kapat
13.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL



GREENCARD

EMRE AKÖZ


Tekrarlanan maç bedava mı olmalı?

Bir açıklama yapmış Tüketiciler Birliği. Özetle iptal edilen F.Bahçe-Rizespor maçının seyircileri mağdur durumda kaldığı için... Tekrarlanan maçın bedava olması gerektiğini söylüyorlar.

Katılmıyorum...

Bunun iki sebebi var.

1)Aynı seyirciyi nereden bulup da maça getireceksiniz? Ayrıca maç bedava olursa, on binler kapılara yığılacak, parasını vererek ilk maçı seyretmiş olanların önemli bir kısmı yine dışarıda kalacak.

2)Daha da önemlisi... Evet maç 'oynanmamış sayıldı' ama bu 'hukuksal' bir durum. Pratik olarak karşılaşma, bir futbol maçından beklenen tüm unsurlarıyla sahada cereyan etti Futbolcular koştu... Goller atıldı... Oyuncular değişti... Seyirci tezahürat yaptı... Takımlar ve hocalar kazanmak için ellerinden geleni ardına koymadı... TV maçı verdi... Bittikten sonra da oyuna ilişkin yorumlar yapıldı. Yani, 'resmen' onaylanmasa da, ortada maç gibi bir maç vardı. Örneğin Ömer Üründül, karşılaşmanın büyük olasılıkla iptal edileceği notunu düşmesine karşın, oyuna ve yönetime ilişkin analizini yapmaktan geri durmadı.

Bu iki sebepten dolayı para verip statta F.Bahçe-Rizespor maçını izleyenler bence mağdur olmadı.

(Not Rizesporlu Victoria'ya neden iki sarı karttan kırmızı kart gördü muamelesi yapılarak, ilk resmi maçta oynamama cezası verildi? Bunun 'mantığını' anlayabilmiş değilim. Madem maç tekrarlanıyor; goller de yok, sarı kartlar da... Eğer mesele 'spor ahlakı' ise o zaman kendiliğinden oyunu terk etmeyen Victoria kadar, orta hakemi uyarmayan dördüncü hakem, yan hakemler ve hatta teknik direktörler de kabahatli değil mi?)

Keloğlan saç ektirmiş!
Mizah ustası Metin Üstündağ, 'hikaye' adını verdiği esprilerini 'Görüşmeyeli Uzun Zaman Oldu' adlı kitabında (Sel Yay.) topladı.

İyi de yaptı, çünkü dergi sayfalarında yok olup gideceklerdi. Kitapta yer alan metinlerden bazıları bence çok önemli. Nasıl desem; insanın ayağını yere bastırıyor, popüler kültürün ürettiği mitleri paramparça ediyor.

Örneğin 'Masal Bitti' adlı mizah metni. Okuyalım

****

Artos ve Aramis öldü, Portos bıraktı bu işleri... Red Kit sigarayı azalttı, Daltonlar Susurluk'ta büfe açtı... Zagor odun kırıyor kışları, beş on paraya... Çita televizyona dizi yaptı... Moby Dick konserve oldu... Bremen Mızıkacıları Tarabya'da taverna açtı... Zembla deri topluyor bayramlarda... Robin Hood zenginden alıyor, fakire veriyor hala Karaköy'de Zürafa sokağında... Pinokyo'yu çıra diye yaktılar... Kibritçi Kız'ı Sivas'ta tutukladılar... Kulver Kalesi'ne yasak çekme kat çıktılar... Conan, Kimmerya'dan kovuldu... Sindirella DJ oldu... Kızılmaske'nin kod adı 'Yeşil' çıktı... Süpermen felç oldu... Keloğlan saç ektirdi kafasına... Dede Korkut huzurevine yattı... Tarzan ormanı parselledi sattı... Ali Baba ve Kırk Haramiler revü yıldızı oldu... Konyakçı hacca gitti... Tommiks, Tahtakale'de manifaturacı dükkanı açtı... Andersen kafayı sıyırdı... La Fontaine çatısına çanak anten taktırdı... Ayşegül tarihi eser kaçakçısı oldu... Cin Ali medyum oldu... Fatih'in fedaisi Kara Murat, Kemancı bara bodyguard oldu... Polyanna delirdi... Mr. No sapıttı... Kırmızı Başlıklı Kız, kurt ile kaçtı... Tarkan ile Karaoğlan hükümet kurdu... Zühre, Aslı, Şirin ve Arzu manken oldu... Tahir, Kerem, Ferhat ve Kamber stand-up comedi yıldızı... Robinson ıssız adasını tatil köyü yaptı... Şahmeran, King Kong ile sirklerde gösteriye çıkıyor... Gulliver çatladı hormondan...

****

Metni şöyle bitiriyor Üstündağ "Çocukluğumdan bir ben kaldım geriye... Ben de ekşidim."

Polemik üslubu
Mehmet Barlas geçenlerde polemiklerde kullanılan üsluptan yakınıyordu. Ben medyadaki tartışmalarda; gırgır geçmeye, tiye almaya, iğne batırmaya karşı değilim. Tabii belli bir dozda... Ancak sınırı geçip işi hakarete vardırdığın zaman fikir yok oluyor.

Birileri diyecektir ki... "İyi de bunu daha ziyade gazeteciler ve siyasetçiler yapıyor, devlet görevinde bulunmuş ciddi kişiler üsluplarına dikkat ediyor..." Keşke. Ama ne gezer!

Biraz eski de olsa bir örnek vermek isterim. Yargıtay'ın eski başkanı Sami Selçuk, 'Demokrasiye Doğru' adlı kitabında, Anayasa Mahkemesi'nin eski başkanı Yekta Güngör Özden'in konuşma ve yazılarında kullandığı hakaretamiz kelimelerin dökümünü yapmıştı. İşte geliyor

****

"Sersem, özürlü, beyinsel ve ruhsal bozuklukları olan, terbiyesiz, madrabaz, numaracılar, maskara, yüzkarası, Köşk değnekçisi, aptal, sahtekar, dangalak, dönek, hain, ekran cambazı, mandacı, aymaz, bağnaz, kendini bilmez, sapkın, utanma duygusunu yitiren zavallılar, saldırgan maşalar, çıkarcılar, siyaset oyuncuları, kalem çeteleri, dalkavuk, usunu yitiren, yıkıcı, ayrılıkçı, kiralık, satılık, niteliksiz, yalancı, yüzsüz, kişiliksiz, uydu, uşak ruhlu, demokrasi mikropları, kukla, bölücü, sahte dinci, çok yüzlü, sidik yarışı yapan..."

****

Satırların arasında tek başına kaldığında bu kelimeler belki dikkatimizi çekmiyor. Ancak böyle bir döküm yapıldığında nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.

Hulki Aktunç, 'Argo Sözlüğü'nden sonra bir de 'Hakaret Sözlüğü' hazırlayabilir.

YARGITAY'IN 'KURAL HATASI'
Bir terimin; kendi alanından alınıp başka bir yerde kullanılması bazen aydınlatıcı oluyor. Örneğin Yargıtay 4'üncü Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan, 'başı örtülü' diye sanık Hatice Hasdemir'i mahkeme salonundan çıkarmıştı. Yani savunmaya izin vermemişti. Halbuki savunmayı engellemek futboldaki 'kural hatası' gibidir; verilen karar ve yapılan uygulama 'yok' sayılır; süreç yeniden başlar! Ama Yargıtay Başkanlar Kurulu da bu hatayı destekleyince... Ne desem? "Bozacının şahidi şıracı" uyar mı? Yoksa "ya tuz kokarsa" diye mi sormalı?


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır