesidir!" de çünkü!
|