kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
  » Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Bizim evliliğimizde mankenliğe yer yoktu
Bizim evliliğimizde mankenliğe yer yoktu
Görücü usülü tanıştık altı yıl sonra evlendik
Annelikten sonra en büyük zevk yazarlık

Bizim evliliğimizde mankenliğe yer yoktu

15 yaşındayken Ankara Olgunlaşma Enstitüsü'nde mankenliğe başlayan Fatoş Kayacan Hataylı, evlendikten sonra eşinin isteğiyle podyumlara veda ediyor. 'İkimiz de çocuk istiyorduk' diyen Fatoş Hanım, 'Meslek beni bırakmadan ben onu bıraktım' şeklinde konuşuyor.

bir suikast sonucu hayatını kaybeden Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Kemal Kayacan'ın kızı olan Fatoş Kayacan Hataylı, iki soyadı kullanıyor. Fatoş Hanım, büyük saygı duyduğu babasının ve eşi Ertuğrul Hataylı'nın soyadını gururla taşıdığını söylüyor. Asker bir babanın kızı olmasına rağmen 17 yaşında mankenlik yapmaya başlayıp, 10 yıl podyumlarda boy göstermiş Hataylı... İki yıl önce siyasete de atılan Fatoş Hanım, yazar kimliğiyle de tanınıyor. Hayatı dolu dolu yaşamaktan hoşlanan Hataylı, şimdilerde iki dergi birden yönetiyor.

GÜZEL OLMAK YETMEZDİ
* Manken olmaya nasıl karar vermiştiniz?
Lise sondayken mankenlik ve zarafet kursunu gittim. İçimde hep manken olma isteği vardı ama bunu dile getirmeye utanıyordum. 15 yaşındayken İzmir'de bir defile izledim ve 'Ben niye manken olmuyorum' dedim. Zaten mankenlik ve zarafet kursuna gidince, bu merakın kursla sınırlı kalmayacağını anlamıştım. Ankara Olgunlaşma Enstitüsü ile mankenliğe başladım. Olgunlaşma'da manken olmanın şartları vardı. Çok iyi aile kızı olmak gerekiyordu. Eğitimli ve lisan bilmek de şarttı. O zamanki bütün manken arkadaşlarım böyleydi. Sadece güzel olmak yetmiyordu.

* Asker bir babanın kızı olarak aileniz manken olmanıza tepki göstermedi mi? Babanızı nasıl ikna ettiniz?
Babamı ikna etmeye çalışırken üç isim öne sürdüm. Çağla Kurtuluş, Lale Akatlı ve Başak Gürsoy. Biz mankenlikte onlardan sonra gelen gruplarız. 'Baba onlara babaları izin veriyor' dedim. Babam aydın bir insan olduğu için bunu kabul etti. Bana sadece 'Ankara Olgunlaşma'nın dışına çıkma' dedi. Mankenliği insanlara çok zor şartlarda kabul ettirdik. Mankenliğin ne olduğunu bilmiyorlardı. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın hanımı bile 'Fatoş'un mankenlik yapmaya ihtiyacı mı var?' demişti. Ben yine de 10 yıl süreyle podyuma çıktım.

* Manken olmanız babanızın askerliğini etkilemedi mi?
Babamın mesleki açıdan kritik bir dönemiydi. Aleyhinde çalışmalar yapılıyordu. 'Onun kızı manken' şeklinde bir pürüz çıkardılar. Babam ona da kulağını tıkadı. Babam çok aydın ve modern bir insandı. Ben de onu utandıracak bir yaşantı içinde hiç olmadım. Ama yine de mankenlik yaptığım için, benim yüzümden babamın kariyerini etkileyecek bir şey olsaydı kendimi affetmezdim. Babam bu durumu hiçbir zaman engel görmedi. Hatta bir gün Kuvvet Komutanı'yken benim defilemi kamerayla bile çekti.

* Mankenlikten büyük paralar kazanıyor muydunuz?
Yurtdışına çıkışların en zor olduğu dönemlerde biz her sene üç kere yurt dışına çıkıyorduk. Benim hizmet pasaportum vardı. Elçiliklerde kalıyorduk. Milli manken diye ayrıcalığımız var. Şimdi böyle bir kavram yok. Aldığım para çok azdı. Bu önemli değildi çünkü işlere devletten görevli olarak gidiyorduk. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak Olgunlaşma bünyesinde mankenlik okulu açıldı. O okulun ilk hocası ben oldum.

PODYUMDA BİR STARDIM
* Fatoş Kayacan Hataylı nasıl bir mankendi?
İyi bir mankendim. Çok disiplinliydim. Bana gel dedikleri zaman vaktinde orada olurdum. Aynı tarihte üniversiteye gidiyordum. İkisini de çok güzel yürüttüm. Olgunlaşma grubu çok farklıydı. Üst düzey devlet memuru gibiydik. Benim için o dönemlerde "Podyumların Prensesi" diyorlardı. Bu da bana gurur veriyordu. Hatta benden sonra birçok asker ve bakan kızı da beni örnek alıp, mankenliğe gönül verdi.

