kapat
22.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
AB'yi kim istemiyor?

Avrupa Birliği hedefini aydınlar, "olmazsa olmaz" bir "devrim", halk bir "kurtuluş kapısı", statükocular ise "varlıklarının sonu" olarak görüyorlar.

AB vizyonunun "genel kabul" görmüş olmasından dolayı da, hiçbir statükocu çıkıp, "Biz AB mabe istemiyoruz. Bize ne demokrasiden, kişi hak ve özgürlüklerinden" diyemiyor.

Tuncer Kılınç Paşa, Erol Manisalı beyfendinin nevi şahsına münhasır görüşlerine iştirak edeyim dedi de, anasından emdiği burnundan getirildi.

Hakkını yemeyelim, açıkça "AB emperyalizmi ülkemizi yemeye hazırlanıyor" diyen Doğu Perinçek'i unutmayalım.

Bu statükoya ve statükoculara yiğitçe sahip çıkıyor!

Kendince bunu bir "siyasi manivela" da görüyor olabilir.

Duvar'ın yıkılmasıyla bir anda "düşmansız kalan" Perinçek'in, "kanka"sı katil Milo gibi Batı medeniyetine savaş açması aslında şirin bir tiyatroya benziyor.

Ama benim asıl üzerinde durmak istediğim nokta şu:

Çoğunluk AB isterken işler ağır gidiyorsa, bu muammanın sebebi nedir?

AB'ye girmek, Mustafa Kemal'in devrimlerinden sonra gerçekleşecek en büyük devrim, bence...

Çok partili sisteme geçişten de büyük.

Peki, bu devrimi yapacak sınıf veya "iç dinamik" var mı Türkiye'de?

Siz hiç, köyde marabaların yaşamını değiştiren bir toprak ağası gördünüz, duydunuz mu?

Türkiye'yi, bir "yüksek memur tabakası" yönetiyor.

Atanmış bürokratlar, makamlara yerleştirilmiş teknokratlar ve kendilerine "seçilmiş" süsü veren ama ömür boyu seçildikleri için atanmışlardan farkı kalmayan SİYASET ESNAFI...

Konya ovasındaki "resmi" makasçcıya kadar uzanan bir dev tabaka...

Bu ilginç tabaka diktatörlüğü devrim yapar mı?

Bakınız, tarihsel sosyolojik verilerle tartışılmıyor AB meselesi...

Aydınlar anlatmaya çalışıyorlar fakat zırcahiller, "zaten bizi istemiyorlar, canları cehenneme" saçmalıklarıyla babalanıyorlar...

Bu tutum yüzünden Türkiye'nin "babalara geleceğini" umursamadan...

Mücadele, AB ile Türkiye arasında değil, ilericilerle gericiler arasında...

Peki, oraya girebilir miyiz?

Evet, "güçlü müzakere" ile girebiliriz...

Bizi müdürsüz bırakmayın
Bu ülkenin ensesindeki "müdürlükler sultası"na, isterseniz merkep semeri, isterseniz kör bastonu, isterseniz de kaptansız gemiye fener deyin, farketmez...

Bana soracak olursanız, Türkler ikiye ayrılıyor:

"Müdür Türkler" ile "Memur Türkler"

Türkiye'de erkekler "müdür olmak için" doğar, kızlar da, ilerde bir "müdür doğurmak için" doğar...

"Makam" herşeyden önemli, değerli ve kutsaldır.

İnsanlar "yönetilmeye muhtaç" oldukları için müdürlere ihtiyaç vardır.

Müdürsüz kalmış bir memur, başı kesilmiş horozdan farksızdır.

Keza elinden memurları alınmış bir müdür de, koyunsuz kalmış çobana benzer...

Müdürlükten emekli olmuş kimselerin, kahvehanelere dadanması da bu koyun hasretindendir...

Müdür olmayan memur kocaman bir hiçtir.

Evli bir kadın, ömrü boyunca çile, sıkıntı ve yoksunluk çekmeye razıdır yeter ki kocası bir yere müdür olsun...

Niye mi yazıyorum bunları?

Yüce Türkiye Cumhuriyeti Devleti, şu sıralar "Anadolu'daki bölge müdürlüklerini" nasıl tasfiye edeceğini tartışıyormuş...

Yapmayın, efendiler!..

Şu fakir milleti müdürsüz bırakmayın!

Acıyın bize!..

BÜYÜTEÇ

Kazma
Hırsızlıktan sabıkalı üç kafadar, bir banka şubesini kazma ile yıkarak soymaya kalkışınca gürültüden yakalanmışlar. Vay kazmalar vay!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır