kapat
16.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

Lacoste, fabrikasını taşımaktan vazgeçti

Lacoste, Fransa'daki fabrikayı Çorlu'ya taşıyacaktı. Bu, 2 bin 200 kişiye iş demekti. Ancak İş Yasası'nın ardından, Fransızlar, "Sizin bizden ne farkınız kaldı?" dedi ve vazgeçti. Lacoste fabrikayı taşıyacak diye, Çorlu'da binbir güçlükle tam 140 dönüm arazi satın aldık. Avrupa'nın ihtiyacı olan Lacoste burada üretilecekti. Şimdi Fransızlar vazgeçti. Biz de bu arazide ne yaparız diye kara kara düşünüyoruz.

Unuttuk bile! Ocak ayında, Diyarbakır uçağı düşmüştü ve 75 kişi de ne yazık ki hayatını kaybetmişti. Hayat öyle hızlı akıyor ki, biz pek çok şeyi olduğu gibi bu uçak kazasını da unuttuk. Kuşkusuz biz unuturken, yakınlarını kaybedenler asla unutmuyor. Amacım, pazar söyleşisine bu acı olayla başlamak değildi ama yeğeni Nurullah Eren'i bu uçakta kaybeden Ahmet Eren'le sohbet ederken, konu istemesek de buraya geldi. Hem zaten Eren Ailesi, Nurullah Eren'i hep hatırlamak için şimdi onun anısına Bitlis'te 'Ankara'nın doğusunda benzeri olmayacak" diyecek kadar iddialı bir okul yaptırıyor. Nurullah Eren, hayattayken, aile tarafından kurulan ve öğrenci okutan Bitlis Eğitim Vakfı için çok çalışırmış. Şimdi aile bir anlamda onun vasiyetini yerine getiriyor.

İkinci kuşaktan bir ferdi kaybetmek Eren Ailesi için yıkım olmuş. Ahmet Eren, aslında oturduğu başkanlık koltuğunu en büyük yeğen olan Nurullah'a devretmeye hazırlanıyormuş. Acı olaydan sonra Ahmet Eren işlere yeniden ağırlığını vermeye başlamış.

Başında birden fazla şapka taşıyor şimdi. Hem varoldukları sektörlerin derneklerinde, vakıflarında görev alıyor hem de Eren Holding'in başkanlık koltuğunda oturuyor. Aslında kendinden büyük iki kardeşi daha var. Ama işte hem küçük hem de büyük kardeşleri onun başkanlığını uygun görmüş. Önce aile işinde çalışmayıp, Amerika'da master eğitiminin ardından bürokrat olarak çalışan Ahmet Eren, baba ve annesinin, 'Aile işine dön artık' baskılarına dayanamayıp, işadamı kimliğine bürünmüş. İşte o günden sonra Eren Holding de büyümeye başlamış. İç çamaşırı üretimiyle başlayan serüven, bugün 400 milyon dolar cirolu bir büyüklüğe ulaşmış. Ahmet Eren, çimento sektöründe çektiklerini ve onca emek harcayarak, tek tek küçük arazileri satın alarak, 140 dönüm arsayı fabrika yeri olarak hazırlayıp, Lacoste'u, Fransa'daki fabrikayı Türkiye'ye taşımaya ikna ettikten sonra başlarına gelenleri anlatıp, içini döktü...

* Siz Lacoste'tan, onlar sizden memnun mu?

Aşağı yukarı 12 yıldır işbirliği yapıyoruz. Hem onlara üretim hem de ithalat yapıyoruz. Bu konuda ben de bir üzüntü, yara var. Bu işe girerken, Lacoste'un Avrupa'daki üretimini buraya kaydırmayı istiyordum. Ne de olsa Fransa'daki maliyet Türkiye'deki maliyetin çok üstündeydi. Üretim üssünü Türkiye'ye kaydırmalarını teklif etmiştim, onlar da 'peki' demişlerdi. Bunun üzerine biz Çorlu'da 140 dönüm arazi aldık. Biliyorsunuz, yabancılar biraz geç karar verir. Tam sona yaklaşmıştık ki, o dönemin bakanı Yaşar Okuyan, İş Güvencesi Yasası'nı gündeme getirdi. Şimdi adamlar geri adım attı. Dediler ki, sizin Fransa'dan bir farkınız kalmadı. Niye fabrikayı taşıyalım ki...

ROMANYA'YA GİTTİLER BİLE!
* Türkiye böylece ne kaybetti?

Bütün Avrupa'ya Lacoste'lar buradan üretilecekti. Lacoste'un Fransa tesisleri buraya nakledilecekti ve 2 bin 200 kişi çalışacaktı. Artık siz düşünün Türkiye'nin ne kaybettiğini... Çok büyük bir ihracat olacaktı. Şimdi Romanya'ya gidiyorlar. Ufak bir tesis kurdular bile. Ben söyledim Yaşar Okuyan'a ama tabii onlar önem vermiyor. İşçilerin oyunu almak için bu işe soyundu. Kendisini severim ama politikacı olunca değişiyorlar. MHP tendanslı bir politikacımız, oy için birdenbire solcu hükümetlerin yapamayacağı bir şeye soyundu. Ama biliyorsunuz MHP barajı aşsaydı bile Yolavo'dan dahi seçilemiyordu. Bu tabii politik bir şey. Sırf sendikalara hoş görünmek için.

* Siz bu yasayı en çok eleştirenlerden birisiniz. Neden?

Sendikalı emekçi olabilirsiniz, kardeşim de olabilirsiniz ama ben şunu açıkyüreklilikle söylüyorum. Türkiye'deki sendikalı işçiler bir mutlu azınlık. En altta işsizler var. Onun üstünde işi olan ama sigortası olmayan kayıtsız işçiler var. Onun üstünde işi ve sigortası da olup, sendikasız olanlar var.

En tepede de hem işi, hem sigortası, hem de sendikası olanlar var. O tepedekileri memnun etmek için bu yasa geldi. Ben bu kadar sert konuşuyorum. TİSK'te bile beni tenkit ediyorlar. TİSK Başkanvekili'yim aynı zamanda. Bana 'Bu kadar sert konuşma' diyorlar. Ama Türkiye'nin gerçekleri bu. Türkiye'de bu kadar işsiz var. Emek fazlası var. Onlara soruyorum. Türkiye'den Romanya'ya, Bulgaristan'a işadamları gidiyor. Oralardan buraya da işçiler geliyor. Ya bir terslik var bunda, görmüyor musunuz? Lacoste gelemedi, diğerleri de gelmekte tereddüt edecek. Bakmayın siz sendikalar bağırıp, çağırır. Bu yasa Türkiye'ye iyilik getirmeyecek. Efendim sen sendikalı olmaktan niye korkuyorsun diyebilirler. Sendikaların Türkiye'de nasıl çalıştığını bilmek lazım o zaman. Yararlı mı zararlı mı olduğunu bilmek lazım. Verimlilikle ilgili hiçbir şey yapmayıp, sadece ücreti artırmak, grev yapmak için çalışan sendika yararlı değildir. Bizim sendikaların birçoğu böyle.

* Aldığınız arazide ne yapacaksınız peki?

Öyle duruyor şimdi. Bakalım ne yapacağız. Tekstil konusundaki yatırımlar fazla işgücüne ihtiyaç duyduğu için tereddütle karşılanıyor. O yüzdendir ki belki, biz daha çok bu sıralarda enerji yatırımlarına ağırlık verdik. Bizim iplik fabrikamız var. 450 kişi çalışıyor. Aynı değeri yaratan enerji firmamızda 19 kişi çalışıyor. Hele bu yasadan sonra üretim niye yapalım ki. Al sat daha iyi. Bizim Lacoste, Swatch gayet iyi. Şimdi yeni bir markayla daha anlaştık. French Connection. İlk mağazayı Carousel Alışveriş Merkezi'nde açacağız.

* Enerjide ne kadar büyüdünüz?

Şu anda 92 megawatt üretim gücümüz var ama şimdi 60 megawatt'lık gaza dayalı yeni bir yatırım daha var. Kömüre dayalı enerji projeleri üzerinde de çalışıyoruz şu anda.

* Bitlis'teki okul projesi ne durumda?

Ocak ayında düşen Diyarbakır uçağında ağabeyimin oğlu da vardı. Bizim ikinci jenerasyonunun birinci adamını kaybettik. Bitlis Eğitim Vakfı'nın aktif bir üyesiydi. Üniversitelerle görüşüyordu, vakıfımız neler yapabilir diye. Ama maalesef kaybettik. Bunun üzerine çalışmaların devamı olsun diye, Bitlis'te bir okul yaptırmaya karar verdik. Ama öyle sıradan bir okul değil. Bir Anadolu Öğretmen Lisesi. Okul binası, 400 kişilik yatakhanesi, spor salonu, 18 dairelik öğretmen lojmanı. İnşaatı devam ediyor. Önümüzdeki yıla yetiştirmeye çalışıyoruz. Diyebilirim ki biraz iddialı konuşuyorum, Ankara'nın doğusunda öyle bir okul olmayacak! Ondan sonra da devam ettireceğiz. İngilizce hocası yoksa, özel öğretmenler tahsis edeceğiz.

* Niye başınız sürekli Rekabet Kurumu'yla derde giriyor?

Rekabet Kurumu herhalde çimentoya takmış! Sanırım gözle görülür hedef biz varız önünde. Zaten bir gazcılara takıyor, bir de çimentoculara! Para da alıyorlar ama bu arada şunu da söylemek istiyorum. Rekabet Kurumu çok büyük bir uyanıklık yaptı ve hiç ilgisi olmayan bir kanunun, Milli Piyango İdaresi Kanunu'nun sonuna bir ekleme yaparak, "Ben önce para cezasını alırım, ondan sonra isteyen mahkemeye gider" şeklinde bir madde koydular. Şimdi biz onunla mücadeleye hazırlanıyoruz.

REKABET TAKTI BİZE!
* Yani önce siz parayı ödeyeceksiniz, sonra da dava mı açacaksınız?

Evet, öyle diyor ama öyle şey olur mu Allah aşkına? Tabii mahkemelerin uzun sürdüğünü biliyorlar. Anayasa'ya aykırı bu. Önce infaz ediyor yani! Becerebilirsek biz bu maddeyi kaldırtacağız.

* Şu durumda çimento sektörünün sizi mutlu ettiğini söyleyemeyiz herhalde?

Çimento bizim en az memnun olduğumuz ve rekabetin en acımasız olduğu sektör. İki de bir birbirimize gireriz. Maliyetin altında satarız. Böyle olduğu halde, Rekabet Kurumu bakıyor kim var doğru dürüst büyük sektör. Çimento! Herhalde bu anlayışlarını değiştirecekler.

* Rekabet Kurumu korkulu rüyanız olmuş...

Hani bazen sınıflarda bir öğrenciyi öğretmen kötü bilir ve ondan sonra ne zaman bir şey olsa onu sorumlu tutar ya... Bizimki de bu hesap! Rekabet Kurumu bizim üstümüze geliyor.

Denizli Çimento'yu satın alıp dördüncü büyük yaptık
* Eren Holding'in ilk ortaya çıkışı Eros'la mı oldu?

Öyle diyebiliriz. Eros'un doğuş şekli, Er-Os'tu. Osman isminde bir ortağımız vardı, 1973 yılında ayrıldık. Bizim firma 1969 yılında kuruldu. Peder, Sultanhamam'da faaliyet gösteriyordu, sonra işte çamaşır işine girdik. Tabii ben aileye daha sonra katıldım. Çünkü Maliye Bakanlığı'nda hesap uzmanı olarak çalışıyordum.

* Aile işini istemediğiniz için mi bürokratlığı seçtiniz?

Başlangıçta itiraz etmiştim. Babam hep bürokrasiden ayrılıp, aileye katılmamı istiyordu. Sonra da annem 1975'te vefat etmeden önce, bana 'Artık yeter oğlum. Ailenin işine dön' demişti. Ben de sonunda döndüm ve 6 yıllık bürokrasiye veda ettim. O günlerde ihracatımız da artmaya başladı ve ivme kazandı.

* Kağıt sanayiine girişiniz daha sonra mı oldu?

1980'den sonra oldu. Modern Karton isminde bir şirket kurduk. O zaman Hürriyet gazetesi ortağımızdı, sonra onlar ayrıldı. Simavi o zaman ilginç bir şey söylemişti. 'Fiyatı Ahmet Bey belirleyecek, kararı biz vereceğiz' demişti. Çok hassas bir durumdu ama sonunda biz devraldık. Modern karton Türkiye'nin en büyük ambalaj kağıdı üreticisi ve ihracatçısı konumuna geldi. Avrupa'nın da üç büyük firması arasına girdi. Şu anda komşu ülkelere ihracat yapıyoruz. SEKA'nın özelleştirmesine de ilgi duyduk tabii. Ama teknolojisi eski. SEKA Silifke'ye talip olmuştuk ama bizim verdiğimiz değer çok düşük kalmıştı.

* Farklı sektörlere dalmışsınız. Bir de Denizli Çimento fabrikanız var...

Tabii hiç bilmediğimiz bir sektördü çimento. Ama işte sanayiciyiz diye girdik. Başarılı da oluyoruz. 1992'de özelleştirmeden Denizli Çimento'yu satın aldık. Hatta Nuh Çimento'nun ortağı Muharrem Eskiyapan, "Burası parayla alınacaksa, ben alacağım" demişti. Parayla alındı ama tabii biz aldık. O günlerde Muharrem Bey'le birbirimize mesafeli duruyorduk. Tabii sonra çimento ailesine katılınca, iyi dost olduk. Şu anda Denizli Çimento, gerek teknolojisi gerekse kapasitesiyle dördüncü büyük çimento fabrikası durumunda. Ancak tabii çimento sektörü aşağı yukarı 7-8 yıldır gelişemiyor, çünkü Türkiye'de ne özel sektör, ne de devlet yatırımları var. Ne köprü, ne yol ne de köprü projesi var. Duble yollar var ama işte o kadar. Böyle olunca Türkiye fazla kapasitesini ihraç etmek zorunda kalıyor. Biz geçen yıl iyi ihracat yaptık ama bu yıl kurlar yüzünden yapamıyoruz da. Ben Çimento İşverenler Sendikası'nın başkanıyım aynı zamanda. Çimento sektörü olarak sıkıntımız var tabii. Çimento aslında ne ihracat ne de ithalat malıdır. Ağır bir maldır. O yüzden lokal olarak satılması lazım ama Türkiye'deki üretimin dörtte birinden fazlasını ihraç etmek zorunda kalıyor.

Şelale KADAK


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır