kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Bilgi ve Yaşam
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
    Kampüs
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Gerçek bir Türk burjuvasıydı
Gerçek bir Türk burjuvasıydı
Sabiha Gökçen Yunanistan'da

Gerçek bir Türk burjuvasıydı


Genelde nankör ve unutkan bir toplumuz. Yalnız sanatçılarımız değil, farklı alanlarda da topluma damgasını basmış, kendinden çok söz ettirmiş, önderlik etmiş insanlar ölmeye görsün... Onları kısa sürede, hemen unutur gideriz
İşte bir örnek daha... Ali Koçman... Kim hatırlıyor onu bugün? Oysa o, çok uzak değil, oldukça yakın bir geçmişte toplumun iyi tanıdığı, çok kendine özgü bir insandı. 1943 doğumlu bu iş adamı, Işık Lisesi ve İktisadi-Ticari Bilimler Akademisi'nde okumuş, babasından kalan bir şirketler topluluğunu yönetmiş, 1980-85 arasında TÜSİAD denen iş adamları derneğine başkan olmuş, sayısız uluslararası toplantıda Türkiye'yi temsil etmiş, tombul ve sempatik bir İstanbul efendisi idi.

Mart 1999'da, demek ki 56 gibi genç denecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Ölümünün beşinci yılında onu, 1991 yılının yine bir Mart günü Cumhuriyet gazetesinde tam sayfa yayınlanmış bir söyleşimle anmak istiyorum. Öyle hoş ve ilginç şeyler söylemiş ki, ben mümkün olduğunca araya girmeyip sizi onun sözleriyle başbaşa bırakmaya çalışacağım.

NERDE ESKİ BURJUVALAR...

"Sanata ilgim aile içinde başladı. Biz çok küçük yaştan itibaren sinemaya, tiyatroya götürüldük. Az sayıda tiyatro, ama bol sinema vardı. Ne var ki filmler en erken iki yıl sonra gelirdi. Ama o dar imkanlar içinde görülen şeylerin sanki tadına daha çok varılırdı. Ben sinemayla tiyatroyu ayırmam. Resim merakımsa koleksiyonculukla başladı. Bugün gerçekten iyi bir koleksiyona sahibim.

Bana kalırsa Türkiye'de asıl eskiden bir burjuvazi vardı. Ama şimdi zenginler çoğalsa da gerçek burjuvalar azalıyor. Burjuva olmanın parayla ilgisi yok. Zengin insan, ancak gayret edip kültür sahibi olursa burjuva olabilir. Bakınız, Mehmet Ali Aybar bu ülkenin yetiştirdiği nadir burjuvalardan biridir. Ama ayni zamanda ülkenin sayılı solcularındandır. Lenin de öyleydi: tam bir burjuva aileden geliyordu. Bugün gerçek burjuvalar İstanbul'da tam bir erozyon halindeler. Çünkü direnemediler. Öyle nazenin bir yapıdaydılar ki, dışardan gelen göçe, yeni değerlere direnemediler. Bir diğer deyişle, arabesk'e, arabesk yaşama yenildiler. Zenginlik burjuvalık değildir.

Örneğin dünyanın en zengin ülkesi olsa da Amerika'da çok az burjuva vardır. New York, New England, Boston, Massachusets gibi yörelerde toplanmış yaşarlar. Ülkenin en eski ailelerinden gelirler, çoğunun büyük serveti de yoktur. Amerikan zenginleriyse genelde son derece görgüsüzdürler. Ben en çok İstanbul'u seviyor, burda rahat ediyorum. Ama mecbur kalsam, New York-Manhattan veya Londra'da da yaşayabilirdim. Vizyon dergisinde üç buçuk yıl söyleşiler yaptım. Derginin sahibi yakın dostum Aliye Simavi'nin isteğiyle oldu bu...Banu Alkan'la başladık, öyle devam etti. 35-36 kişiyle konuştum. Hayır, para almadım. Akıl edememişim demek ki!... Çok hanım arkadaşım vardır. Evet, dediğiniz gibi çok dedikodu yaparız. Ama önce dedikodunun tarifinde anlaşmak lazım. Özel hayatlara girmeden, biraz yapay, ama neşeli ve sonuç olarak zararsız bir konuşma tarzıdır bu... Hayır, sabahtan akşama dedikodu yapıyor değilim elbette... Sabah veya öğlenleri yaparız, o da çokluk telefonda... Dedikodu kadınlara özgü değildir. Hatta erkeklerin daha iyi yaptığını söyleyebilirim!...

Gece hayatını severim. En çok dostlarla iyi bir yemek yemek için...Ama nerde o iyi lokantalar? Eskiden Abdullah Efendi, Park Otel, Degüstasyon veya Rejans'a gittiğinizde lezzetler olağanüstüydü. Soslar yoktu, avokado veya kiviyi kimse bilmezdi. Ama enfes tadlar vardı. Bugün Boğaz, Ortaköy veya Etiler'de moda olan birçok yere insanlar daha çok birbirlerini görmek veya birileriyle görülmek için gidiyor. Ben öncelikle ev yemeğini, tencere mutfağını severim. Ne olduğunu çok iyi bilmediğim mutfakları, örneğin Çin mutfağını sevmem. Boğazıma düşkünlüğümün sonucu ise bir türlü kurtulamadığım şişmanlığım...

