kapat
Sabah Gazetesi 25.06.2002

Hayrullah MAHMUD

VİZYON

Böyle demokrasi olur mu?

Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a, Brüksel'de, Deniz Demirkapı isimli bir genç kız yanaşıp, elindeki mektubu vermek istemiş!

Yılmaz da kimsiniz diye sorunca, garson kılıklı kadın "DHKP-C'liyim" demiş. Yılmaz bunun üzerine "Ben teröristlerden mektup almam" diye cevap verip, kadını yanından uzaklaştırmış!

DHKP-C'li kadın da Yılmaz'ın bu sözleri üzerine "O sizin terminolojinize göre öyle. Biz devrimciyiz. Başına, beline, kafana sıkacağız. Sizin kafanızı dağıtacağız" diye bağırmış...

AB'nin göbeğinde Türkiye'nin Başbakan Yardımcısı ölümle tehdit ediliyor!

AB'den çıt çıkmıyor!

Yılmaz'ı seversiniz sevmezsiniz o ayrı konu!

Tehdit edilen bu ülkenin en tepedeki siyasilerinden biri!

Bu nasıl iş! Bu nasıl demokrasi?

Ki, 11 Eylül'ün külleri daha soğumadı!

Bu anlamda ölümle tehdit edilen Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'la ilgili de birkaç satır yansıtayım...

Yılmaz, politika geleneği olan bir aileden geliyor.

Amcası ve amcasının oğlu politikacıdır. DP Milletvekili İzzet Akçal, O'nun amcasıdır. Akçal, o dönemde müebbet hapse mahkum olmuş, ailede acı olaylar yaşanmıştır. Tüm bunlar O'nda derin izler bırakmıştır... Fakat Yılmaz, çocukluğundan kalan bu acı izlere rağmen, amcasının yolundan yürümeye devam etmiştir.

Önceden eleştiri alan yavaş konuşması ise duygularını saklamasının bir parçasıdır.

Bununla ilgili olarak, bir görüşmemizde bana, "Basit bir self-defence, savunma güdüsü, yazılı bir belge gibi söylenen her sözün ileride benim için problem teşkil edebileceğinden korkuyorum. Tutarsızlık, çelişki beni ürkütüyor. Böylece söylediğim sözün esiri, söylemediğim sözün hakimi olduğumu düşünüyorum" mealinde bir şeyler söylemişti.

Aslında, duyguları saklamak bir İngiliz karakteristiğidir...

İngilizler'in eğitimlerinin bir parçasıdır.

Onlar, duyguların sere serpe ortaya dökülmesini hoş karşılamazlar.

MESUTYILMAZ

Fakat...

Önceki gün Yılmaz, duygularını saklamamış, kendisini ölümle tehdit eden bir teröristle konuşulması gerektiği tarzda konuşmuştur!

Tüm bunların yanında ANAP lideri Mesut Yılmaz, başarılı bir devlet adamı kariyerine de sahiptir.

1947 İstanbul doğumludur. Mülkiyelidir...

1970'li yılların ikinci yarısı ile 1980'lerin ilk çeyreğine dek, iş hayatının içinde olmuştur. Kimya, tekstil ve ulaştırma sektöründeki çeşitli özel şirketlerde görevler almıştır.

1983 yılı mayıs ayında kurulan ANAP'ın kurucu üyeleri arasındadır. Aynı yılın kasım ayında yapılan seçimlerde, Meclis'e Rize Milletvekili olarak girmiştir.

I. Özal Hükümeti'nde Devlet Bakanlığı'na atanmış ve Hükümet Sözcülüğü yapmıştır. 1986'daysa Kültür ve Turizm Bakanı olmuştur.

II. Özal Hükümeti ve Yıldırım Akbulut Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı'dır.

Almanca ve İngilizce'ye hakimdir.

O'nun en büyük handikabı, Özal gibi büyük bir karizmanın, devlet bilgesinin ardından, genel başkanlık koltuğuna oturmasıdır.

Ve onunla mukayese edilmesidir.

Sanki, diğer bütün isimler Özal'a eşdeğerdir de bir tek o değildir!

Bir dönemin başarısızlıklarının faturası Yılmaz'a kesilmeye çalışılmamalıdır.

O başarısızlıkların mimarları ortadadır...

Bu bakımdan teröriste haddini bildiren Yılmaz'ı kutlarım!

Türkiye'nin bu kalibrede, yürekli siyasetçilere ihtiyacı var!

Futbol yorumcuları

Geçenlerde "Türkiye beni şaşırtmıyor" diye yazmış ve nedenini şöyle açıklamıştım:

İngiliz gazeteci David Hotham, Türkiye üzerine gözlemlerini yansıttığı kitabında, "Bu ülkede aklın emrettiği bir şeyin olmasını bekliyorsanız, bilin ki tam tersi olur!" diye yazıyordu.

Bu kural Ecevit'in hastalığı sırasında da bozulmadı!

Milli Takım'ın art arda elde ettiği başarılar sırasında da!

Çünkü bizim futbol medyası, ki yorumcularının birçoğu eski futbolcudur, kupada Milli Takım'a şans tanımadı!

Futbolcu kökenli olmayıp, gazetecilikten gelenlerin bir kısmı da Şenol Güneş varsa bu iş olmaz diye yazılar yazdı!

Sonuç ortada!

Milli Takım kupa için oynuyor! Basamakları adım adım tırmanıyor! Yılmaz Özdil, Kore'den geçtiği ilk izlenim yazısında, "Buraya maç izlemeye gelen yorumcuların yüzde 95'i yarı finale kalacağımıza inanmıyor!" diye yazdı!

Netice ortada!

Şenol Güneş onları yanılttı!

Özdil, en son yazdığı kritikte ise "Şenol Güneş'e şans tanımayan, yaptıkları yorumların bir teki bile tutmayan futbol yorumcularına hala şans tanımaya devam edecek miyiz?" diye sordu!

Katılıyorum!

Elinde kalem tutmanın, sütunlarda imzalı, fotoğraflı yazı yazmanın da bir sorumluluğu olmalı!

Aynen Milli Takım Teknik Direktörü olmak gibi bir sorumluluk! Bilmem anlatabildim mi?!

Kan bağışı

Kızılay Genel Başkanı Dr. Ertan Gönen aradı, kan bağışıyla ilgili yazım için teşekkür etti.

"17 Ağustos depreminden sonra kamuoyunda Kızılay'la ilgili menfi bir imaj oluşmuştu. Bazı vatandaşlarımız kan vermeye yanaşmıyordu. Bu yüzden hem yazdığınız yazı, hem de verdiğiniz kan bizim için önemli" dedi.

Ey Türk halkı ne olursa olsun, kan vermeye devam edin!

Eğer verdiğiniz kanın başına bir şey gelirse Kızılay'dan bunun hesabını sormak boynumuzun borcu! Kimsenin şüphesi olmasın! Siz siz olun, yine de bulduğunuz ilk fırsatta kan verin!

Yasemin!?

Federasyon "Olmaz" diyor! Antrenörü "Rekor kıracaksın!" diye gencecik bir kızı suyun derinliklerine gönderiyor! Yasemin Dalkılıç'ın bu atlattığı ikinci ölüm tehlikesi! Üçüncüsünde Yasemin bu kadar şanslı olacak mı bilmiyorum! Ailesinde birazcık akıl varsa, kızlarını o hocanın elinden kurtarır!

Faks: 0212 315 86 83

e-mail: hmahmud@sabah.com.tr