kapat
Sabah Gazetesi 11.05.2003

EMRE AKÖZ

TÜRK'ÜN AKLI

emreakoz@sabah.com.tr

Kabahat çıtayı yükseltende (!)

GEÇEN akşam Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Arena programında Uğur Dündar'ın sorularını cevapladı. Yıldırım söyleşinin bazı bölümlerinde spor medyasını eleştirdi. Bunu zaten tahmin ediyorduk. Sadece futbolda değil, diğer alanlarda da aynı şeyi yapmak moda oldu: Başarısız mısın, hata mı yaptın, işler arzu ettiğin gibi gitmiyor mu; vur medyaya!

Hadi medyayı günah keçisi ilan etmesine alıştık diyelim. Bir an için hoşgörü gösterelim. Ama Başkan'ın bir sözü vardı ki... İşte bunu es geçemeyiz. Özetle şöyle dedi Yıldırım:

"F.Bahçe aslında çok başarısız değil. Ancak G.Saray, UEFA Kupası'nı ve Süper Kupa'yı alarak çıtayı öylesine yükseltti ki... Biz başarısız görünüyoruz."

Eyvah! İşte bu korkunç bir zihniyettir. Vahimdir! Hem F.Bahçe için böyledir, hem de Türk futbolu için...

'Çıtayı yükseltmek' ne demektir? Nasıl olur?

Bu başarının ölçüsüne ilişkin bir meseledir. Diyelim ki düne kadar bir sınavda 100 üzerinden 50 puan almak geçmek yani başarılı sayılmak için yetiyordu. Derken ilgili bakanlık çıtayı yükseltti ve 50 değil 70 puan gerektiğini belirtti. Bu durumda 65 puan alan bir öğrenci yakınabilir: "Eskiden başarılıydım, artık başarısız sayılıyorum. Bu haksızlık." Böyle bir itiraz 'makul' bulunabilir. Çünkü başarılı sayılmanın kriteri 'keyfi' (iradi) olarak belirlenmiştir. Niye 70 de mesela 60 değil?

Buna karşılık 'rekabet' ortamında çıta yükseltmek başka bir şeyi ifade eder. Bu kez keyfilik yoktur. Rakibin seni geçmiştir. Paran varsa, taraftarın varsa, altyapı varsa... Yapacağın tek şey ondan daha iyi örgütlenip, ondan daha çok çalışıp çıtayı daha da yükseğe taşımaktır. Nokta!

Serbest rekabette ortamında yakınmak ayıptır! Gülünçtür. Utanç vericidir! Ancak ve ancak rekabet ortamına iradi müdahale varsa yakınabilirsin. Örneğin hakemlerden yakınabilirsin. Bu normaldir. Anlaşılır bir şeydir. Ofsayt olmamasına rağmen, düdüğü çalıp golünü iptal ederse elbette sinirlenirsin, şikayet edersin.

Ama rekabetin gereğini yerine getiren bir takım (buradaki örnek G.Saray) için "Çıtayı yükselttiler, biz o yüzden başarısız görünüyoruz" diyemezsin. Bu bir 'sanı' veya 'imaj' meselesi değil. Yani: Başarısız 'görünmüyorsun'; açık ve net olarak başarısızsın!

Koca F.Bahçe'yi yöneten zihniyete bakın siz!

Bravo Candan Erçetin!

FransIz müziğine karşı özel bir ilgim yoktur. Ama Georges Moustaki'yi, Jacques Brel'i, Gilbert Becaud'yu, Edith Piaf'ı, filan fırsat çıkarsa zevkle dinlerim. Bu sanatçılar eskiden daha çok ilgi görürdü. Zamanla pabucu dama atıldı.

Tam Fransız şansonu ölüyor derken... Candan Erçetin harika bir albümle çıkageldi. Topkapı Müzik'ten çıkan albümün adı: "Hier pour aujourd'hui". Erçetin bu albümde Fransızlar'ın ünlü parçalarını yorumluyor. 'Parole', 'Ne me quitte pas', 'Et maintenant', 'Milord', 'La vie en rose' gibi...

Ben bir Candan Erçetin fanatiği değilim. Ama bu kez farklı! Erçetin gerçekten çok çok iyi albüme imza atmış. Esaslı bir grup çalışması yapılmış. Parçaların düzenlemeleri bence olağanüstü. Hele bir 'Johnny tu n'es pas un ange' var ki muhteşem. İkinci Dünya Savaşı ertesinde, ABD askerleri Avrupa'da 'kurtarıcı' olarak turlarken yapılmış bir beste bu. Hani İngilizcesi 'Johnny is the boy for me' olan parça...

Erçetin 'Johnny'yi iki kere söylemiş. Melodi aynı melodi. Sözler aynı sözler. Ses aynı ses. Ama farklı düzenlemeler, çok farklı iki parça çıkarmış ortaya. İkisi de çok güzel.

Bu albümü sakın kaçırmayın.

İstiklal Marşı'nın

albümü nerede?

Kendimize ilişkin kurduğumuz öyküler vardır. Milli mitler! Yanlış, eksik, herhangi bir sınanma anında fos çıkan, gerçeğe tekabül etmeyen öyküler...

Bu kez örneğimiz İstiklal Marşı'na ilişkin... İstiklal Marşı için titizlenen, onu bu kadar önemseyen bir milletten ne beklersiniz? Örneğin büyük bir müzik markete gittiğinizde içinde İstiklal Marşı'nın da bulunduğu bir kaseti bulabilmeyi; değil mi?

Ben haftada en az bir kere müzik marketlere uğrarım. Sadece yeni çıkanlara değil, eski albümlere de bakarım zamanın elverdiğince. Ancak böyle bir albüm hatırlamıyorum. Yine sorsaydınız, "Bilmem ama mutlaka vardır" derdim.

Meğer yokmuş!

Ben söylemiyorum bunu işin erbabı söylüyor. Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık bakın neler demiş:

"Şu anda İstiklal Marşı'nı dinlemek istiyorsanız, hadi gidelim, Beyoğlu'nda arayalım bakalım; var mı? Yok! Neden İstiklal Marşı'nın kasedi, CD'si yoktur? Biz zamanında Osmanlı marşlarını yaptık. Türk marşlarını da yapmak için Genelkurmay'dan bir generalle görüştük. Bürokraside tıkandık. TRT 'Ben bu bantları veremem' dedi. Başbakanlık'a da başvurduk. Bir ara long play yapılmış. Bin adet basılıp üst düzey bürokratlara dağıtılmış. Plak bizde de var. Bunun yayın hakkını istedik, vermediler. Daha da komiği İngiltere'de bulabiliyorsunuz İstiklal Marşı'nı. Şu anda bir öğrenci İstiklal Marşı'nı, Harbiye Marşı'nı dinlemek istese, piyasada böyle bir albüm yok." (Lale Tayla ile röportaj, 10 Mayıs, Radikal)

Manzara işte böyle. 'Vatan, millet Sakarya' diye mangalda kül bırakmayanların ülkesinde en önemli 'bağımsızlık müziği'ni bulamıyorsunuz. Üstelik bunu söyleyen, yakınan; 'devlet düşmanı' denilen Grup Yorum'un albümlerini yayınladığı için mahkeme mahkeme süründürülen Hasan Saltık!

ANARŞİST KOMÜNİSTLER

Bİr siyasi grup (herhalde genç kuşaktan) kendine 'Anarşist Komünist' diyormuş. Dün bir yazar itiraz ediyordu: "Böyle şey olmaz, iki kelime bir araya gelmez, eşyanın tabiatına aykırıdır." Bence yanılıyor. Çünkü bütün anarşistler 'teknik' olarak komünisttir. Yani hiyerarşi ve sömürü karşıtıdır, yatay ve bölgesel örgütlenmeden yanadır. Buna karşılık tüm komünistler anarşist değildir. Ana akım komünistler (yani Marxistler'in çoğu ve reel sosyalistler) devletten, hiyerarşiden, a'dan z'ye dikey biçimde örgütlenmiş bir toplumdan yanadır.