kapat
12.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

EMRE AKÖZ


Dolaylı Aşklar

Olayı biliyorsunuz Şu sıralarda 21'inci Dünya Felsefe Kongresi, İstanbul'da toplanmış durumda. Son derece önemli düşünürler Türkiye'de. Örneğin Jürgen Habermas. Cumhurbaşkanı Sezer'in, 'kamusal hayat' üzerine söylev vermeden önce mutlaka okuması gereken bir isim. Hoş, Habermas'ın bu konudaki fikirleri çoktan aşıldı ama olsun yine de bir yerden başlaması gerek... (Üstelik kitaplar Türkçe'ye de çevrildi.)

Neyse... Beni asıl sevindiren, eski bir tanıdığa rast gelmiş gibi hissettiren kişi ise Rene Girard oldu. Dile kolay, 20 yıl kadar önceye götürdü...

****

O vakitler Boğaziçi Üniversitesi'nin entel takımındandık. Hocaların anlattığıyla, okuttuğuyla yetinmez; kıyıdan köşeden, kütüphanenin derinliklerinden yeni fikirler, yeni bakış açıları bulmaya çalışırdık.

Rene Girard ile tanışmamız, yanlış hatırlamıyorsam, 'Diacritics' isimli süper entel bir Amerikan dergisi sayesinde olmuştu. Tuhaf bir durum Daha önce de yazmıştım, biz Anglosakson eğitimi alıyorduk ama Fransızca yazanlara pek meraklıydık.

Öyle mi, böyle mi derken Girard'ın İngilizce'ye çevrilmiş bir de kitabını bulduk BÜ kütüphanesinde 'Violence and the Sacred' (Şiddet ve Kutsal). Ardından başka kitap ve yazılarına da ulaştık.

O aralar Prof. Şerif Mardin, 'roman ve toplum' ilişkisini irdeleyen bir seminer veriyordu. Ödev vakti geldi çattı. Ben Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yapıtlarını seçtim.

****

Yaz geldi. Her zamanki gibi ödevi sonbahara erteledik. Ben bu arada Yakup Kadri'den elime ne geçerse okuyorum Yaban, Sodom ve Gomore, Anamın Kitabı, Ankara, Hep O Şarkı, Kiralık Konak, Nur Baba, Bir Sürgün...

Yakup Kadri deyince akla hemen Yaban gelir. 'Aydın-halk' çelişkisi. Batı eğitimi almış aydının halktan kopukluğu. Ama 'halka rağmen halk için' debelenmesi...

Ama bin kere yazılmış bu konuyu bir kere daha ele almak istemiyordum. Ne yani Adam bu kadar kitap yazmış, başka tema mı yok incelenecek?

Yazın sonu yaklaşıyor. Okunacak kitap kalmadı. Ama bende tık yok. Derken ampul yandı. Birden fark ettim ki 'Sodom ve Gomore' ile 'Nur Baba'daki bazı olaylar Girard'ın 'arzunun dolayımı' fikrine cuk oturuyor.

"Arzu" der Girard, "hiçbir zaman bir özneden, bir nesneye doğru uzanmaz. Araya hep bir başkası girer." Yani, örneğin, bir erkek bir kadına aşık olduğunda, hep o kadını isteyen ya da erkeğin kadına ulaşmasını engelleyen bir başka 'oyuncu' (bir rakip, bir model vs.) daha vardır "İstiyorsun çünkü bir başkası istemektedir."

İşte bu iki romanda, özellikle de işgal dönemi İstanbul'unda Necdet, İngiliz Yüzbaşı Read ve Leyla arasındaki ilişkiyi anlatan Sodom ve Gomore'de, bu 'dolaylı aşk' meselesi gayet açık ortaya konuyordu.

Oh! Vaziyeti kurtarmıştım. Hemen ödevi yazdım. Dersi geçtim. Rahatladım.

****

Birkaç yıl sonra bu yazı Defter dergisinin 5'inci sayısında (Haziran-Eylül 1988) yayınlandı da... (Orhan Koçak'ın ellerine sağlık, aceleye gelmiş o 'ödev'i bir güzel elden geçirip yayımlanacak hale getirmişti. Müteşekkirim.)

Bu konularda uzman değilim Ama bildiğim kadarıyla Rene Girard'ın fikirlerini Türk romanına uygulayan ilk yazıdır. Daha sonra, hem de çok sonra, aynı yaklaşımı deneyenler oldu. Demek ki hiç de boş bir çaba değilmiş benimki.

(Bir de dedikodu Bizim yazıdan haberleri olsa da yokmuş gibi davrananlar da çıktı. Canları sağolsun da aynı kişilerin ona buna burun kıvırıp, sağa sola 'etik' dersi vermelerine ne demeli?)

İşte böyle...

OGS'nin pili biterse... Yandınız!
Boğaz Köprüsü'nü hemen her gün kullanan birisi olarak bir sorunun altını çizmek isterim. Ancak konuyu OGS cihazını kullanarak (benim yok) köprüden 'otomatik' olarak geçenlerin derdi olarak değil, bir 'zihniyet' sorunu olarak da görmek gerekiyor.

Meslektaşımız Erkan Çelebi diyor ki "Bugüne kadar 278 bin araç sahibi OGS cihazı aldı. Bu cihaz 50 dolardan satılıyordu. Abone sayısının artması için 40 dolara indirildi. Ancak şöyle bir sorun var OGS cihazında 1 milyon 200 bin liralık pil var. 30 aylık garanti süresini geçtiğinizde... Eğer pil biterse ya da bozulursa... Yeniden 40 dolar vererek OGS cihazını almanız gerekiyor." (Hürriyet, 11 Ağustos)

Hemen soracaksınız Niye? Pili değiştirmek varken yeni cihaz almak da nereden çıktı?

İşte zurnanın zırt dediği nokta da burası Çünkü bu cihaz Kombitek isimli İsveç kökenli bir firma tarafından yapılıyor. Bu firmanın temsilciliğini Basel firması yapıyor. Ziraat Bankaları'nda satılıyor. Ancak zamanında bu bağlantı kurulurken İsveç firmasından servis ağı kurması istenmemiş. Lityum pili kendiniz değiştiremiyorsunuz. Sonuç At cihazı, bayıl 40 dolar, al yenisini.

Erkan Çelebi can alıcı soruyu şöyle formüle etmiş "Peki durum tersi olsaydı. Yani bu cihazı bir Türk firması yapıp İsveç'e satsaydı ne olurdu?"

Cevap apaçık değil mi? Adamlar, "İyi, tabii satın ama bunun servislerini de kurun ki bozulduğunda vatandaşımız kazık yemesin" derdi.

Bu anlaşmanın ilkelerini kim belirledi acaba? Ya da şöyle soralım Bu kazığı yememize sebep olan kim?

BRAVO SAFFET!
Fenerbahçe-İstanbulspor maçı bitmiş. Boğalar haklı olarak havalara uçuyor. Ağızlarına dayanan mikrofona aynı şeyi söyleyip duruyorlar "İnandık, başardık..." Muhabir, "Sen de aynı şeyi mi söyleyeceksin" diye yanaşıyor Saffet'e... F.Bahçe'nin eski futbolcusu Saffet, "Bir dakika, öyle değil" diyerek lafa başladı. Ve onca yorgunluğa rağmen son derece düzgün cümleler kurarak, Rıdvan Dilmen ayarında bir analizle maçı hem nasıl kazandıklarını, hem de F.Bahçe'nin nasıl kaybettiğini anlattı uzun uzun. Mükemmeldi! Helal olsun...


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır