kapat
20.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

MEHMET BARLAS


Bir icadı, onu bulandan daha iyi kullanabilirsiniz!

Masamın üzerindeki bilgisayardan internete giriyorum. Telefon hatlarının üzerinden, "Siberya"da dolaşıp, duruyorum.

İçten patlamalı motorla çalışan otomobilime biniyorum. Havaalanında bekleyen jet motorlu yolcu uçağı ile, tatile gidiyorum.

Yaz sıcağı bana vız geliyor. Elimdeki uzaktan kumanda cihazına basıp, klimayı çalıştırıyorum. Sonra televizyonun karşısına geçip, uydular aracılığı ile, Amerikan kanallarını izliyorum.

Şu üç paragrafta, günlük yaşamın vazgeçilmez öğeleri olan, bazı aygıt ve araçlardan söz ettim.

Bunların hiçbirini, Türkler bulmamış.

Biz sadece kullanıcı, yahut tüketiciyiz.

Buradan giderek, "zaten bizim uygarlığa katkımız ne ki" falan diyebilirsiniz.

Hatta daha da tırmandırabilirsiniz işi.

- İnsanlık, üretenler ve tüketenler olarak ikiye ayrılır da diyebilirsiniz.

Acaba öyle mi?

Çin tarihine merak sardım bu günlerde.

Yoksul halk kitlelerinin, demokrasiyi ve özgürlükleri tanımadan, serbest pazar ekonomisi ile yeniden tanıştıkları Çin Halk Cumhuriyeti...

O Çinliler, neleri bulmamışlar ki?

Bütün dünyayı ve uygarlığın yönünü etkileyen barut, pusula, kağıt ve matbaa, birer Çin icadı.

Çin simyagerleri, 8'inci yüzyılda potasyum nitratı elde edip, bunu kömür tozu ve sülfürle karıştırmışlar.

10'uncu yüzyılda silahlarda, 11'inci yüzyılda madencilikte kullanmışlar barutu.

Milattan önce 2'nci yüzyılda, Çin'de pusula varmış. Avrupalılar pusulayı öğrenmeden yüzyıl önce, Çinliler denizcilikte pusula kullanırlarmış.

İlk kağıdı 2'nci yüzyılda üretmişler.

Tang Hanedanı (618-906) döneminde de, kitlesel üretimi başlamış kağıdın.

Litografi diyeceğimiz baskı türü, Çin'de Han Hanedanı (M.Ö.202-M.S.220) döneminde sürekli uygulanmış.. Hareketli harflerin kullanıldığı matbaayı ise, 1040 yılında, Bi Şeng adında bir usta bulmuş.

Yani Gutenberg'den 400 yıl önce, Çin'de bulunmuş matbaa..

İşin özüne baktığınız zaman, Batı Uygarlığı da, bizim gibi değil mi?

Onlar da, üretici değil, tüketici olmuşlar.

Barut toplara girince, derebeylikler yıkılmış, merkeziyetçi monarşiler kurulmuş.

Pusula ile, Avrupa'nın denizcileri okyanusları aşmışlar.

Kağıt ve matbaa, dini de, düşünceyi de, özgürlüğü de başka boyutlara taşımış.

Kültür, kitlelere ulaşmış.

Demek ki, bir şeyi bulmak ve üretmek kadar, onu kullanmak ve tüketmek de, önemli.

Yeter ki, başkalarının bulduğu şeyleri, amacına uygun tüketin.

Bu açıdan bakarsanız, vatanınızı, namusunuzu, insanların özgür yaşama hakkını savunmak için kullandığınız takdirde, bir "Tabanca", yararlı, iyi, erdemli bir aygıttır.

Ama aynı tabanca ile cinayet işleyebilirsiniz, soygun yaparsınız, insanlara zorla kötü şeyleri kabul ettirebilirsiniz.

İğrenç, kötü bir şey olur bu defa tabanca.

Bütün bunları hatırlayarak "Demokrasi Türk icadı değil. Fazla demokrasi bize zarar verir" falan dememeliyiz.

Batı icadı televizyonu, toplumu haber ve bilgi ile kaynaştırmak için kullanıp, Batı'dakinden daha seçkin programlar yapmak mümkündür.

Veya gazete, gerçekten bilgi ve iletişimin etkin aracı olarak kullanılırsa, ne matbaanın, ne de yazılı basının ilk kez başkaları tarafından bulunmuş olması, sizin aşağılanmanıza neden olabilir.

En gelişmiş son model bir otomobili kullanırken, sinyal kolunu hiç kullanmazsanız, kurallara hiç aldırmazsanız, trafik magandası olursanız, otomobili bulan uygarlık, doğal olarak sizi aşağılar.

Bankacılık da, siyaset de, üniversiteler de böyledir.

Bir şeyi siz icat etmeseniz de, onu iyi kullanıp geliştirirseniz, uygarlık yarışında hep ön safta olursunuz.

ŞAKA

Şaşırmışlar mı?
Amerikan askerleri, Bağdat'ta bir televizyon kamerasını roket-atar sandıkları için kameramanı vurmuşlar.

Bizde de bazıları, kamerayı roket-atar ve kalemi de silah gibi kullanmıyor mu ki?

Yani, olur böyle şeyler!

TADINI KAÇIRMAYIN

Çocuk olmadan büyümek mi?
Çocukluk ve gençliklerini bildiğim, ortayaşlı ve yaşlı insanlara rastlıyorum.

Bazıları, heyecanlarını, neşelerini ve hatta çılgınlıklarını hiç kaybetmemiş.

Hayata, kendilerine yabancılaşmadan da bakabiliyorlar.

Ama bazıları, sanki hiç çocuk veya genç olmamış gibiler.

Katı, hoşgörüsüz, uzlaşmasız bir dünyaları var.

Tiyatro yazarlarına da, oyuncularına da hep imrenirim.

Büyüklerin oynadığı bir "Evcilik Oyunu" değil midir tiyatro?

Hiç çocuk olmamış gibi davrananlara ve hayata hep acı gözlerle bakanlara acıyorum.

"Yaşamak", zaten hayal edilmesi zor bir kozmik piyangoda, ikramiyenin size isabet etmesidir.

Bunun lezzetine varmak yerine, yaşamayı, hem kendisine, hem de çevresine zehir edenlere acıyorum.

Ölümden öteye köy var mı ki?

Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır