Putin ile rutin mi, çetin mi?
Putin'in Türkiye ziyareti dünyanın gidişini değiştirebilecek bir başlangıç olabileceği gibi, hiç gerçekleşmemiş bir buluşma kadar anlamsız da kalabilir. Üçüncü ve büyük ihtimal ise sıradan meselelerde uzlaşma sağlanması ve birkaç yeni işbirliği kalemi oluşturulması.. İki komşunun dünyayı değiştirebilecek büyüklük ve enginlikte samimi ve hakiki 'stratejik işbirliği' sürecine girmelerini düşük ihtimal kılan gerçeklikleri iki ana başlık altında değerlendirebiliriz.
Dış etkenler: Türkiye ile Rusya arasında oluşabilecek geniş bir işbirliği süreci, ABD ve AB tarafından -her yol mubah sayılarak- baltalanmak istenecek bir gelişmedir. Bunu ABD'nin resmen ısmarlamış olduğu 'stratejik rapor'lardan da okumak mümkün.. Nitekim böyle çalışmalarda açık açık tehditler savrulmakta, hatta bazı uzmanlar küstahça denilebilecek üsluplarla Türkiye ve Rusya arasında kurumlaşacak kalıcı bir işbirliğinin ne bahasına olursa olsun önlenmesini salık vermektedirler. Daha Putin Türkiye'ye ayak basmadan ABD Büyükelçisi'nin Enerji Bakanlığı'na giderek güya 'Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı'nın değerini düşürecek yeni projelerle ilgili çekince (?!) belirtmesi aslında, 'Ne yapıyorsunuz, bu ziyaretten uzun boylu bir işbirliği filan çıkmayacak değil mi?' diye en kabasından diplomatik baskı uygulamaya çalışmaktır. AB'nin de böyle bir işbirliğine karşı söyleyecek çok sözü ve dayatacak hayli kozu vardır.. İran bile gerçek bir devlet gibi davranmasını bilmekte ve çevresindeki gelişmelere çapınca müdahil olmaya çalışmaktadır. Onlar da Putin'in gelişinin hemen arifesinde Ankara'daki temsilcileri ile görünürde 'doğalgaz' odaklı temaslarda bulunarak 'bölgesel bir etken olarak biz de her türlü eski veya yeni denklemle yakından ilgiliyiz' demekten geri durmamışlardır.
İç etkenler: Hem Türkiye ve hem Rusya; kendileri için benzersiz imkanların kapısını açacak 'stratejik işbirliği' açısından bir sürü iç zorlukla karşı karşıyadır. Daha açık bir ifade ile; klasik imparatorluklar çağının stratejik mantığını yırtamayan Rusya ve Atatürk'ten sonra herhangi bir stratejik mantığa sahip bulunmayan Türkiye dış etkenlerden çok asıl bu yapı ve yaklaşım yüzünden, beraber atacakları birkaç adımın ardından tıkanacak, bozuşacak ve sürtüşecek durumdadırlar. Dış etkenlerin bunları kaşıması da cabası.. Gazete sütunlarında ancak özetin özetiyle kaydedilebilecek bu zorlukların aşılması için önce Rusya'nın, sonra da Türkiye'nin evrensel değerde bir zihniyet devrimine ihtiyacı var.. Bu devrim; iki ülke arasındaki stratejik işbirliğinde, hem birbirlerine karşı ve hem de birlikte üçüncü ülkelere karşı 'hakkaniyet ilkesi'nde samimi bir uzlaşmaya varabilmeleridir. Ancak bu ilkenin içi doldurulup işlerliğini sağlayacak sistematik geliştirilmedikçe 'hakkaniyet'te uzlaşmak hiçbir anlam ifade etmez. Dolayısıyla hem Türkiye ve Rusya için, hem de bütün dünya için olağanüstü bir kültür dönüşümüne kapı aralayacak 'hakkaniyet sistematiği' üzerinde temellendirilemeyen hiçbir girişim mevcut iç ve dış zorlukları aşamaz.
*** Ne dersiniz; Türkiye'nin bu çetin şartlarında, bütün iç ve dış sorunlarımıza karşı muazzam bir imkan ve silah olarak duran 'Rusya ile -gerekirse savunma sanayi ve sistemlerini içerecek ölçekte- stratejik işbirliği' potansiyelini değerlendirecek kadrolara sahip miyiz? Bu soruya ilişkin tahmin yapmak isteyenlere tarihten minik bir kılavuz: Bizans ile Abbasi İmparatorluğu'nun, bugünkü Batı ve Ötekiler türü iki kutuplu bir dünya oluşturduğu çağda Hazar Denizi etrafındaki Hazar Türk Devleti, çifte baskıyı aşabilmek için Hıristiyan ile Müslümanlık dışında kalmayı ve Museviliği seçmeyi bir çözüm gibi görmüştü.. Fakat bu yapı zaman içinde eriyip gitmekten kurtulamadı. Oysa Abbasi İmparatorluğu bir şekilde Selçuklu İmparatorluğu'na, Bizans da Osmanlı İmparatorluğu'na dönüşerek yaşamaya devam etti.. Hazar Türk Devleti'nden elle tutulur bir kalıntı bile yok.. Bu minik kılavuzdan tahmin üretmek için bir de anahtar soru: - Acaba bakan da dahil olmak üzere, hariciye kadroları içinde Türk tarihinin bu sayfaları hakkında yeterli bilgi sahibi bulunan ve günümüze yönelik dersler çıkarabilecek kaç eleman vardır? Türkiye Putin ile nereye kadar gideceğine bilinçli biçimde ve bağımsız olarak karar verecek durumda mı, değil mi; mesele bu..
|