Tersten tarih
İnsanlar elbette kendi düşüncelerine, inançlarına göre kendi kahramanlarını yaratabilir. Bu bazen gerçeklere, bazen yalanlara, bazen efsanelere, bazen hepsinin karışımına dayanır. Derken, tarihler, olay sıraları, kronoloji alt üst olur. Ne neden önceydi, kim hangi şartlarda şunu yaptı; gerçekten yaptı mı, soruları buharlaşır.
*** Bir çanta ile yeniden gündeme gelen Susurluk meselesinde, çoğumuzdan farklı olarak, sıcak olayların, endişelerin, çatışmaların, üzüntülerin, kararların içinde yer almış emekli generallerin söylediklerine bakıyorum. "Çatlı ile aynı fotoğraf karesi"nde yer alan Emekli Korg. Hasan Kundakçı mesela, "Asala terörü ile mücadelesinden dolayı elini sıkmak isterdim" diyor. Emekli Korg. Orhan Köse, "Sayın Çatlı ülke için resmi görevler yapmıştır. Bu dönemde TSK mensuplarıyla fotoğrafları olabilir. İki dönemli hayatı var. Devlete hizmet ettiği dönem, başka kimselere hizmet ettiği dönem. Çizgiden çıktığı bir dönem var." diyor. Emekli Org. Necati Özgen, "Çatlı'nın bir dönem devlete hizmet ettiği, terörle mücadelede yer aldığı biliniyor. Daha sonra, ona sağlanan imkanları illegal faaliyetlerde kullandığı biliniyor. Fotoğraflar hangi dönemde çekilmiş? Eğer o dönemde aranıyorsa o karede bulunmak uygun olmayabilir. Aranma olmadığı dönemde çekildiyse sakıncası yok." Emekli Org. Kemal Yavuz farklı düşünüyor: "Çürük insanlarla bu işler yapılırsa böyle olur."
*** Bu açıklamalar, bilgisizlik yahut hafıza kaybı değilse, önce ayıptır. Neredeyse suça ortaklığa, yataklığa, gizlemeye kadar bile varabilir. Kafa karıştırıcı, tarihi, kronolojiyi altüst edici beyanlara karşın, "olay sıralaması" şudur (İstanbul DGM Başsavcılığı, 30 Ocak 1997, Fezleke): "Abdullah Çatlı; 27.1.1977 tarihinde polise ateş açmaktan arandığı; 11.7.1978'de Ankara'da Doçent Bedrettin Cömert'in öldürülmesi olayının faili olarak hakkında gıyabi tutuklama kararı verildiği; 9.10.1978 tarihinde Ankara Bahçelievler'de 7 TİP üyesinin öldürülmesiyle ilgili olarak gıyabi tevkif müzekkeresi ile arandığı" Biri cinayet, biri katliam olan bu üç olaydan dolayı, 12 Eylül 1980 öncesinde "gıyabi tutuklama" kararı ile "aranan" biri söz konusu. Zaten "illegal" birisi söz konusu. "Asala terörü" ile, "PKK terörü" ile "mücadele"den çok önce! "Çizgiden çıkılan dönem", sonra değil, daha önce. Devletten "görev" verilmişse, cinayet, katliam, mahkeme kararları, tutuklama ve arama bilinerek verilmiş olmalı! Ya da, o katliamı da mı "devlet görevi" saymalıyız! Yahut İsviçre'de cezaevinden "CIA tarafından kaçırıldığı" iddiasına binaen, "başka devlet" mi?
*** "Asala terörü ile mücadele" de muamma. Nokta'da, kendisi de "milliyetçi", ünlü-eski polis şefi Atilla Aytek, "Asala'yı Çatlılar filan değil, Türk polisi bitirdi" diyor. Ortaya çıkmamayı tercih eden başka "devlet görevlileri" de öyle diyor. Birileri ise, olay sıralarını tersine çeviriyor, bilinmesi zor olaylara "kahraman" monte ediyor. Şu açık ki, zaten ancak sahte isim ve belgelerle dolaşan "kahraman", baştan "katil" olarak aranıyordu. Kendi ülkesinde, kendi vatandaşı bir doçentin, 7 gencin; silahla, boğma telleriyle öldürülmesinin faili olarak. Emekli generaller de, insanlık şiarını kaybetmemiş "milliyetçiler" de bu açıdan yeniden düşünmeli. Tabii yargı da!
|