kapat
24.06.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

HINCAL ULUÇ


Bu proje İstanbul'u da kurtarır, Galatasaray'ı da..

Açık söyleyeyim, bizim gazete hakkını verememiş.. İstanbul'un rengini değiştirecek bir projeyi, hem de özel haber yakalamışlar, ama birinci sayfadan, tam sayfa verememişler..

Cem Uzan'ın İsviçre'de olup olmadığı dahi bilinmeyen hesaplarının bloke edilmesine karar veren İngiliz Mahkemesi diyelim her şeyin önünde geliyor.. (Bence çöpe giderdi ya..) O zaman birden minnacık anons ettiğin o haberi içeride, resimleri, maketleri ile tam sayfa yapsana.. Projeyi doya doya anlatsana ki, kimsenin şüphesi kalmasın..

Bir defa kent kurtuluyor..

İstanbul halkı için bir işkence yeri olan o Ali Sami Yen çirkinliği ve maç günleri kalabalığı gidecek, yerine koskoca bir yeşil alan, park gelecek.. Şişli'nin en büyük ihtiyacı.. Dönümlerle park.. Şişli nefes alacak.. Şişli oksijen bulacak..

Bu parkın içinde, yatay, yere yapışık, yükselmeyen bir kongre merkezi.. Kongre turizmi, dünyanın en pahalı, bu sebeble en çok para bırakan turizmi.. İstanbul'a talip çok ama kongre merkezleri yeterli değil.. İşte çağdaş bir kongre salonu, en dipte bir de butik oteli ile..

Bu parkın altı, tam 7 kat otopark.. 40 bin metre kare.. 2600 otomobile yer..

Ali Sami Yen civarının bunca otoparka ihtiyacı var mı?..

Bu otopark oranın değil, İstanbul'un olacak.. Gel aracını oraya park et.. Otoparkın metro bağlantısı var. Geç metroya.. Nişantaşı iki dakika, Taksim 5.. Dünyanın bütün metropollerinde, metroya bağlantılı böyle dev otoparklar vardır.

Projeyi gördüm.. Sadece Şişli'yi değil, İstanbul'u değiştirir..

Peki stad ne olacak?..

İstanbul'un ulaşım bakımından en uygun yerinde.. TEM ile E-5'in arasında.. Kente çok yakın.. Milli Emlak'ın bir arazisi bu.. Çukur.. Yani hafriyat gerekmiyor. Getir stadı kasenin içine oturt.. Uzaktan bakınca stad görünmez.. Yer düzeyinin altına doğru.. Schalke 04'ün stadını bilenler için.. Aynisi..

Galatasaray, hani 10 milyon dolara projesini çizdirdiği o "Masal" stadı buraya aynen inşa edebilir.. Yanında da dört bin kişilik bir basketbol salonu.. Spor ve Sergi Sarayı'nın geri dönüşü olacak bu da.. Kente yakın, ulaşımı kolay bir basketbol salonu..

"Kentsel dönüşüm.. Kentsel yenileşme" diyorlar böyle projelere..

Gerçekten öyle.. İstanbul hem de nasıl dönüşür..

Peki ya Galatasaray?..

Bu yedi katlı otopark, kongre merkezi ve otel projesinin yıllık geliri diye hesaplanan para, 25 milyon dolar.. Stadın finansmanı 100 milyon dolar.. Yani stad parası 4 yılda ödenir. Galatasaray müthiş faizler ödemekten kurtulur. Ondan sonra da her yıl, takımı silbaştan kuracak kadar para kazanır..

Mustafa Sarıgül'ün projesi, Galatasaray'ı Olimpik Stad'da intihar etmekten kurtarır. Kentin hemen yanı başında muhteşem bir futbol, basketbol kompleksine sahip kılar.. Yılda 25 milyon dolar kazanç getirirken, Şişli'ye de olağanüstü bir yeşil park, nefes alma alanı kazandırır.

Galatasaray camiası ayağa kalkmalı ve coşku ile alkışlamalı..

Bu öneriye "Hayır" deneceğini sanmıyorum.. Diyenlerin ya aklı kıttır ya da, Galatasaray'a yakıştırmak bile istemiyorum, kişisel bazı hesapları vardır..

Atilla'yı okumak..
Atİlla Dorsay, emsalsiz bir kültür sanat yazarı.. Ama her şeyden önce, benzersiz bir İstanbul adamı.. İlavelerde İstanbul'u ve İstanbulluları yazıyor ve ben hafta sonları onu okumaya doyamıyorum.

Bu hafta Vitali Hakko'yu anlatmış.. Ne de güzel anlatmış..

Ama anlatırken bir yanlış yapmış.. Düzeltmek boynumun borcu..

"Vitali Bey.. Vitali Bey" diye anlatıyor..

Vitali Bey diye biri yok.. Cumhuriyet devrim yasaları "Beylik.. Paşalık.." gibi ünvanları kaldırdığında, buna en sıkı uyanlar, Yahudi vatandaşlarımız oldu, o zaman..

Onun adı Bay Vitali.. Oldum olası, Bay Vitali..

Ne "Sayın Hakko", ne de "Vitali Bey!.."

Ona, ailesi de Bay Vitali der, Vakko'daki tüm çalışanlar da.. Ve de bizim gibi dostları da..

"Bay", Vitali'nin adına yapışmış, ön adı gibi olmuştur. Ayrılmaz, kopmaz..

Nice Yıllara Çetin Ağabey!..
"77'ye bastık işte.. Hayat gölünde yolculuğa çıkarken karşı kıyı ne kadar uzak görünüyordu. Ve karşı kıyıya yaklaşırken, arkada bıraktığın kıyı ne kadar yakın görünüyor.."

Saatlerce düşündüm üzerinde.. Kitaplar dolduracak bir anlam, bu kadar kısa, bu kadar özlü, bu kadar güzel ifade edebilir..

Böyle ifade edebilmek için de insanın Çetin Altan olması gerekir..

Yazılarımın uzun oluşundan şikayet edenler var.. Ne yapayım.. Bu da bir başka yetenek.. Az lafla çok şey anlatmak.. Böylelerine filozof deniyor işte.. Bir de bizim gibiler var.. Çok lafla az şey anlatan, hatta bazan hiç birşey anlatamayanlar..

"77!." diye bir yazı yazmış, pazar günü Çetin Ağabey.. 77'nin yazarlık bölümlerini özetlemiş.. Yani gölün başından suya daldığı günlerden, bu günlere..

Bu kadar güzel olur..

..Ve de 77 yaşına Çetin Ağabey gibi girebilmek ne güzel.. Dimdik.. Hayatı dolu dolu yaşayan ve dolu dolu yazan Çetin Ağabey..

Ona "Nice yıllara" derken, "Darısı başıma" diyorum aslında..

Yaşamı sevenler için..
Binanın dışına yapılmış panoramik asansör taşıyor bizi terasa.. Hızı özel olarak yavaş ayarlanmış ki, o ağır ağır çıkışla giderek Taksim'e tepeden bakmanın tadını yaşasın konuklar..

Terasa geldik.. Adımlarımı içeri attım ve büyülendim..

Bugüne dek gördüğüm en güzel restoran dersem inanın.. Nasıl bir yerleşimdir bu.. Nasıl bir zevktir, lezzettir?..

Ülkü Kulaç'ın imzası varmış altında.. Bir Türk mimardan dünya çapında bir gösteri..

Geçen yıl sıradan bir terastı orası.. Sıradan olduğu için de pek ses getirmemişti zaten..

Ama bu defa..

Sanki Eyfel'den Etoille meydanına bakıyorsunuz, ya da Broadway'de bir terastan Times Square'e..

Çepeçevre camlar.. Tavan da cam.. Kışın üzerinize karlar, yağmurlar yağacak, ama yazın mehtabı, yıldızları izleyeceksiniz tertemiz, püfür püfür..

İçerisi.. Yerleşim.. Anlatılmaz.. Gerçekten, ama gerçekten gidip görmek gerek.. Nasıl ince ince işlenmiş ayrıntılar.. Taksim'e bakan köşe bar olarak düşünülmüş.. Sadece bu bar için sütunlar yazılır.. Restoran bölümü, rüya, masal.. Bir elmanın üzerinde yemek yer misiniz?.. Ya da bir saray sedirinde.. Köşede bir kırmızı, ama geniş aşıklar masası var, iki kişilik.. Bir alem.. Size en çok neyi tavsiye ederim bilir misiniz?..

Tuvalete gidin.. Önce tuvalete açılan koridorun başında durun ve kapıya bir bakın.. Tuvalet kapısına..

Sonra içeri girin ve bir tuvalet dekoruna bakın yakından.. Aynen çıkarsınız, elinizi yıkamaya bile kıyamayıp..

Muzo da bizimleydi.. Mimar Ünal da.. Ünal mimariye bitti, tükendi.. Muzo "En ufak ayrıntılar için bile müthiş masraf yapılmış. Ben bu işlerin içindeyim.. Çılgınlık.. Bu para zor çıkar" dedi..

Güldüm..

"Sen Funda Bey'i tanımazsın.. O müşteriye değil, kendine yapar önce.. Önce kendi beğenmeli, hoşlanmalı.. Para.. Kazanmak sonra gelir.."

Hüseyin de öyle.. Onun için de yemeğin lezzeti önde geliyor.. Para kazanmak sonra.. Onun için Londra'da Sofra üstüne Sofra açıyor.. Başarıdan başarıya koşuyor..

Hüseyin ve Funda bir araya gelince de ortaya işte böyle bir masal dekorunda, böyle bir lezzetler sofrası ortaya çıkıyor..