NE ÇOK SAZA GİDERDİK...
Evet, akıllı olmakla duygusal olmak çelişir. Ve ortaya arabesk bir akıllılık çıkar. Ama duygusal olmanın da hazları vardır. Aşk mı? Aşık olmuş muyum? Bilmem, herkes kadar olmuşumdur zahir!... Dostlarım çoktur. Genelde iş hayatının, hatta benim sınıfımın dışında insanlardır. İş konuşmayı sevmem, ama öğüt isteyenler olursa, vermekten de kaçınmam. Ben büyük bir iş adamı değilim. Kurulu bir şirkete hop diye gelip oturdum. Muhafazakar, küçük bir aile şirketi. Fazla büyütüp küçültmeden, öyle götürüyorum. Ama benden çok daha müteşebbis bir kuşak geliyor, biliyorum.Kulüplere giderim. Kulüp 12'ye çok giderdim. Bir de sazı severim. Zeki Müren, Behiye Aksoy, Gönül Yazar, Ajda Pekkan'a ne çok giderdik... Küçük Çiftlik, Maksim gibi gazinolara da... Ali Poyrazoğlu'nun -ki çok iyi dostumdur- Yeşil Kabare'sini de çok seviyorum. Bir de Arif'in Çiçek Barı'na gideriz.

GELECEK MEXICO CITY
İstanbul nereye mi gidiyor? Galiba bir Mexico City olmaya...Yani hızla artan bir nüfus ve çok farklı gelir guruplarının karmakarışık yaşadığı bir tür açık şehir. Türkiye'nin bir sahnesi. İlerde bu kentte Türkçe konuşanı bile zor bulacaksınız. İnsanlar herhalde birbirlerini gazete ilanıyla filan arayıp bulacak ve bir araya gelip dertleşecekler. Evet, tam Körfez savaşının ortasındayız. Herkeste bir karamsarlık var. Bence savaş sonrası Türkiye, daha Amerikanvari, ekonomik ve siyasal bakımdan daha güçlü, Amerika'ya kaçınılmaz olarak daha yaklaşmış bir ülke olacak. Maddiyata daha çok eğer veren, köşeyi dönme felsefesinin daha yaygınlaştığı, bir tür Amerikan-arabesk ülke olacak galiba"...

Evet, işte tam bir Türk burjuvasının, ne yazık ki genç yaşta yitirdiğimiz Ali Koçman'ın 10 küsur yıl öncesinden gelen tahminleri...Sanırım çok şeyi önceden görmüş. Keşke engin kültürü, ince alaycılığı ve büyük birikimiyle hala aramızda olsaydı...
DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Otuzumda kanseri bekliyordum 4 yıl sonra iki göğsümü...
 Gelecek kokulu telefonlarda
 Bu Bayhanca bir albüm, ne pop ne arabesk
 Çocuklarını kalbinde büyütüyor
 Pozitif ayrımcılık herkese gerekli
 Haliç'e cam köprü
 8 yıl önce bu kadar şuurlu değildim ve bu beni utanmaz...
 Ahmet Uluçay
 Şımarıklıktan hoşlanmam
 Arabesk deyimi beni tanımlamaya yetmez
 Çok iyi kol böreği açarım
 Sezer'in Erdoğan'la uyuşmadığı biliniyor
 İki yılda yedi yakınımı kaybettim nasıl aşk albümü...
 Kan Kokulu Topraklar
 Kültürümüz Fransa'da
 Türkiye'yi Amerika'da savundu
 Bu evde kocaman bir tarih ve 64 yıllık aşk var
 Göbekten müziğe bağlı
 Dizilerimle reytingi garantilerim
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Esnek bantlarla form tutun
Esnek bantlarla form tutun
Türkiye'de ilk kez uygulanan "Therarobic" esnek bantlarla yapılan bir...
Üçüncü yıldızın 20 yıllık öyküsü
Üçüncü yıldızın 20 yıllık öyküsü
Hikaye 1984 yılında başladı. Bu uzun maratonda pek çok teknik adamın,...
Önümüzde şarap arkamızda boğalar
Bodegas Altanza 300 milyon Euro'luk bir yatırım ile iddialı bir...
Küçük vitamin deposu
Sarı, oval, bir ucu kabarık limonun görünüşü çekici olduğu kadar da...
Isparta pilot üssü oluyor
Türkiye'ye sivil kaynaktan pilot yetiştirecek Isparta Uçuş Okulu Projesi için...
Boeing 737'den üretim rekoru
Boeing, en popüler modellerinden oluşan 737 uçak ailesinin bin 500'üncüsünü...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Bilgi ve Yaşam | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.