Akrebin biri, iğnesinde kötülük zehri saklı, ok torbasında habislik oku gizli olarak yola çıktı. Engin bir suyun kenarına vardı. Kurudu kaldı! Ne yapacağını şaşırdı. Ne ileri bir adım atabiliyor ne de geri dönebiliyordu. İleri gidemiyordu, çünkü su vardı. Geri gidemiyordu, yorgunluktan hali kalmamıştı.
O sırada bir kaplumbağa geldi, onun bu çaresiz halini gördü, acıdı. Sırtına aldı, suya atladı, yüzerek karşı kıyıya ilerlemeye başladı.
Birden kulağına bir tıkırtı geldi, akrebin sırtına bir şey sokmaya çalıştığını hissetti. 'Ne var, ne oluyor, ne yapıyorsun. Bir şeyler vuruyorsun sırtıma, nedir bu?' diye sordu.
Akrep şu cevabı verdi: 'Ne olacak! Senin sırtına vurduğum iğnemdir, kulağına çalınan da onun sesidir. Bu iğnenin senin kalın kabuğuna tesir etmeyeceğini biliyorum, ama ne yapayım, elimde değil. Denedim bir kere. Tıynetimin icabı budur, huyum böyledir, vazgeçemem.'
Kaplumbağa yüzmeye devam ederken düşündü: 'Bunun iğnesi bana işlemez, ama bu cibilliyetsiz de bu kötü huyundan vazgeçmez. Bunu vazgeçirmenin bir tek yolu var. İyileri bunun şerrinden kurtarmak, en büyük iyiliktir. En iyisi ben bunu kendi kötü huyundan kurtarayım.'
Sonra suya daldı, akrebi dalgalara teslim etti. Kafasını tekrar sudan çıkardığında akrep görünmez olmuştu."
Molla Cam”'nin "hissesi": Sana bir kötülük yapamasa bile her kötü huyluya yüz hile telinden, her lahza saz çalmaktansa, bırak dalgaların arasında yok olup gitsin. Ancak böylece o kendi kötü tabiatından, halk da onun şerrinden kurtulmuş olur.