kapat
02.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

MEHMET BARLAS


Hıncal'a övgü ve "Bilen hep kazanamıyor" meselesi!

Hıncal Uluç, her sabah okumaya mecbur olduğumuz yazarların başında geliyor. Yıllardır böyle bu.

Çünkü Hıncal, yazılarını okutuyor.

Bitmeyen bir enerji ile geziyor, konuşuyor, dinliyor, gözlüyor ve algılamalarını, bizlere, yani okurlarına aktarıyor.

Gazete yazarlığı da bu demek zaten.

Okunmak, okutmak...

Sözlerine, "Ben şunu yazmıştım" diye başlayan köşe yazarlarına, hafif acırım.

"Okunmamış olmak" gibi bir kuşku vardır içlerinde.

Böyle bir yazar arkadaş vardı geçmiş yıllarda. Çok zor yazdığı için, çok az okunurdu.

Bir yazısı hakkında, gazetesinin sahibine sormuştum.

- İlgi çekici bir görüş yazmış.. Sen ne düşünüyorsun, dedim.

Şimdi rahmetli olan Bab-ı Ali patronu güldü

- Ben o yazarı okumam.. Yazılarının filme alınmasını bekliyorum. O zaman seyredeceğim, diye cevap verdi.

Gelelim Hıncal Uluç'un, dün ele aldığı "Kim 500 milyar ister"in, tartışmalı sorularına.

Birinci tartışmalı soru konusunda, yarışmacı Canan Sezer de, e-mail göndererek benden görüş istemişti.

Soru "Hükümetlerce hazırlanan bütçeler TBMM'de kabul edilmezse, ne olur?" şeklindeymiş.

Canan Sezer "Yeniden hazırlanır cevabını vermiş.

Yarışmayı hazırlayanlara göre ise doğru cevap, "Hükümet istifa eder" olmalıymış.

Canan Sezer böylece 64 milyarlık soruda elenmiş..

Bana göre "Reddedilen bütçe yeniden hazırlanır" da doğru cevaptır..

"Hükümet istifa eder", anayasal bir zorunluluk değil, parlamento geleneğinin bir gereğidir.

Hatırlayın 1965'in 13 Şubat gününü mesela..

1965 yılı bütçesi 197'ye karşı 225 oy ile reddedilince, İsmet İnönü Hükümeti, "istifa etmişti."

Sonra, Süleyman Demirel'in Başbakan Yardımcısı olduğu Suat Hayri Ürgüplü Hükümeti kuruldu.

Bu hükümet de, reddedilen bütçeyi revize edip, "yeniden hazırladı." 273 lehte, 200 aleyhte oyla, bütçe kabul edildi.

Yani, Canan Sezer yanlış cevap vermedi bana göre.

Hıncal'ın ele aldığı diğer tartışmalı soru da, "Pastırma yazı hangi aydadır" şeklinde.

Bizim geleneklerimizde "Pastırma Yazı", pastırma yapımı mevsimi olan, güz sonundaki sıcak günlerdir.

İngilizler bunu "Kasım sonundaki güneşli havalar" diye tanımlar. Fransızlar ise "Automne de la Saint-Martin" derler pastırma yazına.

Ama bizim pastırma yazının Batı'daki en yaygın karşılığı, "İndian Summer"dır.

Buradaki "İndian", Hindistan'lıları değil, Amerikan yerlisi olan "Kızılderililer"i ifade eder.

Yani bizim pastırma yazı, Amerikan dilinde "Kızılderili Yazı"dır.

Neden derseniz?

Sonbahar-kış arası, havalar birden ısınınca, av hayvanları ortaya çıkarmış. Kızılderililer de, kışa hazırlık olarak, mevsimin son avını başlatırlarmış.

Amerika'ya ilk yerleşen İngiliz göçmenler, bu pastırma yazına "Aptalların yazı" da derlermiş.

Kış gelip, Kızılderililer ortadan çekilince, beyazlar savunmasız şekilde açık alanlarda dolaşmaya, piknik yapmaya başlarmış.

Hava birden ısınınca da, Kızılderililer kamplarından çıkıp, beyazlara saldırırmış.

Özetle pastırma yazı, ekim veya kasım ayında olabilir. Ama iklim şartlarındaki değişiklikler, coğrafi farklar, pastırma yazını da, ileri veya geri atabilir.

Hıncal'ın söylediklerine katılıyorum.

"Pastırma yazı hangi aydadır" diye soru hazırlamak yerine, "Pastırma yazı nedir" diye sormak, daha doğru olur.

Vahşi Batı'da bir kovboy, başka kovboya "İki kere iki kaç eder" diye sormuş.. Öbür kovboy "Dört eder" deyince de "Sen çok şey biliyorsun" diye vurmuş onu..

MEDYATİK İLTİMAS

Erdoğan, Çelik ve Said-i Nursi..
Eski defterleri karıştırmak da, bir tür araştırıcı gazetecilik galiba..

Dünkü Hürriyet'te, ANKA kaynağıyla Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in 1995'teki "Bediüzzaman Sempozyumu"nda, Said-i Nursi'yi öven bir konuşma yaptığı haberleştirildi.

Sonra ANKA Ajansı tarafından o sempozyumda, o zamanki İstanbul Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın da yaptığı konuşma yayınlandı.

Tayyip Erdoğan da, 1995'teki sempozyumda Said-i Nursi'yi, "İnandığı gibi yaşayan bir insan" sözleri ile övmüş.

Bütün bunlardan ne çıkar?

Hürriyet, bugün bakan olan bir kişinin 1995'teki konuşmasını yayınlıyor. Said-i Nursi de, "Hem Kürtçü, hem Nurcu" diye sunuluyor.

Tabii "Nurculuk" kavramı, isminden türeyen bir kişiye "Nurcu" demek ne kadar anlam taşırsa?

Mesela Lenin "Leninist", Atatürk "Kemalist" midir?

Yani bu eski defter, YÖK reformuna karşı çıkan Kemaller'e bir destek midir acaba?

Peki ama, aynı sempozyumda benzer bir konuşma yapan Tayyip Erdoğan'ın sözleri, neden Hürriyet'in haberinde yer almamış?

Acaba bir gün önce, Kelkit'e gidip, Aydın Doğan'la açılış törenleri yapan Tayyip Erdoğan'a kendilerince iltimas mı yapılmış?

Gerçi bu eski konuşmaların, video ve ses kasetlerinin, tazelenip yayınlanmasına çok alıştık.. Bu işi "meslek" edinenlerin de var olduğunu biliyoruz..

Ama bu da, yeni bir model galiba.

Hani söz vardır

- Gazeteci ile dost olmak, bir numara dar ayakkabı giymek gibidir. Arkadan vurur!

Keşke hem Çelik'in hem Erdoğan'ın 1995 konuşmaları, "Kelkit Zirvesi" öncesinde yayınlansaydı Hürriyet'te.

ŞAKA

Lanetli Çukurlar!
Tayyip Erdoğan, Yerel Televizyonlar Birliği Kongresi'nde, şöyle konuştu

- Tekelcilik, hortumculuk ve yargısız infaz, medyanın lanetli çukurlarıdır!.

Bu konuşmayı dinleyenlerden bazıları da, herhalde, "medya da, çocuk gibidir.. Çukurlara düşe kalka büyür" demişlerdir içlerinden.



Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi

Sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır