Özel koşul olmamalı
Türkiye, Avrupa Birliği'nin müzakerelere başlangıç için ortaya koyduğu kriterleri herkesi şaşırtan bir hızla yerine getirdi. Belki de bu hız Avrupa'da bir şaşkınlık ve panik yarattı. Avrupa Anayasası öncesi herkes Türkiye korkusu kartına oynamaya başladı. 11 Eylül sonrası öne çıkarılan Müslüman kimlik, bu kez sorun oldu. Nüfusu çok yüksek, halkı çok fakir, altyapısı zayıf... Herkes meşrebine uygun bir itiraz noktası buldu. Türkiye çok zengin ve çok demokrat olduğu için Avrupa Birliği'ne girmek istemiyor. Çağdaş demokratik standartları tutturmak, halkının refah düzeyini yükseltmek için giriyor. Hep, başvurduğumuz kulübün üyelik koşullarına ayak uydurmak zorundayız deyip duruyoruz. Ancak, kulübün yönetiminin de, yaptığı çağrı da samimiyse üyeler arasında farklı uygulama yapmaması gerekir. Financial Times'ın dünkü manşetinde yer alan haber Brüksel'in Türkiye için çok özel bir koşul hazırladığını gösteriyor. Türkiye'den başka hiçbir üyenin önüne konulmayan bir koşul. Buna göre Türkiye tam üye olacak ama halkı hiçbir zaman Avrupa Birliği ülkelerinde çalışma hakkına sahip olmayacak. Bu Ankara açısından kabul edilemez bir ön şarttır. Başbakan Erdoğan, geçen yıl Almanya'da serbest dolaşım hakkının tam üyelikten sonra da belli bir süre kısıtlanmasını kabule hazır olduğumuzu açıklamıştı. Ancak, Brüksel'den gelen haberler doğruysa bu temelli bir kısıtlama olarak önümüze konulmak isteniyor. Eğer Avrupa uzlaşı, birarada yaşama kültürünü yüceltme hedefi yolunda ilerleyecekse, Türkiye'ye Müslüman kimliğinden dolayı özel koşullar dayatma yolunu seçmemeli. Türkiye, Avrupa Birliği'ni gerçekten istiyor ama bu önümüze konulan her koşulu kabul etmeliyiz anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği hedefi olmayan bir Türkiye, ciddi sıkıntılar, yalpalamalar, iç gerilimler yaşacaktır. Bu doğru. Ancak Türkiye'yi sınırları içine almamış, sadece Müslüman kimliğinden dolayı ona tavır almış bir Avrupa'nın da kendi sınırları içinde huzurla yaşayamayacağı bilinmeli. Avrupalılar'ın çok kültürlülük, farklı inançları benimseme konusunda her fırsatta ağır biçimde eleştirdikleri Amerika'dan alacakları çok ders var. Rahmetli Özal'ın "Uzun ince bir yoldayız" dediği süreçte, kritik bir dönemece geldik. Dileriz, Avrupa'nın akil adamları çatışma değil, uzlaşmayı tercih eder. Böylece hem dünya tarihinde, hem de Türkiye tarihinde yepyeni bir ufuk açılır. Osmanlı'dan başlayıp Cumhuriyet'le devam eden Batılılaşma süreci bugün yepyeni bir ivme kazanırsa bundan Avrupa Birliği de, Hıristiyan alemi de kazançlı çıkacaktır. Bugün Brüksel'den iç karartıcı haberler almamak en büyük dileğimiz.
|