|
F.Bahçe Stadı’nda Çin işi Japon işi
|
|
Odillere destan Çin hanları ve sarayları var ya. İşte onların hepsi binlerce yıllık "Feng Shui" tekniğine göre yazılan, "Mekanların düzeni" adlı kitapla düzenlenmiş. Bu raconlara göre kapıların yerleri, salonların yönü, renkler, kullanılan metaller, ayn a l a r , pencereler. Sekizgen Bagua çarkında çeşitli yönler, yaşamın farklı farklı boyutlarını yansıtırmış.
Bizim kapı ne yanda? Örneğin kuzey, soğuk ve ölümmüş. Güney ise ün ve kısmet. Güneydoğunun zenginlik, Güneybatının evlilik ve sevgi olduğuna dair çıkarımlar varmış ayrıca. İşte bütün bu öğretiden yola çıkan sevgili Güneri Civaoğlu usta bir FB-GS derbisinden sonra "Aziz Yıldırım, Fenerbahçe stadı için bir Feng Shui üstadından görüş almalı." diye yazmıştı. "Ev sahibi olan futbolcuların başarılı olabilmelerinde büyük yarar sağlayabilir bu" diyordu Civaoğlu.
Döner ve suşi Sanırım Aziz Başkan bunu pek dikkate almamış. Ve yine sanırım stadın özellikle de benim girdiğim 'loca' kapısı kuzeye doğru açılıyordu. Yani hani ölüm değilse bile, soğukluk yarattı bedenim ve ruhumda. Çin işi Feng Shui konusunda icraat yapılmamış ama, Japon işi Suşi konusunda önemli mesafeler alınmış stadyumda. Çünkü spor servisimizin iş bitirme kralı Zürap kardeş, beni locadan önce, memleketinden özel olarak getirtilen Japon aşçının suşi yaptığı mutfağa götürdü.
Yanlış beslenme Yıllar yılı Mithatpaşa Stadı duhuliyesinde bol ekmek içine az köfte gıdalanmasıyla büyümüş benim gibi bir adem oğlunu şaşırtan bir manzaraydı bu. Statta 5 yıldız bir mutfak ve içeride Bolu aşçılarıyla dirsek dirseğe çalışan bir Japon kardeş. Allah allaa!.. Kaleci Recep söz konusu olunca "Çin ve Japon öğretilerinin tekmili gelse vızıltı" diyenlere itibar etmiyorum. Olsa olsa "Hani benim Recebim?" şarkısı hak eden bir durum vaziyeti vardı genç kalecimizin.
Altan'ın gold kartı!.. Her neyse, ben maçtan çok maçın perde arkasını anlatmaya meyilliyimdir ya, işte bu tavrı bozmamak lüzum eder. Hele de 65 bin kişilik stada, arabamızı alt kattaki oto parka park ederekten ve afili afili yürüyerekten dikenli kapıya gelmek müthiş bir coşku. Altan'ın "Al ama girince hemen geri ver haa!" diyerekten elime tutuşturduğu altın renkli kartla girmişkenki coşkularımı nasıl anlatmam ki ben size. He heeyt!.. İlaveten asansörümüzde hafif müzik çalarken, biz ağır adam olmanın karizmatik itiklemesiyle doluyuz heyoo!..
Her kula nasip mi? Hele o; hepi topu 56 tanecik localardan, bize ait olanına kuruluşumuz ne keyifti tanrım? İnternet bağlantılı uydu televizyonların bilem bulunduğu bu locada oturmak her kula nasip olmazdı ve ben şanslı kuldum, şükür ya Rab'bim. Lakin içeride olup bitene anlam vermek de zor hani. Orada tarihin en büyük derbilerinden biri oynanıyor, ama yüz yıllık dostum Zafer ve iş verenim Turgay bey maçı bırakmış tavla oynuyorlar. Birkaç kişi de onların tutkusuna uymuş, futbol yerine şeşbeşdübeş muhabbetine takılmakta. Hani patronumuz ve mesafemiz olmasa tek bir soru sorardım Turgay beye... Derdim ki: "Beyefendi her şeyi anladım da, şunu bir türlü kavrayamadım. Neden rakibiniz otururken, siz ayakta atıyorsunuz zarları efeem? Bu da bir nevi Türk işi Feng Shuı mi acaba?.."
|