kapat
17.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Efsane geri dönüyor, sonunda..

İlk göz ağrım Günaydın'ın yeniden doğuşuna bir gün kaldı.. Yazı işleri şu sıralarda tepiniyor.. Telaş, yorgunluk had safhada.. Biz de Günaydın anılarını anlatıp evden nostalji yayını yapıyoruz.. İşte bu tarafımı çok seviyorum..

Ben Günaydın'a Ankara'da başladım.. Ankara'da çalışmak bizim meslekte küçük avantajlar kazandırır.. Ankaralı bir gazeteci olarak cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları görüp konuşabilirsiniz..

Bürokratları, diplomatları, komutanları tanıma şansınız var.. İstanbul'un gazetecileri ise her daim vali ve belediye başkanı ile yetinmek durumundalar..

Buna rağmen İstanbul'daki gazete merkezinden bir telefon geldiği zaman panik olur, konuşurken esas duruş gösterirdik.. Bu hallerimizin sebebini hala çözememişimdir..

***
İstanbul'dan telefonu açanın kim olduğu ise önemli değildi.. Arayan çok akıllı, yetenekli biri de olabilirdi bir budala da..

Ama telefonun öbür ucundan gelen sinyali "ilahi bir ses" olarak algılamamıza engel teşkil etmezdi..

Sonra İstanbul Günaydın'a geçtim.. Bir ara "Ankara haberlerine" baktım, benim ayarı bozuk sesim de "ilahi sesler" arasına karıştı..

Mösyö Piyer Munin
Günaydın'da haberleri redakte ederdim.. Galiba işin içine his katma konusunda biraz cömert davranırdım.. Temsil haber bir aile faciasına dairse ben olayı beter hale getirirdim..

Şimdi Galatasaray'da Lucescu'nun yardımcısı olan Turgay Vardar da yazı işlerindeydi.. Benim haberleri okuyunca fena olur, ağlama noktasına gelirdi..

Bağımsız yazdığım ilk metin ise bir sağlık yazısıydı.. Gazetenin Dr. Piyer Munin diye bir tipi vardı.. Kısacık sağlık nasihatleri veren hayali bir doktor..

Bir yabancı dergiden kesilmiş fotoğrafı yıllar boyu Günaydın'ın birinci sayfasını süsledi.. Rahmetli Vehbi Koç onu dikkatle okurmuş.. Tanışmak için çok uğraştı, atlatmak için söylemediğimiz yalan kalmadı..

Vehbi Bey neyse de 12 eylül döneminin midesinden dertli bir paşası musallat olmuştu yazı işlerine.. İlle de Piyer Munin ile tanışacak, derdini anlatıp akıl alacak..

- "Paris'te.." sallaması yapıyoruz, kızıyor..

Bir gün öfkelenecek, tutuklanması için emir çıkartacak.. Piyer Munin'in canı cehenneme.. İdamı bile bize dert olmaz ama ya "Yardım ve yataklıktan" bizi de toplatırsa?

Uzun zaman direndi paşa, sonunda yılıp vazgeçti..

***
Bir gün yazı işleri müdürü Akgün Tekin bana "Şu Piyer Munin'e iki satır attırıver.." dedi.. İçerde sıkışmışlar zamana.. Mecburen yazacağız birşey..

Gazetecilik işinde "Getirin tıp kitaplarını, birkaç saat çalışıp bir konu çıkarayım.." diyemezsin.. "Attırıver.." demişse beş dakikan, bilemedin on dakikan vardır..

Oturdum, ne yazacağımı düşünüyorum.. Yanımdaki masada Ayı Erol, geceden içkiyi fazla kaçırmış.. Midesi için sodalı limon yapıyor.. Hemen başladım: "Deve dikeni midenin dostudur.."

Deve dikeninin her türlü mide sorununa çare olduğunu yazdım.. Nasıl olsa ilhamımız Ayı Erol.. Vebali de onun boynuna..

Ertesi gün seksenlik bir teyze gazeteyi aradı.. Teoman da "Şimdi sizi Doktor Piyer Munin'e veriyorum.." deyip telefonu elime tutuşturdu.. Kadın tavsiyeyi beğenmiş lakin deve dikenini nasıl mideye gönderecek bunu çözememiş, yardım istiyor..

Al sana çözüm!

Benim de aklıma gelmemişti.. Öyle ya! Biz develere gazete satmıyoruz.. Bir şekilde çözüm bulmam lazım..

Buldum çözümü.. Deve dikenini iki saat kaynattıktan sonra suyunu süzdürdüm, posayı bir tülbente koydurup havanda dövdürdüm.. Kalanını blendır'dan geçirtip günde bir tatlı kaşığı yedirttim..

Seksenlik okurumuz pek memnun kaldı, ayrıca bir Fransız doktorun nasıl olup da Türkçe'yi bu kadar rahat konuştuğunu katiyen sorgulamadı.. Olan bize oldu.. O başarıdan sonra Dr. Piyer Munin altı ay kadar üzerimizde kaldı..

Sonunda bir enayi bulup ona dehledik..

Dediğim gibi.. Günaydın'da yaratıcılık bulaşıcıydı, herkes birbiri ile yarışırdı.. Muhabirleri dahil..

***
Haber konusunda "imkansız" sözcüğü kabul edilemezdi..

Geçmiş gün haberin aslını unuttum ama önemli olduğu yazı işlerindeki kıyametten belliydi.. Biri vardı hastanede yatan ve ille de fotoğrafı lazımdı..

Polisler kuş uçurtmuyordu.. Gazeteci hiç uçamazdı..

Akşama doğru hastaneden dönen muhabirlerin boynu büküklüğü yazı işlerinde "Bizim zamanımızda.." edebiyatını başlatmıştı ki Ertuğrul Akbay girdi içeri.. Bir eyyam da o dalga geçti başarısız muhabirlerle..

Aydın Öztürk bu durumlardan yararlanmayı iyi bilirdi.. Artık polis adliye haberi peşinde koşturmayan Ertuğrul'u "Göster şunlara.." diye bir gaza getirdi ki o kadar olur..

Ertuğrul çıktı gazeteden, iki saat sonra da "çekilmesi imkansız" fotoğrafla döndü.. Bir doktor önlüğü bulmuş, boynuna da bir stetoskop asmış.. Hastanenin kutsal emanet gibi sakladığı hastanın yanına kolayca girip, iki kare fotoğrafını çekip gelmiş..

İşte bu kadar!
Tabii herkes Ertuğrul Akbay kadar yetenekli değildi.. Anlayışı kıt olanlar da vardı ama gayretliydiler..

Ünlü "Kanlı Pazar" olaylarının fotoğrafı gelmiş.. Müthiş bir kare var.. Bir polis ile sivil, öğrenciyi yere yatırmışlar.. Polis copluyor.. Sivil de elindeki bıçağı saplamaya hazırlanıyor..

Patron Haldun Simavi heyecanlı.. Gazetenin ressamlarını aratıyor ki bıçağı tutan eli daire içine alsınlar.. Akşam saati.. ressamlar arazi olmuş.. Biri ressamlardan birinin çekmecesini kırmaya uğraşırken, sabırsızlanan Haldun Bey:

- "Yavrum bırakın masayı, bir ikibuçuk liranız yok mu?" diye soruyor..

Metal ikibuçuk lirayı fotoğrafın üzerine koyup etrafını çinileyerek istenilen halkayı yapacak.. Yazı işlerinden biri "Var efendim.." diye atılıp cebinden çıkardığı paraları patronun avucuna saymaya başlıyor..

- "Yüz.. Yüzyirmibeş.. Yüzelli.. İkiyüz.. İkiyüz yirmibeş.."

Herkes bıyık altından gülerken Haldun Bey hiç bozuntuya vermiyor.. Hala ceplerinde bozuk para aranan arkadaşı yüreklendiriyor:

- "Yavrum bul şu yirmibeş kuruşu da tamam olsun!"



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır