Hobilerim arasındaaaaa...
Okul yıllarında normal insanlar gibi hobilerim vardı. Bilirsiniz işte, ortaokul ve lisede; pul, kartpostal, böcek, şudur budur koleksiyonu yapılır, üniversitede biraz daha makul uğraşlara başlanır. Her üç gençten birinin berbat bir müzik grubu, korkunç bir tiyatro topluluğu bulunur mesela. Ben ortaokulda 'kitap okuyan, kartpostal ve pul biriktiren', yani 'hobileri olan' biriydim. 'Hobi' tuhaf bir kelimedir. Vatandaşlarca, zaman zaman 'fobi'yle karıştırılıp, "Ay benim çocukluğumdan beri yılan hobim var, gece rüyalarıma giriyor" örneğindeki gibi, nefis cümlelere vesile olur.
*** Hobi nedir? İnsanın para kazandığı ve gerçekten iyi yaptığı işinden arta kalan vakitlerini doldurduğu, genellikle makrame saksılıklar ve acemice boyanmış ahşap tepsiler dışında hiçbir değer yaratmayan uğraşların toplu hali. 'Vakit öldürme'nin havalı söylenişi! Üzgünüm, evet böyle düşünüyorum. Eğer hobiniz olarak nitelendirdiğiniz konuda, makrame olsun, piyano çalmak olsun, örgü örmek olsun, dans olsun, gerçekten çok iyiyseniz; o zaman neden bunu meslek olarak seçmeyi düşünmüyorsunuz? Ya da eğer seramik sanatında bir yere varamayacağınız belli olduysa, neden vazgeçmiyorsunuz?! Demek her şeye rağmen, şehir hayatı, trafik, uzayan çalışma saatleri falan, yine de insanların lüzumsuz boş zamanları var! Şuna dikkat ettim: Hangi toplumda "eğlence" kültürü azsa, orada hobiler coşuyor! Yani gevezeliğe, arkadaşlığa, gezip tozmaya, müziğe, dansa, uzun sohbetli yemeklere uygun değilse ortam, insan kendini kağıt katlama sanatına falan veriyor!
*** Kağıt katlama deyince, alın Japonlar'ı mesela. Japonlar ilginç insanlar biliyorsunuz. Dönem dönem, haberlerde görürüz. Japonlar'ın geleneksel yarışmaları arasında "Domino taşlarını arka arkaya kilometrelerce dizip, birbirlerini devirmelerini seyretmek" vardır! 'Neden' diye soramıyoruz tabii. Zira çatal bıçak yerine çubuk kullanan bir millete bazı şeylerin nedenini sormamak lazım! Ama, hangi vakit bolluğu bir insana bu 'hobi'yi buldurtmuştur acaba? Tabii her şeyin bir oluşma ortamı var. Biliyorsunuz Japonlar her türlü elektronik aleti, robotu mobotu, insanların görevini çabucak ve rahatça yerine getiren aleti edevatı icat eden bir millet. Yani hem evin içinde, hem işyerinde, pek insan gücü kullanarak yapılan bir şey yok. Zaten evler de avuç içi kadar, eşya yok, bir şey yok, bir hasır, bir yatak, bir yelpaze, yerde oturup çay içiyorlar, biliyorsunuz. Ev işi de minimuma indirgenmiş yani.
*** Ayrıca Japonlar öyle Akdenizliler gibi, madem işim gücüm yok, bari sabahtan eğlenmeye başlayayım, kurulsun sofralar, yiyelim içelim dans edelim bir millet de değil. Karaoke bar falan da, nereye kadar yani! Bakınız, yine benim dediğime geliyoruz. Japon sıkılıyor! Çok fazla boş vakit olunca, vuruyor kendini domino taşına. Hatta küçük Japon ağaççıklarının ve Japon kağıt katlama sanatının da sebebi aynıdır! Vakti var adamın. Ama eğlence kültürü yeterince çeşitli değil. O da ne yapıyor? Hobilerim arasında bonzai yetiştirmek, 5 metrekarelik bir Zen bahçesinde, saatlerce kum ve çakıltaşlarından desen yapmak..." diye anlatıyor! Hobilere karşı bu tavrımın asıl nedenini ise şöyle açıklayabilirim: 20 yaşından itibaren tüm hobilerimi farkında olarak ya da olmayarak meslek haline getirdim, ve iyi halt ettim! Artık ne senaryo okumaktan, ne dergi bakmaktan, ne sitcom seyretmekten zevk alıyorum! Seramikçilere karşı var bir kıskançlık yani! Ama tutup da şimdiden sonra bir hobi edinmeye kalksam... Mesela domino momino yapmaya kalksam. Ohooo... Çekimden sekizde çıkıyorum, eve gidene kadar dokuz, yemek hazırla, toparla, senaryo yaz derken... Aaa deli misiniz ayol, hangi biriyle uğraşacağım? Vaktim mi var benim? Allah Allaaah!
|