kapat
Sabah Gazetesi 22.12.2002

EMREAKÖZ

TÜRK'ÜN AKLI

Medya: Etik mi, ahlak mı?

Geçen gün değinmiştim. Hatırlatalım ve konuyu biraz daha derinleştirelim:

Bazı köşe yazarları, "medyada etik" sözünü kullanıyor. Etik: Ahlak ve ahlak felsefesi demek. Burada ilk anlamı geçerli. Zaten etik (Fransızca ethique) de eski Yunanca'ya dek uzanıyor: "Örf, adap, ahlak".

Peki neden "medya ahlakı" gibi herkesin bildiği kelimeler kullanılmıyor da, etik gibi yabancı bir kelime devreye sokuluyor? Sebebi şu: Bu konuyu tartışmak istiyorlar ama halkın o tartışmada yer almasını istemiyorlar. Yani 'etik' diyenlerin tepeden bakan, elitist bir tavırları var.

Şimdi bu fikri iki adım daha öteye götürmek istiyorum.

İşte ilk adım:

'Etik' diyenler yaptıklarına "Batılı, modern, çağdaş" bir hava vermek istiyor. Bu sebeple de "banal, sıradan, bildik" buldukları 'ahlak' yerine; Frenklerin etik kelimesini tercih ediyorlar. Sanki şöyle diyorlar: "Aa, siz o demode ve köhne ahlakla mı uğraşıyorsunuz? Ne kadar gerisiniz! Bakın, bizde Avrupa yapımı, ithal, gıcır gıcır etik var." Yani kırk yılın mangalına barbekü demek gibi bir şey: Barbeküyü Beykoz ya da Zekeriyaköy konaklarında oturanlar kullanıyor; mangal pijamalı piknikçilere kalıyor ya... İşte o hesap.

Şimdi ikinci adımı atabiliriz:

Buraya kadar işin sosyolojik yanından söz ettik. Yani Karagözler ile Hacivatlar arasındaki kültürel yarıktan... İkinci adım ise biraz farklı: "Medyada etik" diyenlerin bir kısmı (elbette hepsi değil) özellikle 90'lı yıllar boyunca pisliklere bulaşmış kişiler. İş takibi yapmışlar. İktidarla ve bürokrasiyle al takke ver külah olmuşlar; aynı yatakta hemhal vaziyette yakalanmışlar. Gazetecilik yerine borazancılık yapmışlar.

İşte bu takım 'etik' kelimesini tercih ediyor. "Gelin medyada etiği tartışalım" diyorlar. Çünkü dünü unutmak, geçmişe sünger çekmek istiyorlar. Halbuki etik yerine ahlak deseler; tarihe, hafızaya, geleneğe bağlanmış olacaklar. Bu da işlerine gelmiyor. Amaçları eski defterler karıştırılmadan, hataların kefareti ödenmeden "şimdi, bugün" beyaz sayfa açmak; hatta yeni bir defterle işlerine devam etmek...

Bu söylediklerimin sağlaması da çok basit... Onlara "etiksiz" derseniz; gülüp geçerler. Çünkü zaten Türkçe'de böyle bir kelime yok. Ama "ahlaksız" derseniz hiç olmazsa yüzlerinin kızarma olasılığı bulunuyor!

Anlatabildim mi?

Hande 'adeta' Nina

Pazar geceleri saat 21:00 olunca, iki elimiz kanda olsa TV'nin başına geçip, CNBC-e' kanalını açıyoruz. Bazen evde ciddi kriz çıkıyor: Sinemaya gidelim? Hayır! Yemeğe gidelim? Olmaz! Maç yorumlarını izleyecek misin? Keşke ama imkansız!

Bu takıntının ve itiş kakışın nedeni o saatte başlayan '24' adlı dizi. İki düzine bölümden oluşan '24' ABD başkanlık seçimleriyle ilgili. Başkan adayı zenci senatör David Palmer'a suikast düzenleneceği haberi gelince Terörle Mücadele Birimi'nin başı Jack Bauer (Kiefer Sutherland) harekete geçer. Ne var ki senatörü öldürmek isteyenler, tezgahın bir parçası olarak Bauer'in kızını ve karısını kaçırırlar. Bauer hem senatörü, hem de ailesini kurtarmak için müthiş bir mücadeleye girer. Gece yarısı başlayan olayları, 'gerçek zaman' formatında, birer saatlik bölümler halinde anlatan dizi müthiş. Epeydir bu kadar heyecan verenini izlememiştim.

2001 Golden Satellite ödülünü kazanan dizide Jack Bauer'in en büyük yardımcısı, Sarah Clarke'ın canlandırdığı 'Nina Myers' karakteri. 'Nina Myers' için ABD basınında birçok yazı çıktı. Yüzünden başka bir yeri görünmemesine karşın, "Ekranlardaki en seksi şey" bile dendi.

Geçen gün Hande Ataizi'nin yeni saç modelini görünce aklıma Nina geldi. Dudaklarını öyle kırmızıya boyamasa, sanki daha da benzeyecek.

60 nadide çiçeğe bir böcek

Her zaman olduğu gibi önce haber: Dünyanın ilk ve tek, sadece kadınlardan kurulu senfoni orkestrası 2003 Avrupa turnesine İstanbul'dan başlıyor. Farklı uluslardan gelen 60 kadından oluşan Ladies First Symphony Orchestra 3-4-5 Ocak tarihlerinde Mydonose Showland'de çalacak.

Sanatçılar konserin ilk bölümünde popüler Brahms'ın 'Macar Dansı' ya da Çaykovski'nin 'Romeo Jüliet'i gibi popüler klasik müzik parçalarını yorumlayacak. Ardından da Gershwin'den 'Rhapsody in Blue' ve 'Porgy and Bess', Bernstein'den 'West Side Story' gibi klasikleşmiş Amerikan bestelerini seslendirecek.

Daha önce Viyana'dan Moskova'ya, Milano'dan Münih'e birçok kentte çalan 'Önce Kadınlar' Orkestrası'nı dinlemek için 0212.323 38 48'e telefon edebilirsiniz.

Şimdi gelelim işin matrak tarafına: Bu 60 kadını kim yönetecek dersiniz? Bir erkek! Hem de Türk: Gürer Aykal!

Orkestranın Varşova konserini İtalyan şef Andrea Licata, Almanya konserlerini ise Amerikalı şef Yacoov Bergman yönetiyor. Yani üçü de erkek...

Vaziyete bakar mısınız? Onca kadını bir araya getirmiş ama başlarına dikecek bir kadın şef bulamamışlar!

GOOGLE NE DEMEK?

İnternet arama motoru Google'ın adı nereden geliyor? Amerikalı matematikçi Edward Kasner, 1938'de, 9 yaşındaki yeğeninden çok çok çok büyük bir rakam için bir kelime uydurmasını ister. Çocuk 'googol' der. Kasner de '10 üssü 100'e (1'in ardına 100 adet sıfır koyun) bu adı verir. Bir başka matematikçi, "Bunun nesi büyük" deyip 10'un googol üstüne "googolplex" der. Bu kelimeyi bilim kurgu yazarı Douglas Adams "Otostopçunun Galaksi Rehberi" adlı romanında kullanır. Sitenin kurucuları da bu kelimeden esinlenerek arama motorlarına Google demiş.

Faks: (0212) 354 36 19

emreakoz@sabah.com.tr