kapat
Sabah Gazetesi 06.03.2003

Şimdi Galatasaray'ın şansı arttı!..

Türkiye Kupası'nda alınan Malatya mağlubiyeti ve görülen kırmızı kartlar, Galatasaray'ın Fener önünde şansını şiddetle arttırabilir.

Hiçbir kıymeti harbiyesi kalmayan kupanın bu maçını izleme gereği bile görmemiştim.. Ve de bu maç öncesi bana sorulan soruları yanıtlarken (NTV, LigTV ve Sabah) hep Fener'i favori gösteriyordum.

Çarşamba sabahından itibaren ilk defa Galatasaray'ın da kazanabileceğini düşünmeye başladım.

Yıllardır içlerindeyim. Yaralı aslanın en beklenmedik zamanlarda nasıl kükrediğine şahit oldum.

Malatya maçı, Galatasaray'ı tam dibe vurdurdu.. Maddi manevi dibe vurdular.. Futbol diye bir şey oynamıyor, dökülüyorlar.. Bir hafta içinde üçüncü oyuncularını da kırmızı kartla kaybettiler. Daha ne olabilir..

Malatya maçı, şok geçiren hastaya atılan tokat gibi durumu zaten ezeli rakibinden pek de farklı olmayan Fenerbahçe'yi yenecek "Yeniden canlandırma" görevini yapabilir.

Bakın durmadan kötü oynayıp kazandığı için durumu geçiştiren Galatasaray'ın bu tokadı lig maçında Fener yerine, kupa maçında Malatya'dan yemesi fevkalade hayırlı olmuştur bir.

Kırmızı kartla eksilen adamlar, Galatasaray için vazgeçilmez kişiler değillerdir. Zaten bu yıl kaç maçta oynadılar ve kaçında doğru dürüst oynadılar?.

Galatasaray'ın elinde hala çok geniş, yetenekli bir kadro var.

Sanıyorum Terim bu kadroyu Fener maçına kadar tam kapalı kapılar ardında hazırlayacak, dışardan içeri, içerden dışarı tüm haber ve etkilenmelerden uzak tutmak için elinden geleni yapacak.. Futbolcuları ile mümkün olduğu kadar başbaşa kalacak. Zaman zaman da yalnız kalıp, kendi kendisini sorgulayacak "Ben nerde yanlış yapıyorum" sorusuna yanıtlar arayacak.. Fener'i durduracak ve yenecek çözüm analizlerini değerlendirecek.

* * *

Ben Terim'in yerinde olsam, bu maçta 3-5-2 oynarım. Bu Terim'in ligdeki Malatya ve Kocaeli maçlarında 1-0'lık skorları korumak için oyun içinde döndüğü oyun tarzı. Fener maçının tümünü böyle oynamasında yarar var. Çünkü kalecisi dahil Galatasaray savunması akıl almaz bireysel hatalar yapıyor.. Dörtlü çizgi savunma bireysel hatayı affetmez. Galatasaray bu maçı liberolu ve çift stoperli oynamalı..

Emre, Xavier, Bülent!.

Orta beşlinin solu belli.. Hakan Ünsal.. Yanındaki da belli.. Hasan Şaş.. Hazır olursa göbekte Ergün.. Olmazsa.. Ben Vedat derim.. Bu müthiş yetenek, bu 1996 Avrupa Kupası finallerindeki Terim'in en iyi oyuncusu, çoğu kendi hataları yüzünden bir daha kendine gelemedi. Bence orta alanda pres yapacak, akın sürükleyecek, uzak şut atacak yapısı ile Johnson ve Batista'dan çok daha iyi.. Ama Terim onu burda ısrarla denemiyor. Stoper kalabalığı arasında beş on dakika oynatıp unutuyor ve Vedat ziyan oluyor. Sağın en dışındaki adayım Arif.. Yanında Ümit Davala..

Yani..

Arif, Ümit,Ergün (Vedat) Hasan, Hakan.

İlerde Revivo ve Ümit Karan!..

Terim ille de 4-4-2'de ısrar edecekse..

Ümit Davala, Xavier, Bülent, Hakan geri 4..

Arif, Ergün(Vedat), Revivo, Hasan orta 4..

Lukunku, Ümit Karan.. İleri 2..

İki diziliş arasında tek oyuncu farkı, daha savunmaya dönük 3-5-2'de Emre var. Daha riskli 4-4-2'de onun yerini Lukunku alıyor.

Ama her iki tertip de cesur ve genel hatları ile hücum futbolu ll'leri.. Zaten Galatasaray'ın başka türlü oynaması düşünülemez.. En azından skoru koruma telaşına düşene kadar.

Dünya Ralli Şampiyonası'nda Türkler

Dünya Ralli Şampiyonası'nda Türkleri medyamız yeterince izlemedi ve anlatamadı.. Yabancı isimler daha çok konuşuldu ve yazıldı.. Ben bizimkileri çok merak ediyordum, medya bu merakı tatmin etmedi..

Ralli daha başlamadan, pilotlar, etapların yapılacağı yolları eleştirdiler.

Çok viraj vardı, toprak yolda çabuk çukurlar oluşuyordu, yöre heyelan bölgesi olduğundan yola durmadan taşlar yuvarlanıyordu.

Bütün bunlar bir araya gelince, yarış yavaşlıyordu.

Asfalta alışmış, gaza kolay basan pilotların böyle demesi doğal.. Ama dünya ralli medyası, pilotlara katılmadı.. Şampiyonunun üçüncü etabı olan Türkiye bölümünün ilk defa sürprizlere açık bir pistte yapıldığını böylece çok daha ilginç, çok daha heyecanlı hale geldiğini ısrarla söyledi ve yazdılar..

Türkiye'nin önde gelen pilotlarından Volkan Işık da pisti eleştirdi.

"20 kilometre içinde 20 U dönüşü var. Bu hızı çok azaltır. Yarışın genel hız ortalaması düşünce ev sahibi pilotların saha avantajı nerdeyse sıfırlanır. Yavaş pist bizim aleyhimize olur" dedi.

Volkan yarışı önde bitirmeyi mi düşünüyordu?.

Hayır.. Tam tersine hiç iddiası yoktu, genel klasmanda..

"Favori isimlerin hepsi 4 çeker arabalarla yarışıyor.. Biz 2 çeker arabalarla tozlarına yetişemeyiz.. Bizim iddiamız 2 çeker arabalar klasmanında birinci olmak.."

Gayri resmi 2 çeker araba klasmanını, hiçbir yarış günü, gazetelerde görmedim, televizyonlarda duymadım..

Herşey bittikten sonra bir gazeteden minnacık Volkan'ın bu klasmanda yedinci olduğunu öğrendim.. Kaç araba arasında yedinci ve birincilik beklerken niye yedinci..

Meğer son gün sona yaklaşırken, arabasının tekerleklerinden biri fırlamış. Dursa, yarışı bitirmese diskalifiye olacak.. Tam spor felsefesi ile "Önemli olan kazanmak değil, iyi yarışmaktır" diyerek üç teker üzerinde yarışı bitirmiş, ama sonuncu.. Bu da onu iki çeker klasmanında yedinciliğe düşürmüş..

3 tekerle yarış bitirme.. Bundan güzel spor hikayesi mi olur?..

1960 Oyunlarında, tam 40 yıl önce yaralanan dizi ile yarışı gece yarıları tamamlayan "Terket" diyenlere "Ülkem beni buraya terketmem değil, yarışmam için gönderdi" diyen maratoncunun efsanesini hala kuşaktan kuşağa anlatıyoruz da, kendi Volkanımızı niye yazmıyoruz?.

Öteki Türkler ne yaptı, Nejat Avcı niye yarışmadı.. Bilen, öğreneni yazan var mı?.

Nejat Fiat takımına yeni transfer olmuş. Süre geçtikten sonra.. Onun için bu yıl kenarda.. Seneye yarışacak inşallah..

Bunlar benim tespitlerim, öğrendiklerim ve size naklettiklerim..

Medyamızın yabancı hayranlığı, onları övme yarışları birgün biterse, bizimkileri de yakından izlemeğe başlarız..

İnşallah!..

Kartlar.. Cezalar.. Hakemler.. Yorumlar!..

Suat Usta, sarı kartı var.. Topu elle kesiyor, ama akını kesemiyor.. Avantaj.. Oyun devam.. İkinci sarı ve devamı kırmızı yok. Suat cezasız. Suat'ın takımı maçı kazanıyor.

Muharrem Uz, sarı kartı var.. Topu elle kesiyor, ama akını kesemiyor.. Avantaj.. Oyun devam.. Oyun durunca, hakem dönüyor, ikinci sarıyı ve devamı kırmızıyı çıkarıyor. Muharrem takımını 10 kişi bırakıyor, ertesi maç da cezalı.. Muharrem'in takımı maçı kaybediyor.

Ahmet Dursun, 18 içinde kendini yere atıp hakemi aldatmaya teşebbüs ediyor. Devam.. Daha sonra bir ortada topu elle kaleye atıp hakemi bir daha aldatmaya teşebbüs ediyor. Birinci sarı kart. Ahmet oyunu tamamlıyor, ertesi maçta (Trabzon derbisi) oynayabilir. Ahmet'in takımı maçı kazanıyor.

Berkant.. 18 içinde kendini yere atıp hakemi aldatmaya teşebbüs ediyor. Birinci sarı kart. Daha sonra bir ortada topu elle kaleye atıp hakemi bir daha aldatmaya teşebbüs ediyor. İkinci sarı kart. Takımı 10 kişi kalıyor, ertesi maçta da (Fener derbisi) oynamayacak. Berkant'ın takımı maçı kaybediyor.

Tamamen ayni durumlar. Tamamen ters hakem yorumları ve maç sonuçlarına dikkat..

Ve de Merkez Hakem Komitesi ve başkanından çıt çıkmıyor.. Oysa hakem kurumuna güven, önce karar standartlarından geçiyor.. Hani nerde?.

* * *

NTV ve Lig TV'de "Kimse darılmasın, gücenmesin. Hiçbir hakemimize güvenmiyorum. Gördükleri ve bildikleri ile değil, kafalarında dolaşan yüzlerce hesap ve binlerce tilki ile karar veriyorlar" dedim..

İşte çifte standartın hem de maç sonuçlarını nasıl etkilediğinin örneklerini, sadece son 10 günden seçtim. Bunlar tesadüf değil.

Hakemler geleceklerini düşünüyorlar.. Hakemler kazanacaklarını parayı düşünüyorlar ve en gürültü koparmayacak cezaları seçiyorlar.

* * *

En büyük gürültüyü Erman Toroğlu koparıyor. Erman'ın keseri en çok Galatasaray lehine ve Galatasaray'ın puan cetvelindeki ve sahadaki rakipleri aleyhine verilen kararları yontuyor. Erman da akıl almaz çifte standartlarla yorumlarını ısrarla Galatasaray aleyhine sonuçlandırma başarısını gösteriyor. Erman'a hoş görünmek isteyen hakem, Galatasaray'ın canına okuyor. Erman bu hafta başından beri gene satır araları ile Galatasaray'ı biçecek hakem ısmarlıyor.

Futbol Klasikleri.. Ya da futbol ve müzik!..

Futbol ve müzik deyince aklınıza ne geliyor?.. "Göklerde yıldız, gönüllerde ay.. Ananı sinkaf Galatasaray!.."

Saraçoğlu ve İnönü tribünleri bu şarkıya bayılıyor.. Beşiktaş, Slavya Prag'a gol atarken bile insanlarımız bu şarkıyı söylüyor..

Ötekilerin de ağzını bağlayan yok tabii..

Çatladıkapısporu yenerken koro ayağa kalkıyor Ali Sami Yen'de..

"Ne mutlu seni sinkaf edene.. Yavşak Fenerbahçe!.."

Bu iğrençliği, bu rezilliği, bu pisliği, bu aşşağılık insan dışılığı, o kulüpleri yönetenler seyrediyor.. Emniyet güçleri seyrediyor. Büyük yetkilerle donatılmış hakemler seyrediyor..

Çükü hepimiz eyyamcıyız, hepimiz popülistiz. Hepimizin hayvan damarları minnacık bir işaretle dışarı fırlayabiliyor..

Sonunda iki kardeş yan yana maç izleyemez hale geldik. Stadda biri varsa öteki yok.. Yasak..

Benim devletim önlem almıyor aczini itiraf ediyor.. Bir avuç hayvana, binlerce iyi insanı kurban ediyor. O bir avuç hayvanı yok edemediği için binlerce, onbinlerce insana hayvan muamelesi yapıyor.. "Siz insan değilsiniz. İnsan gibi yan yana maç izleyemezsiniz" damgasını vurarak..

Peki o zaman devlet sen nesin?..

Kapkaççılara engel olamıyorsun diye yarın bizi eve mi kapatacaksın.. Suç böyle mi önlenir?. İyi insanlara, masumlara, uygar vatandaşlara ceza vererek önlem mi olur?. Olursa sen ne biçim devlet olursun?.

"Ben İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü olsam, bu işin kökünü 3 ayda kazırım" dedim, yıllar önce.. Hala diyorum..

Peki yeni Valimiz ve yeni Emniyet Müdürümüz ne diyorlar?..

* * *

Futbolun, sporun bu iğrenç değil de güzel günlerini benim gibi yaşayanlar için, futbol, spor ve müzik deyince akla gelen iki melodi var.. Sulhi Garan'ın İstanbul radyosundaki Spor ve Müzik saatininin sinyal müziği, Cherry Pink ve bu ülkede ilk TV'den yayınlanan Olimpiyat Münih 1972'nin Pop Corn'u..

Sonra unuttuk.. Sporla, futbolla müziği, böyle güzellikleri bir araya getirmeyi unuttuk. Düşünün bakalım, örneğini verdiğim küfürler dışında size belli bir olayı, belli bir takımı hatırlatan şarkı var mı?.

Hayır.. Zeka, buluş kıtlığı varmış gibi, tüm takımların aynen söylediği Mehter Marşı, ya da sefalet, ağlama melodisi "Söyle senden başka neyim var" arabeski gibi, hiçbir takıma ve olaya has olmayan herkesin ağzında sakız rezillikleri de kastetmiyorum.. Bütün maç söylenip takımı uyutan, ağır, durağan, monoton şarkılarla futbolun ruhunun ne alakası var. Onun bile farkında değil, bu şarkıları söyleyip kendilerini tatmin edenler..

* * *

Cumartesi günü Prens İgor'u seyre gittim.. Yazacağım, merak etmeyin.. Antraktta yanına yaklaşmaya korktuğum bir köşe var. CD büfesi.. Klasikler satılıyor ve ben yanaştım mı dünyanın plağını alıyorum. Evdeki koleksiyonumu arka arkaya dinlemeye kalksam ömrüm yetmez, ama gene alıyorum.. Eroin gibi.. Çekiyor.. Gene çekti.. Ellerim cebimde.. Dokunmazsam almam sanki.. Öyle bakarken rafta gözüme çarptı..

Classic Football!..

Hadi gel de alma..

Tam 18 parça var, klasik müzikten.. Ve de içindeki broşürde bu 18 parçanın futbolla nerde, nasıl kaynaştığı..

Nessun Dorma.. Puccini'nin bu müthiş şarkısını İtalyanlar 1990'da kendi ülkelerindeki Dünya Kupası finallerinin resmi müziği ilan etmişlerdi.. İtalya kupayı alırken, onlar da "Vinçero/ Zafer" diye bağıracaklardı, yumruklarını kaldırarak. Maradona ve Arjantin'i İtalya'nın hayallerini erken yıktı ama, Jose Carreras'ın Nessun Dorması, zaferin adı oldu futbolda, o günden sonra..

CD'de var.. Gene Carreras söylüyor..

Sunderland'ın şarkısına bakın.. Dance of the Night.. Şövalyelerin Dansı.. Prokofiev..

Carmina Burana'nın (Carl Orf) en bilinen şarkısı O Fortuna.. Ey Talih.. Ey dünya imparatoriçesi, ay gibisin, daima değişirsin, meğer Newcastle United'in şarkısı imiş..

Ve de Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisi'nin ünlü koro bölümü.. Schiller'in sözleri ile "Neşeye ve dostluğa çağrı/ Ode to joy" 20 gün oradaydım, iyi biliyorum, 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın müziği idi, İngiltere'de..

Liverpool'un dünyaca ünlü marşı Asla Yalnız Yürümeyeceksin/ You'll Never Walk Alone (Rodgers'in Carousel müzikalinden) dahil tam 18 müthiş, dünya güzeli, dinlemeye doyulmayan klasik melodi var bu CD'de.. Futbolu, sporu seviyorsanız eğer, bu CD'yi de sevecek, dinlemeye doyamayacaksınız.

Ve siz de benim gibi, Türkiye'de futbolun böylesi şarkılarla yüceleceği günleri özleyeceksiniz..