* Podyumda neyi asla giymiyordunuz?
Mayo asla giymiyordum. O zaman moda olmasına rağmen mini de giymiyordum. Çünkü Olgunlaşma'nın eserleri Ankara'daki devlet büyüklerine satılmak amacıyla yapılıyordu. Her biri sanat eseriydi. Eskiden çıplaklık yoktu. Ama benim kastettiğim çıplaklık özel hayatla ilgili olan. İşini layığı ile yapan ve sadece podyumda giymesi gerektiği tarzda kıyafetler giyenlere saygım var. Ucuzluktan yana bir görüntü ve yaşam portresi çizen ve adını manken ilan edenleri kınıyorum.

90'LARDA İŞ ÇIĞRINDAN ÇIKTI
* O zaman da mankenlik basamak olarak kullanılıyor muydu?
Mankenleri birbirinden ayırmak için 'Mankenler Derneği' kurduk. Çünkü önüne gelen kendini manken diye tanıtıyordu. 90'lı yılların başında bu iş çığrından çıktı. Mankenlik basamak olmaya başladı. Sinemaya, şarkıcılığa ve zengin kocaya giden yol mankenlikten geçer bir hale geldi. Bizim zamanımızda, mankenlik mesleğine büyük saygı vardı.

* Mankenliği nasıl bıraktınız?
Mankenlik nasılsa beni bırakacaktı ben ondan önce davrandım! 78 yılında podyumdan vazgeçtim. Bizim evliliğimizde mankenliğe yer yoktu. Çünkü ikimizin de çocuk özlemi vardı. Tam 10 yıl mankenlik yaptım. Ve bu meslekte doyuma ulaşmıştım. Ama yapmasaydım içimde ukte kalırdı. Geriye dönüp baktığımda o günlerimle gurur duyuyorum. Ama bazıları geriye dönüp baktığında gurur duyamayacak. Mesela şimdikiler.. İki kızım var ve iyi ki manken olmak istemiyorlar diye seviniyorum.

* Mücevherlere düşkün müsünüz? Yaşamınızda evlilik sonrası değişen ne oldu?
O yıllarda askerlik, memuriyetti. Ama dünyanın en şerefli göreviydi. İnsanlar o zamanlar bu kadar maddi değildi. Özal'lı yıllardan sonra para her şeyin önüne geçti. Halbuki ondan önce sınıf ayrımı yoktu. Şu anda marka giyinen, parası olan insan sosyete. Benim ailemin maddi sorunu hiç olmadı. O zaman arabamı da babam aldı. Ailem bana her konuda sahip çıktı. Hiç bir eksikliğim olmadı. Mücevherleri ben de her kadın kadar severim. Bazı insanların mücevherle ışıldamaya ihtiyacı vardır. Bazılarının yoktur. Bazıları tek taşla, pırlanta saatle değer buluyor.

KÜLKEDİSİ DEĞİL PRENSESİM
* Kendinizi Külkedisi'yle özdeşleştirdiğiniz bir yanınız var mı?
Ben Külkedisi değil, zaten prensesim. Çok saygın bir babanın, eğitimli, beğenilen ve sevilen kızıyım. Bu nedenle sevdiğim saydığım iki adamın soyadını kullanıyorum. Ben sadece kocasının karısı olan tiplerden değilim. Böylelerine acıyorum.

* Çalışma hayatından ev hayatına geçince zorlanmadınız mı?
İkinci kızımı yeni doğurmuştum. Eşimle birlikte bir davete gittim. Çocuklarla uğraşmaktan Türkiye'de neler olup bittiğinden haberim yoktu. Bir boşluktaydım. Kafamda sadece çocuklar vardı. 'Camı açık bırakırlar mı, çocuğun maması bozulur mu?' diye düşünüyordum. Yemekte yanıma bir bey düştü. Bütün bir gece adamı esir aldım. Adamla sadece çocuk maması ve çocuk kakası konuştum. O kadar ev kadını olmuştum ki eve gittiğim zaman kendimden tiksindim. O gece 'Sen bu değilim' dedim.

Gülşen YÜKSEL

DİĞER MAGAZİN HABERLERİ
 Sanat dünyasında 5 farklı hayat var
 Popçular 'rap'çiyi paylaşamadı!
 Küçük Minogue İstanbul'a geliyor
 İşinin kadını oluyor
 'Yosma' ile bir hafta sonu
 İşleri büyütüyor
 Tom'un gala keyfi
Uzaklaşmasının nedenini bulun
Uzaklaşmasının nedenini bulun
Sevdiğiniz erkekle eski güzel günlerdeki gibi sinemaya gitmiyor,...
Azeri bakanlar bile maçlarını kaçırmıyor
Azeri bakanlar bile maçlarını kaçırmıyor
Eczacıbaşı'nın geçen yıl satranç takımına transfer ettiği üç Azeri...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.