kapat
16.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

EMRE AKÖZ


Pop müzik sokağı unuttu

Bu günlerde Dick Hebdige'nin yazdığı 'Kes Yapıştır' adlı kitabı okuyorum (Ayrıntı Yay.). Karayip müziğininin kültürle, toplumsal düzenle, kimlik sorunlarıyla ilgisini inceliyor. Biliyorsunuz Bob Marley'in meşhur ettiği 'reggae' ve bizim Athena grubunun gayet güzel uyguladığı 'ska' gibi türler oralardan çıkmıştır.

Neyse... Kitabın bir yerinde Hebdige, Jamaikalı sanatçıların geniş kesimlerin ilgisini çeken bir olay karşısında nasıl da hızlı davranarak besteler yaptıklarını anlatıyor.

Örneğin 'Green' koyunda bir cinayet işleniyor. Olay medyaya yansıyor. Üç gün içinde 'Big Youth', 'Green Bay Killing' adlı bir parça çıkarıyor piyasaya. Bir hafta sonra da bir başkası olayın DJ yorumunu yapıyor.

Yani Jamaikalı müzisyenler önemli olaylarda sanatlarıyla tavır alıyorlar. Böylece bir olay sadece 'haber' olarak değil, 'tını' olarak da insanların zihnine yerleşiyor.

Peki ya bizde?

Benim gördüğüm kadarıyla çağdaş pop bizim müzik kültürümüzde de olan bu ögeyi reddetti. Başta aşk olmak üzere kadın erkek ilişkisinin çeşitli yönleri (kıskançlık, aldatma gibi) bıkmadan, usanmadan, tekrar tekrar ele alınıyor... Ancak hemen herkesin konuştuğu ya da tarihte iz bırakan olaylar müziğe girmiyor.

Bakıyoruz... Diyelim ki 10 parçanın yer aldığı bir albümde, tek bir parça dahi 'sosyal' değil. Popçuların çoğu sokağın sorunlarına karşı sağırlaştı; onunla ilgilenmeyi 'rock' ve 'halk' sanatçılarına bıraktı.

Hoş rock da pek oralı değil. Örneğin bir zamanlar Bulutsuzluk Özlemi'nin aldığı tavrı, Duman göstermiyor.

****

"Peki eskiden nasılmış" derseniz... Toplumsal Tarih dergisinin ekim ve kasım sayılarında bunun örnekleri var.

Tarihin Sesli Tanıkları köşesinde Mehmet Alkan, önce Türk-Amerikan ilişkilerinin 1945'ten 1980'e müzikte nasıl ele alındığını gösterdi... Ardından da 1966 Varto Depremi'ni işleyen parçaları konu etti.

Örneğin Robert Kennedy öldürüldüğünde, "Robert Kennedy'ye Ağıt" diye bir parça yapılıyor

Robert Kennedy vuruldu

Bütün dünyada duyuldu

Kardeşimin acısından

Babamın dili tutuldu

Derken ABD, Türkiye'ye ambargo uygulayınca hava değişiyor

Vah deme oh de, ambargoya çüş de

Meslis'i coştur, Kongre'yi sustur

Dostumuz sandık, sana aldandık,

İyi ettin Amerika, gözümüzü açtık

Vah deme oh de, ambargoya çüş de

****

Not Ben burada 'yapsınlar, etsinler' diyerek sanatçıya ve müziğe bir misyon yüklemiyorum. Sadece dikkatinizi artık ortalıkta pek gözükmeyene, 'unutulana' çekiyorum.

Çorba: Tabaktan fincana
Dün bizim Cumartesi ilavesindeki bir haberi süsleyen fotoğrafları görünce... Ve 'bu da ne ya' diye kendi kendime söylendiğimi fark edince... Tamam oğlum dedim, kabul et, artık yaşlanıyorsun...

Olay şu Bizim çocuklar çorba tarifleri vermiş. Eh, hem kış geldi sayılır, hem de ramazan; çorba iyi gider. Ben de çorba severim Mercimek çorbası, ezogelin, düğün, işkembe, paça, domates, soğan çorbası...

Eskiden yemek takımlarında 'çorba tabağı' bulunurdu Diğer tabaklar kadar geniştir ama özelliği derin olmasıdır... Ben pek sevmezdim, çünkü dibinde kaşığa gelmeyen bir miktar çorba kalırdı. Tabağı eline alıp eğerek kaşığı daldırmak ayıp kaçacağından melül melül baka kalırdım kalan çorbaya.

Derken çorba kaseleri, tabakların yerini aldı da rahatladım. Aslında bu kaseler işkembecilerde filan hep vardı. Ancak sanırım yaygınlaşmasını ithal ya da onları taklit eden takımlara borçluyuz.

Neyse... Buraya kadar bir sorun yok. Peki ya fincanlara ne demeli? İşte bizimkiler de fotoğrafını basmış. Mercimek çorbası resmen, kulplu, büyücek ('mug' denilen) fincanların içinde.

Biliyorum... Bu da Batı'dan apartma bir moda. İlk kez de görmüyoruz zaten; reklamlarda filan vardı. Ama oradakiler hiç olmazsa hazır çorbalardı Beş dakikada yapıp içini ısıtmak için...

Bu kez durum farklı. Tabağın, kasenin yerini resmen fincan almış. Görürsünüz yakında 'kamış'la da içerler çorbayı.

Ve bütün bunlar bize uymadığına göre... Belli ki yaşlanıyorum.

Erdoğan'ın 49 sıfatı
Hyphen dergisinin kasım sayısında Şükrü Yavuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı nitelemek için kullanılan tam 49 sıfatın dökümünü yapmış. İşte bunlardan bazıları

Kasımpaşalı, zenci Türk, artist, aslen Rizeli, bizden birisi, maraton koşucusu, Fazilet'in Mükremin Abisi, bitirim, külhani, Mandela, takiye olayının genç kuşak uygulayıcısı, necip Türk milletine tavşan gibi üremeyi tavsiye eden politikacı, ampullerin efendisi, uyanık, Türkiye'nin CEO'su, yeni çağın genç içeceği, Neo-Orhan Gencebay, 1.89'luk AKP lideri, filozof şahsiyet, tek seçici, imam başbakan, mister Tayyip, yiğit, belleksiz siyasetin yeni üstadı, incir çuvalı gibi düşen, attan düşen Osmanlı torunu, Fenerbahçeli, the real başbakan, kaçak, vs., vs...

REKLAMDA 'CASTING' KAZASI
Ülker'in yeni reklamını görmüşsünüzdür. Hani 'Asmalı Konak'ı çağrıştıran bir evin önünde toplanan akrabalar bayramlaşıyor. Ama o da ne? Abi ile kardeş meğer küsmüş. Bir gerilim, bir gerilim... Sonra beklenen oluyor; barışıyorlar. Nasıl mı? Tabii ki Ülker Çikolata sayesinde!.. Fikre bir diyeceğim yok da... Yahu o 'abinin' tipi ne öyle? Adam ikinci sınıf Amerikan aksiyon filmlerinde gördüğümüz 'askeri kurtarma timinin komutanı' gibi. Hani 'Oh my brother' dese kimse şaşırmayacak. Sanırım bir 'casting' (oyuncu seçimi) kazası söz konusu!


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır