kapat
22.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

ASLI AYDINTAŞBAŞ


PKK pazarlığı

Türkiye ve ABD arasındaki PKK görüşmeleri, bence kamuoyu nezdinde Türk-Amerikan ilişkilerini yaralayan bir boyut kazandı. Aslında görüşmelerin kendisinde bir sorun yok. Taraflar kartlarını açmış durumda. Haritalar, kamplar, Kuzey'e yollanan heyetler derken yoğun bir trafik var.

Amerikan tarafı, Kuzey Irak'taki PKK varlığını şu ya da bu şekilde azaltmak/yoketmek istediğini, ama bunun operasyonel (askeri) anlamda önceliği olmadığını söylüyor. Onların isteği, bir süre daha "Eve Dönüş" yasasının "meyve vermesini" beklemek ve gerekirse 2004 yılında PKK'ya yönelik daha "aktif" bir silahsızlandırma çabasına girmek. Bu esnada PKK'nın silahı bırakması için "ikna" ve "telkin" çalışmalarının, Türkiye'nin de bilgisi dahilinde sürdüğünü tahmin ediyorum.

Ayrıca Ankara'dan istenen, bu süreçte "Kürt milliyetçiliği" diye tabir edebileceğimiz harekete tanınan meşru siyasi alanın daraltılmaması. Türk tarafı bu stratejiye tamamiyle karşı değil. Ama Ankara haliyle havuç-sopa dengesinde daha fazla sopa, daha az havuç taraftarı. 2004'e kadar beklemek yerine şimdiden silahsızlandırmanın başlamasını istiyor.

Şantaj görüntüsü veriyor
Irak'ın geneli ve Kuzey Irak'la ilgili istediği bazı garantiler var. Ama genel hatlarıyla CENTCOM'un hazırlamış olduğu "PKK tasfiye planı", şu aşamada iki tarafta da büyük rahatsızlık yaratmadan işliyor. Peki görüşmeler neden Türk-Amerikan ilişkilerini zedeleyen bir boyut kazandı derseniz, cevap kamuoyunda.

Görüşmelerin detayıyla ilgili çok az bilgi var. Mesele kamuoyuna ciddi bir ikili stratejik çalışma değil "PKK pazarlığı" olarak yansıyor ve Türkiye'nin Irak'a barışgücü göndermesiyle ilişkilendiriliyor. Sokakta kime sorsanız "Asker kararı çıkmadan PKK'ya bir şey yapmayacaklar" cevabını alırsınız. Bu geçenlerde gazetecilerin Mehmet Ağar görüşmesinden çıkan yeni ABD Büyükelçisi Eric Edelman'a yönelttiği sorularda da aşikar.

Yani resmi görüşmelerde ilinti olmasa da kamuoyunda var. Bu da "PKK pazarlığı" ya da "şantaj" görüntüsü veriyor. Oysa PKK konusunda Ankara ve Washington'un uzun süredir felsefi ve siyasi anlamda ortak bir düşüncede buluştuğundan kuşku yok. Washington PKK'yı terör örgütü saydığı ve Ankara'yla ilişkilere önem verdiği için Abdullah Öcalan'ın yakalanmasına önayak oldu.

Öncelik Saddam'ı bulmak
Hükümet değişmiş olsa da, 11 Eylül sonrası Bush yönetiminden "terörle global mücadele" felsefesinin PKK'yı da kapsadığını duyuyoruz. Hatta Condoleezza Rice, bu yaz Abdullah Gül'le görüşmesinde bu konuda o kadar ısrarcıydı ki, Dışişleri Bakanı görüşmeden çıkınca yarı hayret içinde "PKK'yla mücadelede son derece kararlı olduklarını gördüm" demişti.

Ama şeytan ayrıntıdadır. Ankara ve Washington'un felsefi anlamda ortak bir noktada buluşması, önümüzdeki aylarda sıkıntılar yaşanmayacağı, anlamına gelmiyor. Burada beni en fazla rahatsız eden, Bush yönetiminin yıllardır İran'da sayısız terör eylemi yapmış "Halkın Mücahitleri"ne yönelik müsamahakar tavrı. Bu örgütü İran'a karşı (istihbarat amaçlı da olsa) kullanmak isteği, Washington'un terörle mücadeleye olan bağlılığı konusunda kuşku yaratıyor.

PKK'ya ortak hareketi zorlaştıran bir diğer konu, bölgedeki ABD'li generallerinin, neredeyse özerk bir konuma sahip olması. Çoğu ne Centcom ne de Paul Bremer'i dinliyor. Öncelikleri Saddam'ı bulmak. Bölgedeki siyasilerle apayrı bir ilişki içindeler. Washington acaba PKK'yla mücadele konusunda kendi generallerini ikna edebilecek mi?


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır