|
|
"Mechul de bir İbrahim...
Gazetede büyük bir yangın çıkar. O saatte binada bekçiden başka kimse olmadığı için can kaybı yoktur, fakat bütün her şey yanıp küle dönüşmüştür. Bekçi, yalnızca arşivdeki küçük bir dolabı kurtarabilmiştir. Dolabın en alttaki çekmecesinden de "İbrahim Olayı" yazılı bir dosya ve fotoğraflar çıkmıştır. Gazetelerimizin hemen Boralıoğlu'nun kalemi ve Manuel Çıtak'ın fotoğraflarıyla İletişim Yayınları arasında çıkan "Meçhul" başlıklı romanın sayfalarında yaşamını sürdürmekte... Adı var kendi "meçhul" İbrahim on beşine basınca Adana'dan İstanbul'a gideceğim diye tutturur. Nemrut'a, amcası Turabi'nin yanına gönderilir, fakat orada da durmaz ve kaçar. Artık İbrahim, hem "meçhul"dür, hem meçhuldedir. Bundan sonra hayatının gölgesi, annesi Gülçiçek, ablası Nurhayat, abisi Mustafa, kuş arkadaşı Kemal, istemediği kız Meliha, ilkokul öğretmeni Nusret ve İstanbul'da tanıdığı Tellak Osman, Rasim, Rüya, Akif Turan, Mahmut ile Rukiye'nin anıları ve anlattıkları üzerine düşecektir. Hayatını çevreleyen bütün bu kişiler İbrahim'i ucundan kıyısından anlatmaya çalışırken aslında kendi hayat hikayelerinden söz edeceklerdir. Bir insanın "meçhul"e düşen hayatının izini sürerken farklı bir zaman ve mekanda konaklayan "başka" insanların hayat hikayeleri birbirlerini tamamlayarak bir fotoğrafta konaklayacaktır. Romanın son cümlesi dahi "yazı" değil de "fotoğraf" olacaktır bu yüzden... Söz, yani "yazı" ile görüntü, yani "fotoğraf"ın yüz yüze gelerek "memleketimden insan manzaraları" şemsiyesi altında buluşmasının romanı da denebilir "Meçhul" için... İnsan da "meçhul"den başka nedir ki?
|