kapat
Sabah Gazetesi 17.08.2002

HINCAL ULUÇ

Hıncal'ın yeri

Şimdi de ben kararsızım!..

Geçenlerde, bizim Güven'in Kaçamak'ında, gerçekten kaçamak bir toplantı yapıldı tesadüfen..

Abdullah Kiğılı, İstanbul'un önde gelen iş adamı arkadaşlarını almış gelmiş.. Yanlış anlaşılmasın.. Bunlar halkın içinde, halkla yüzyüze çalışanlar.. Yaşam düzeyleri de, orta üst sınıf genelde.. Şunun için yazıyorum.. Düşünceleri geniş bir kitlenin durumunu yansıtıyor..

Mudo da geldi.. Yemek bitti.. Kahveler içilirken, Mudo bir laf attı.. "Seçimde kime oy vereceksiniz?" diye..

O sırada YT'nin (P'li mi, P'siz mi hala belli değil) en hızlı günleri.. Yani süt taşacak gibi kabarırken hani, bugünkü gibi soğuyup cezvesine dönerken değil..

Ortaya çıkan genel durum şu:

1. Eskilerden bıktık. Yenilerden birine vereceğiz..

2. Bu yeni AK Parti olmayacak.

3. DTP de havasını yitirdi.

4. YT'ye vermemiz kuvvetle muhtemel..

Hatta daha da ileri gidip "Bu seçimde YT için nefer gibi çalışağız" diyenler de çıktı.. Sonra sıra bana geldi.. Oyunbozanlık yapamazdım tabii.. Konuşmak zorundaydım.

"Ben CHP'ye vereceğim" dedim.. Hepsi çok şaşırdı. Hele geçen seçim öncesi CHP'yi nasıl eleştirdiğimi hepsi iyi bilirken.

"CHP Cumhuriyeti kuran partidir. Türkiye bugün önemli sıkıntılar içinde.. Cumhuriyeti kuranların bayrağı altında toplanmamız gerektiğine inanıyorum. En güçlü, en köklü onlar oldukları için. Benim kafama uyan ötekilerin teşkilat kurup, barajı geçecekleri umudum dahi yok.. İşte DTP bitti bile.. YT de yakında havasını, ilk hızını kaybeder. Derviş'in de bu partiye gireceği falan yok.." diye özetledim sözlerimi..

Aradan iki hafta falan geçti.. Ercan Arıklı ile yemek yiyoruz.. "Politikaya girmeme ne dersin" dedim, pat diye..

Politikadan nefret ediyorum, geleneksel. Siyasal Bilgiler okuduğum halde. Bu yüzden politik yazı yazmamak için elimden geleni yapıyorum.. Bugüne dek, çeşitli partilerden adaylık teklifleri de aldım, "Şaka ediyorsunuz herhalde" diye reddettim.

Şimdi birden, Cumhuriyet'i belki de yeniden kuracak kadar önemli bir iş başaracak Meclis'te yararlı olacağım hissine kapıldım ya, beni en iyi tanıyanlardan Ercan'a soruyorum..

"Harika olur" demez mi?..

Cep telefonu taşısam, hemen orda Deniz Hocamı arayıp "Yıllar önceki teklifin baki ise, yanıtım Evet" diyeceğim neredeyse..

İyi ki dememişim..

Politikadan nefret etmekte ne kadar haklı olduğumu gösterdi geçen günlerde olup bitenler.. Benim bunca oyun içinde yer almam mümkün değil..

Kemal Derviş, YT'ye girmemek ve haklı olmak için müthiş bir senaryo yazdı ve oynadı bence..

Önce Deniz Baykal, kimsenin kabul etmeyeceğini adı gibi bildiği "Benim liderliğimde birleşin" teklifini yaptı. Beklediği yanıtları alınca mizansen hazır oldu. Derviş ortaya çıkıp "Birleşme yanlısı olmayanlarla beraber olmam" açıklamasını yaptı.. Biz de çok safız ya.. Kandık..

Başından beri girmeyeceği belli YT'den döndü de Derviş hala "Kararsız Kasım"ı oynayıp "CHP'ye giriyorum" da diyemedi..

Bu ülkenin yüzde 55'i kararsızken, kararsız bir lider mi gelip bizi kurtaracak?..

Kimse beni güldürmesin..

Efendim aslında "Kararlı" imiş.. Sosyal Demokratlar'ı birleştirmekte kararlı imiş.. Yahu bunların birleşmeyeceğini tinerci çocuklar bilir de, Derviş mi bilmez.. "Hem vakit dar" de.. Hem de olmayacak duaya Amin demek için kapı kapı dolan dur..

Derviş'in kararlı olduğu tek şey var.. Kararsızlık!..

Politika yapmaktan kesin vazgeçtim.. Oyumu CHP'ye verme kararımı da yeniden gözden geçireceğim.

Şimdi kararsız benim, asıl!..

Dağdan gelip, bağdakini kovanlara şak şak..

Medyanın kısaca "Nez" diye adlandırdığı bir dans ve vokal yarışması var, Çırağan Sarayı Q Jazz Bar'da.. Yarı finallere geçen hafta başladık.. "Başladık" diyorum, çünkü bu yarışma fikri bana ait.. Fikir bana ait olunca, jüri başkanlığını da benim yapmamı istediler.. İki harika finalist belirledik.. Biri fena halde esmer, öteki sarışın.. Bu gece son iki finalisti belirleyip haftaya finali yapacağız..

Yaptığımız ne?..

Tabii, eski Roma'nın ölüm kalım gladyatör döğüşü değil.. Bir eğlence.. Temel unsur eğlence.. Yarışanlar eğleniyor, izleyenler eğleniyor..

Q Jazz Bar, yaz sezonunun cumartesi gecelerini Nez ile planlamıştı.. Nez açılış gecesi kimseye haber vermeden ortadan kaybolup, hem meslek, hem de insanlık ilkelerine ihanet edince, daha bir hafta evvel, bana "Annemle babam gibidirler" dediği Q Bar'ın sahibi M. Ali ile Nez'in menajeri Esen güç durumda kaldılar. Çok da üzüldüler..,

"Dert etmeyin" dedim.. "Bir yarışma düzenleriz.. Hem fırsat kollayan gençlere, amatörlere bir imkan yaratmış oluruz, hem de cumartesi gecelerine, Nez'in eksilttiği rengi yeniden katarız."

Akılları yattı, başladık ve bu noktaya geldik.

Bu yarışma yüzünden, her cumartesi akşamı Q Jazz Bar'a gitmek zorunda kaldım. Zorunda kaldım, çünkü benim yaşamımda bu tür eğlence, yok denecek kadar azdır. Yılda üç beş.. Her hafta gidince, Q Bar'ın sadece bu ülkenin değil, dünyanın en kaliteli yerlerinden biri olduğunu gördüm. Kalite nedir?.. Şovundan, içki ve yemeklerine, sundukların.. Servisin ve müşterilerin.. M. Ali yıllar süren özenli çabaları sonucunda, kaliteyi üst düzeyde sağlamayı başlamış.. Jazz müziği yapıyor, en iyi şeyleri sunuyor, servis çok iyi.. Müşteriler, İstanbul'un kreması.. Özlenen bir kulüp.. Böylelerinin desteklenmesi gerek..

Dün sabah bir baktım, bizim Günaydın'da, tüm gazetecilik ilkelerini ayaklar altına alan bir manşet..

"Nez curcunası" başlığı altında, Q Bar'ı ve bu sevimli, eğlenceli yarışmayı aşağılayan yorumlarla dolu bir haber..

Madde 1.. Haberde yorum olmaz. Haberi yazarsın, yanında bir kutu açar, görüşünü içine yazarsın. Böyle yapmazsan, senin gazetecilik ilkelerine aykırı haberin, gazetenin görüşü olur. Okur öyle algılar. Hakkın var mı?.

Madde 2.. Yani Çırağan'ın yabancı müdürü ısmarlamasa, haber ancak böyle yazılır..

Türkiye'de atandığı için görevle bulunan bir yabancı müdür, bir Türk kuruluşunu, hem de İstanbul'un gurur duyacağı bir mekanı uluorta aşağılıyor ve gazeteci buna alet oluyor. Dağdan gelenin bağdakini kovmasında, alenen, resmen taraf tutuyor, şakşakçılık yapıyor..

Öyle değilse eğer, nerede eloğlunun ağır ithamlarına karşı, bizim öz çocuğumuzun yanıtı.. Niye ona ulaşılmamış?.. Niye ona da sorulmamış?.. Tek taraflı haber yazılır mı?.. Yazılırsa haber olur mu?.. Olursa manşet olur mu?. (Sakın bana "Ama resim altı" demesinler.. Böylesi daha da ayıp olmuş..)

Madde 3.. Haber üstelik hiç araştırılmamış. Yabancı müdürün tek taraflı ve gerçeğe aykırı açıklamaları doğru kabul edilmiş.

Yabancı Çırağan Yönetimi'nin, bizim Q Jazz Bar'a soğuk durduğu, tavır aldığı doğru.. Çok çirkin işler yapıyorlar, Q Bar'ı karalamak ve kovalamak için.. Haberde öyle bir ifade var ki, Q Bar'da çok aşağılık işler yapılıyor, müdür de ondan sonra kızıyor, soğuk duruyor..

Savaşın yeni başladığı palavra.. Çırağan'ın Q Jazz Bar'a soğuk durduğu, onları saraydan atmak için her yolu denediği, çok eskiden beri biliniyor.. Yarışma ile ilgisi yok. Yabancı müdür resmen saptırıyor. Gazetecinin amacı gazetecilik olsa, bunu araştırır?.. Ne zaman, nasıl başlamış, savaş.. İki kaliteli işletme kucak kucağa çalışacaklarına niye sürtüşme içindeler?.. Çırağan, aslında yüz akı olması gereken Q Jazz Bar'ı niçin boğmak istiyor?..

Gazetecilik kolay değil.. Bir halkla ilişkiler danışmanı seni alacak. Birine götürecek. O biri konuşacak. Sen de onun ağzından haber yazacaksın..

Yeni bir muhabir bu yanlışa düşebilir.. Biz de ilk yıllarda çok düştük. Birinden duyduğumuz heyecan verici bir şeyi "Bomba haber" diye gazeteye getirdik. M. Ali Ağabey'den bir dayak yemediğimiz kaldı.. "Hani bu haberin unsurları?.. Hani karşı tarafın görüşleri" diye.. Ne haberler çöpe gitti..

Asıl mesele editörlüktür.. Asıl suçlu, asıl günahkar, editördür, editörlerdir, onu söylemeye çalışıyorum.

Bir yorumcu, kendi imzası altında ne isterse yazar.. Bu fikir özgürlüğüdür.

Ama muhabir, haberin temel kuralları dışına çıkamaz, unsurları eksik haber yazamaz. Editör, haberin başlıklarında gazetenin kesin görüşü, hükmü olduğu izlenimi veren ifadeler kullanamaz.

Gazetenin inanılır, güvenilir, okunur olmasının yolu muhabirlerden ve editörlerden geçer, yazarlardan değil!..

Hamamböcekleri..

Kitabın adı "Hamam Böceği Sendromu.." Yazarı, yıllar arkasından kopup gelen bir eski dost.. Nursun Erel..

İyi bir gazeteci idi, iyi bir TV röportajcısı oldu. Şimdi, TV röportaj anılarını bu başlıkta derlemiş.

Ne alakası var?..

Ön sözünde anlatıyor..

Hamamböcekleri her koşulda neslini sürdüren mahluklar. En ağır zehirlerle ölürlerken, yumurtadan çıkanlar, bu zehre dayanıklı oluyorlar. Yeni bir zehir bulmanız gerek. Onu buluyorsunuz, ayni hikaye.. Beslenme sorunu yok, her şeyi yiyor.. Üreme hızı akıllara durgunluk verecek şekilde.. Tüm yaşamı yok edeceği hesaplanan nükleer savaştan sonra, hayatta kalması garanti tek varlık da onlar..

Bunları anlatıyor Nursun ve soruyor..

"Biz gazeteciler de öyle değil miyiz?.."

Öyleyiz, değiliz, ben devam edeyim..

Bilim adamları, yaşayan tüm varlıklarda hareketin bir sebebe dayandığını belirlemişler. Bir ses duyma, bir koku alma, bir şey görme, dokunulma.. Özetle duyulardan biri uyarıldığı anda, o yöne, ya da ters istikamete hareketleniyorlar.. Veya dururken yürüyor, yürürken aniden duruyorlar.

Tek hücreliler dahil, hayvanlar aleminde tek istisna, hamamböcekleri.. Bir şekilde giderken, hiçbir uyarı almadan, ortada hiçbir sebep yokken rastgele bir yön değişikliği yapan tek yaratık hamamböcekleri imiş..

Bu bulgu açıklandıktan sonra çağımız filozoflarından biri "Tıpkı kadınlar gibi" dedi.. "Onların da hareketlerinin sebebini anlamak mümkün değildir. Çünkü yoktur!.."

Nursun hem kadın.. Hem gazeteci..

Bu kitabı derhal okumaya başlayacağım!..

Derler ki....

...bir insanı fark etmek için 1 dakika yetermiş.

...onun hakkında fikir üretebilmek için 1saat yetermiş.

...ondan hoşlanabilmek için 1 gün yetermiş.

...onu sevebilmek için 1 hafta yetermiş.

...ama unutabilmek için bir ömür yetmezmiş.

(Olcay Taşdemir'e teşekkürlerimle..)

SEVDİĞİM LAFLAR

Önyargılar eğer yeni bilgilerle karşılaştıklarında değişmiyorlarsa tarafgirliğe dönüşür.

George Bancroft

TEBESSÜM

Fıkra Mehmet Çalışır'dan.

Küçük Murat anne ve babasının yatak odasına oldukça münasebetsiz bir zamanda girmişti. Gördüğü manzara karşısında şok oldu ve bağırmaya başladı:

"Utanın, utanın. Şu halinize bakın, bir de beni parmağımı emiyorum diye ruh doktoruna götürmüştünüz..."

Telefon: (212) 315 83 89 Faks: (212) 315 87 52

İnternet: http://www.sabah.com.tr

e-mail:uluch@sabah.com.tr