Bakın.. İstanbul deyince herkesin aklına Boğaz geliyor.. Güzel.. Cennet.. Ama bakın ben, kenti, ışıkları daha çok seviyorum.. Yaşayan İstanbul'a bayılıyorum..

Boğaz.. Manzara.. Nature Mort!.. Yani ölü doğa.. Oysa Taksim Meydanı yaşıyor..

Akşamüzeri, batı tarafından Sofra Terasın, güneşin batışını izlemek de enfes bir nature mort aslında.. Ama sonra karanlık basıp ışıklar yanınca doğu taraftaki bara uzanıp, cıvıl cıvıl, ışıl ışıl, yaşayan Taksim Meydanı'na bakmak da bir başka alem..

Ellerine sağlık sevgili Funda.. Yürekten kutlarım Funda Kulaç..

Sofra London, bugüne dek gördüğüm en güzel Sofra olmuş, Hüseyin, darılma, gücenme.. Londra Sofraların da güzel ama, orda İstanbul yok bir defa!..

Bir gidin.. Bir görün.. Bir bakın.. Eğer yazdıklarımı, eksik bulursanız mesele yok.. Ama fazla ise, abarttı isem, bana lütfen yazın.. Diyin ki "Şurda haksızsın.."

Sofra Cam Teras, Taksim'den Tarlabaşı Caddesi'ne doğru bakıp, kafanızı kaldırın.. Kocaman neonlarla okuyacaksınız.. Caddeye girin, 100 metre kadar inin, sağda sizi terasa götürecek cam asansörü göreceksiniz..

Rezervasyon yaptırırsanız, daha iyi olur..

212 297 21 78!..

34 A 5919!..
Bu plaka bir trafik otosuna ait..Dolapdere Caddesi'nden E-5 sapağına doğru gidiyoruz.. Trafik ışıkları var ilerde.. En solda bir cep ayrılmış yolda.. Sola dönecekler bu cep içinde sıraya girmiş bekliyorlar. Üçüncü sırada da bu polis arabası.. Geçiş üstünlüğü olmasına rağmen sırasını bekliyor, akıllı uslu.. Ne güzel..

Biz de sol şeritten gidiyoruz. Işık yeşil, yol bize açık, durmamız için bir sebeb yok..

Siz öyle sanın.. "Zank" diye frene yüklendi Ercan.. Yüklenmese yolumuzu bir polis otosu gibi kesen 34 TFD 19 plakalı taksiye göbekten bodoslama bindireceğiz.. Üç ölü, beş yaralı..

Taksi en sağda yolcu almış olmalı.. Müşteri ne adres verdi ise, yolun en sağından, en soluna, en önden saldırıyor, solda onca araba kuyruğa girmiş ışığı ve sırasını beklerken, o yeşil ışığa güvenip giden arabaların, akan trafiğin önünden yolu enlemesine geçiyor..

Canından pervasız, malından pervasız.. Başkalarının malından canından hepten pervasız..

Asıl korkuncu, asıl üzücü olanı, kavşağın ve olayın içindeki trafik otosundan pervasız..

Haklı çıktı. O trafik arabası, bu trafik cinayetini işleyen, kazaya kıl payı bırakan, üstelik bir de kendi hakkını çiğneyen arabaya aldırış bile etmedi.. Polislerin kılı bile kıpırdamadı..

Benden size tavsiye okurlar..

Ne ışığa, ne polise inanın, güvenin.. Kavşağa girerken, dört yöne dört gözle bakın. Emin olmadan sürmeyin ve her kavşağa, koşullar ne olursa olsun her kavşağa mutlak, ama mutlak yavaşlayarak girin..

Yoksa mezar taşınıza "Sekizde sekiz haklıydı" yazarlar, hepsi o..

Yazmazlar ya.. Yaya geçidinde öldürülen Ercan gibi "İntihar etti" derler, polis raporu ile.. Siz ne kadar haklı olursanız olun..

SEVDİĞİM LAFLAR
Cesaret zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ölüme götürür.

Yavuz Sultan Selim

BİZİM DUVAR
15-19 yaş arasındaki gençlerle

yapılan anket, en çok XXL prezervatiflerin tercih edildiğini gösteriyor Daha benim yaşım kaç boyum kaç XXL.

(Ünal Turgut)

TEBESSÜM
Viagra kullanımının yasak olduğu Mısır'da bir Mısırlı pazarda gezerken yanına bir yabancı kaçakçı yaklaşmış."Beyefendi" demiş, "Viagra almak istemez misiniz. Sadece 100 Mısır lirası"

- Değmez...

- 50 Mısır lirasına ne dersiniz?

- Değmez...

- Peki ya 20?

- Hayır değmez...

- Peki ya 10 Mısır Lirası?

- Değmez...

- Bakın, bu hapların her bir tanesi 10 Mısır Lirasına maloluyor. Nasıl olur da "Değmez" dersiniz!

- Yo yo, haplara değer. Ama karıma değmez..


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır