kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Hobi
    Çizerler
Bizimcity
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Tahran'da trafik ve din çelişkisi
Burası Hitler'in Almanyası değil

Ünlü yazar Orhan Pamuk, İran gezisinde mollalar kadar Türkiye'yi de düşündü. Pamuk, dini baskılarla özgürlükleri kısıtlanan İranlıları, kuralları ve trafik hakkındaki düşüncelerini aktüel Pazar için yazdı

İstanbul'da olduğu gibi Tahran'da da sürücüler trafik kurallarına uymuyor. Caddelerde her biri kendi bireysel özgürlük alanını, trafik kurallarına karşı hırsla savunan şoförlerin yarattığı kargaşa ve kazalara rastlanıyor. Kamusal alanda, sokakta, pazarda dini baskılarla özgürlükleri kısıtlanan İranlı aydın, burasının Hitler Almanyası ya da Stalin Rusyası olmadığını kanıtlamak için evlerinde istedikleri gibi giyindiklerini ve içki içtiklerini itiraf ediyor.

***

Tahran'da trafik ve din çelişkisi

Ünlü yazar Orhan Pamuk geçen yıl gittiği İran gezisinde mollalar kadar Türkiye'yi de düşündü. Pamuk, kurallara uymak, din ve trafik hakkındaki bazı ilginç düşüncelerini Aktüel Pazar için yazdı
Arabamız Tahran'ın güneyinde bir yerlerdeydi. Pencereden bir sürü bisikletçi, araba tamircisi görüyordum. Günlerden cuma olduğu için bütün dükkanların kepenkleri indirilmişti. Sokaklar, kaldırımlar, kahvehaneler tenhaydı. Derken koskocaman ve bomboş bir meydana girdik. Benzerlerini Tahran'ın pek çok yerinde gördüğüm meydanın ortasında, trafiği düzenlemek için yusyuvarlak bir göbek yapılmıştı. Hemen solumuzdaki bir başka sokağa girebilmek için sağa sapıp bütün meydanı dönmemiz gerekiyordu.

Aynı anda şoförümüzün kestirmeden sola sapıvermeyi aklından geçirdiğini anladım hemen. Çünkü meydana giren bir başka araç var mı diye sağına soluna dikkatle bakıyor, trafik kurallarına mı uysun, yoksa hayatın her yeni durumda kendisinden beklediğine inandığı "pratik aklı" mı harekete geçirsin çıkarmaya çalışıyordu. İstanbul sokaklarında bol bol araba kullandığım gençlik yıllarımdan bu ruh halini çok iyi hatırlıyordum. Gazetelerin diliyle "trafik anarşisiyle" kaynaşan şehrin ana caddelerinde ilerlerken, ben de bütün trafik kurallarına uymaya çalışır, ama inin cinin top oynadığı, parke taşı kaplı kimsesiz arka sokaklarda babamdan aldığım arabayı hiçbir kurala aldırmadan kendi keyfimce sürerdim.

Hiçbir arabanın gözükmediği bir arka sokakta "sola dönülmez" levhasına dikkat etmek ya da bir gece vakti, ücra bir meydanda trafik ışığının kırmızıdan yeşile dönmesini sabırla beklemekte pratik ve akıllı olmaktan uzak bir kuralcılık ve biçimcilik vardı sanki. Bütün yasaklara, kurallara sonuna kadar boyun eğenler yeterince zeki, yaratıcı ya da karakter sahibi değilmiş gibi gelirdi bize. Yalnızca, diş macununu tüpün arkasından sıkan ve ilaçların kılavuzlarını sonuna kadar okuyan insanlar bomboş bir alanda, etrafta başka bir araç yokken trafik kurallarına uyarlardı sanki. Bu şüpheci kural düşmanı ruhun belirtilerini ta 1960'larda Batı dergilerinde fark ettiğimi de hatırlıyorum: Bir Amerikan çölünde, sonsuz bir yolun ortasında tek başına yeşil ışığın yanmasını bekleyen sürücünün karikatürü gibi şeyler...

BATI KARŞITI İNCELİK
Benim tanık olduğum 1950-1980 yılları arasında İstanbul'da trafik kurallarına dudak büken bu anlayışın arkasında ise anarşizan bir ruhtan çok, Batı karşıtı bir "incelik", eski dünya hala hükmünü sürüyor anlamına gelen pratik bir bilgelik ve hatta "biz bizeyiz" anlamına gelen bir milliyetçilik de vardı. Alman üreticisinin bile tamir edemediği bozuk bir radyoyu bir yumrukta çalıştırmak, cızırdayan bir telefonun bir kenarına çivi sokup düzeltmek 1960 ve 1970'lerde İstanbullu "pratik" kişilere milli bir gurur da verirdi.

Bunun arkasında teknoloji, kültür ve kurallarıyla üstünlüğü sürekli hissedilen Batı karşısında bizlerin de pratik akla sahip zeki kişiler olduğumuzu hatırlama özlemi de vardı. Ama Tahran'ın kenar mahallesinde, kurallara uymak ile kendi pratik uyanıklığı arasında kalan araba sürücüsünün "milliyetçi" bir tepki göstermekten çok uzak olduğunu onu tanıdığım için biliyordum. Derdi çok daha dünyevi idi: Acelemiz olduğu için bütün meydanı dönmek ona vakit kaybı gibi gözüküyor, bir yandan da acele ederken bir başka arabayla çarpışmamak için bütün dikkatiyle gözlerini dört açmış meydana çıkan diğer yollara bakıyordu. Oysa bir gün önce, şehrin inanılmaz bir trafikle kaynaşan cadde ve sokaklarında birlikte gezerken içinden çıkılmaz bir ip yumağına dönmüş trafik tıkanıklıklarına bakarken kendisi hafifçe gülümseyerek de olsa, Tahran'da kimsenin trafik kurallarına uymadığından şikayet etmişti.

Gün boyunca tamponlarından burun buruna ya da yanlarından hafifçe çarpışmış Peykan marka İran yapımı arabaların sürücülerinin aralarında tartışıp karşılıklı bağırıştıklarını gördükçe biz trafik kurallarını içtenlikle benimsemiş "modern" insanlar gibi kederle gülümsüyorduk. Şimdi ise, kuraldışı bir kestirme yapmayı deneyen şöför arkadaşımın yüzünde aynı gülümsemeyle birlikte bir endişe de vardı. Aynı deneyimleri gençliğimde İstanbul trafiği içinde yol almaya çalışırken yaşadığım için bu endişenin bir çeşit yalnızlık duygusu olduğunu hissediyordum.

Genel geçer kuralların yararlarından ve korumasından acelesi yüzünden vazgeçmeyi düşünen şoförümüz, şimdi sorunu tek başına çözecekti. Bu yüzden bütün ihtimalleri çabuk çabuk düşünmeli, bütün yolları denetlemeli, acele bir karar vermeli, bir anda kendinin ve yakınlarının hayatının söz konusu olduğu pek çok sorumluluk almalıydı. Şoförümüzün kurallara uymayarak bu yalnızlığı ve "özgürlüğü" kendisinin seçtiği düşünülebilir. Ama şehrini ve Tahran'ın diğer sürücülerini çok iyi tanıyan şoförümüz kendisi seçmese bile, Tahran trafiği içerisinde kendini her zaman yalnız hissetmeye mahkum olduğunu da çok iyi biliyordu. Çünkü siz "modern" trafik kurallarına uysanız bile, başkaları -tıpkı sizin gibi- pratik bir nedenden onlara uymuyor olabilir.

Büyük meydanlar dışında Tahran'da her sürücü her kavşakta hem trafik ışıklarına ve kurallarına dikkat etmek hem onlara dikkat etmeyenlere dikkat etmek zorunda. Bu, Batı dünyasında bir yol şeridine girerek ve kurallara güvendiği için aklını bambaşka şeylere, mesela dinlediği müziğe vererek huzurla araba süren günümüz sürücüsünün yaşadığı rahatlıktan çok uzak ve huzursuz edici bir "özgürlük" hali.

BİREYSEL ÖZGÜRLÜK
Geçen mayısta gittiğim Tahran'ın caddelerinde her biri kendi bireysel özgürlük alanını, trafik kurallarına karşı hırsla ve yaratıcılıkla savunan şoförlerin yarattığı kargaşa ve kazalara her tanık oluşumda, bu küçük kural tanımaz bireysel "özgürlüklerle", devlet tarafından yayılan, Tahran'ı sınırlayan, bastıran dinin arasındaki garip çelişkiyi hissettim. Mollaların diktatörlüğünde herkesin kamusal alanda, şehrin sokaklarında aynı düşünceyi paylaşıyor gibi yapması için kadınların örtünmesi, kitapların sansürlenmesi, cezaevlerinin doldurulması ve şehrin bütün yüksek duvarlarının din ve İran için ölmüş şehitlerin büyük boy resimleriyle kaplanması gerekmişti.

Devlet bir yandan dinin, kutsal kitabın herkesin uymasını ve herkesi birleştirmesini istediği genel kurallarını acımasızca dayatırken ve hapishaneye düşmeden bu dini yasaklara karşı çıkmak neredeyse imkansızlaşmışken, gene devletin denetiminde olması gereken trafik kurallarına kimse uymuyor, güvenmiyor ve kendi özgürlük, yaratıcılık ve zekasının sınırlarını aştığı bir alan olarak görüyordu. Kamusal alanlarda, sokaklarda, çarşı pazarda ve şehrin bütün caddelerinde devletin dayattığı dinle özgürlükleri kısıtlanmış pek çok İranlı aydın, saygı duyduğum bir içgüdüyle, onurlarını gene de koruduklarını, burasının Hitler Almanyası ya da Stalin Rusyası olmadığını bana kanıtlamak için evlerinde istediklerini istedikleri gibi konuşabildiklerini, giyindiklerini ve mutfakta ürettikleri içkileri içtiklerini bana gösterdiler.

SUÇLULUK DUYGUSU
Lolita'nın sonunda Humbert, Quilty'i öldürdükten sonra cinayet yerinden uzaklaşırken okurun çok iyi tanıdığı arabasını sol şeritten sürmeye başlar. Yanlış anlaşılmaktan korkan Humbert bunun ne bir başkaldırı ne de sembolik bir hareket olduğunu okuruna açıklar hemen. Çocuk yaşında bir kızla aşk yaşayarak, bir cinayet işleyerek zaten bütün insanlık kurallarını çiğnemiştir. Ama okur Humbert'in hikayesini ve romanı o kadar zekice yapan şeyin de bu suçluluk duygusu olduğunu da baştan beri hissetmiştir.

Tahran'ın kenar mahallesinde bir kararsızlık geçirdikten sonra şoför arkadaşım yanlış şeride girip kestirme yapıp, bir kaza olmadan öteki yola girince biz de tıpkı gençliğimin İstanbul'undaki gibi, bir kuralı çiğnemiş olmanın verdiği zevkle kendimizi "zeki" bularak gülümsedik birbirimize. Acıklı olan şey ise tıpkı kendi kendine konuşurken ya da Lolita ile üstü örtülü bir dille suçunu paylaşırken "gizlilik içinde" zeki olabilen Humbert gibi, ancak ev içlerinde, aile ya da arkadaşlar arasında kuralları çiğneyebilen Tahranlılar gibi, dışarıda, caddelerde karşı çıkabileceğimiz kuralların yalnızca trafik kuralları olduğunu bilmekti.
DİĞER İYİ YAŞA HABERLERİ
 Ankara'nın rehberi
 Kent gürültüsü hasta ediyor
 Dans ederek iyileşin
 Sanatta soytarı figürü
 Anti aging için ölçülü egzersiz
 Ben küçükken hep...
 Metabolizmanızı yormaktan vazgeçin
 Gazeteciler her gördüklerini yazsa fırtınalar kopardı
 İki eski dost, iki ışık avcısı
 Meraklısı çok ama bir tek satıcısı var
 Erkeklik hormonunun önemi
 Benim oğlum şizofreni hastası
 Sağlığınıza önem verin kanserden korunun
 Erken teşhis hayat kurtarır
 Baharla gelen depresyon
 Yüksek tansiyon kalbin düşmanı
 Acil durumlara hazırlık
 Sevdiğiniz yiyeceklerden vazgeçmeniz gerekmiyor
 Her gün yediğimiz fast food yemekler ve kalorileri
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
  » İyi Yaşa
ÖNCEL ÖZİÇER
Namusa leke çıkarıcı yok mu?
Şu 'namus cinayeti...
REFİK DURBAŞ
Roman kahramanı Dinamo
Geçen pazar "AKTÜEL PAZAR" da...
Çok iyi kol böreği açarım
Çok iyi kol böreği açarım
İlk olarak "Saldıray Abi" rolüyle tanınan tiyatrocu Settar Tanrıöğen,...
Sezer'in Erdoğan'la uyuşmadığı biliniyor
Sezer'in Erdoğan'la uyuşmadığı biliniyor
İktidarda istemediği bir başbakan gören ilk cumhurbaşkanı Sezer...
Kıyametin 3661 yıllık formülü
Mayalardan ve Babillilerden kalan bilgilere bakılırsa kayıp gezegen...
Bağlar kültür mirasıdır
Birleşmiş Milletler ve Unesco'nun bir kültür mirası...
Her damlası lezzet
Zeytinyağı sektöründe 70 yıldır hizmet veren ve Cumhuriyet'in ilk...
O aslında kul aşı çorbası
Eğer bu imparatorluğun mirasçısı bizsek, toplam kültürüne sahip çıkmalı,...
 
    Ana Sayfa | Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon
Spor | Hava Durumu | Sarı Sayfalar | Günaydın | Bizimcity | Kapak Güzeli | Astroloji | ON Magazin | Sağlık | Cumartesi | Aktüel Pazar | Otomobil | Sinema | Hobi | Çizerler
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.