kapat
07.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Elveda Osman Bey

Ve Bölükbaşı da gitti. Süleyman Demirel dedi ki:

- Giderek kötüleşiyordu... Özellikle de son iki ay... Kurtuluş imkânı kalmamıştı.

Ölüm de bir kurtuluş. Allah rahmet eylesin. Dün sabah ölüm haberini alınca, dudaklarımızdan "iki mısra" dökülüverdi:

"Bir ömür kaybettim, acep ne buldum,

Seraba harcanmış ömre yanarım."

Bu mısralar, Bölükbaşı'nın siyaseti bıraktığı gün yazdığı "Siyasete Veda" başlıklı şiirinin son mısraları.

ANILAR
Ankara-Sheraton'da, Sinan Ocak'ın iftar yemeğindeydik.

Türkeş, Bölükbaşı, Mesut Yılmaz, Yılmaz Karakoyunlu, Bayram Meral, Zeki Çakan, Ekrem Ceyhun ve daha pek çok davetli.

İftar sona erdi.

Bölükbaşı "hele gel biraz... Konuşalım" dedi.

Sohbet sırasında "bir konuyu" açtık:

- Osman Bey... Anılarınızı yazın artık.

Bölükbaşı, merhum Türkeş'e döndü:

- Yavuz bana bu konuyu açmaktan bıkmadı... Hep aynı şeyleri söyler.

Türkeş bize arka çıktı:

- Öyleyse siz de Yavuz'u dinleyin... Yazın.

Bölükbaşı bir "ah" çekti.

Ardından da şunları söyledi:

- Unutmak ve unutulmak istiyorum.

DERS GİBİ
12 Eylül'den sonraydı.

Bölükbaşı, Agah Oktay Güner ve daha birkaç kişi, birlikteydik.

RV'de, akşam yemeğinde.

Masamıza "biri" yaklaştı.

"Biraz" içkili.

"Hafif" şımarık.

Bölükbaşı'na döndü:

- Siz benim matematik hocamdınız... Keh, keh, keh.

Bölükbaşı öyle bir cevap verdi ki, adam yere düşecekti:

- Ben size matematik öğretmişim ama büyüklerinize saygıyı öğretememişim.

İNAT
İddialıydı. İnançlıydı.

Dava adamıydı.

İlkeleri uğruna kavga etmekten, hapse düşmekten çekinmezdi.

Ama "inatçı" değildi.

Sık, sık derdi ki:

- Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, siyasetçiyi de kuru inat batırır.

SİNİRLENİNCE
Çok kişiyi milletvekili yaptı.

Milletvekili yaptıklarının çoğu da onu terketti.

Başka partilere gitti.

Hatta, gitmeyeceklerine dair "noterden senet verenler" bile.

Bir gün, yine böyle bir olay olmuştu.

Dedik ki:

- Üzülmeyin Osman Bey... Sinirlenmeyin.

- Hayır hayır üzülmüyorum... Zira ben bunların hepsini çok iyi biliyorum.

- Nereden biliyorsunuz?

- Bunların en iyisinin anası genelevden emekli... Oradan biliyorum.

ÖZEL SEKTÖR
Votkayı severdi. Bardağa "tepeleme" votkayı doldururdu.

Garson, biraz az koyacak olsa, kızardı:

- Doldur oğlum... Buraya, fukara sofrasına mı oturduk?

Bir gün yine içkiliydi, keyifliydi...

Yan masadaki bir işadamına laf atıverdi:

- Ah benim aslan görünüşlü, tavşan yürekli özel sektörüm... Konuşmaya gelince laf çok... Ama sıkışınca çark ediverirsiniz.

AK SAÇLAR
Boy uzun... Ak saçlar, yele gibi.

Söz, sohbet, hitabet mükemmel.

Eğer masamızda "genç... Ama saçlarında az da olsa, ak bulunan biri" varsa...

Bölükbaşı "kendisine pay çıkarırcasına" ona takılırdı:

- Hey delikanlı... Faziletsizliğin şeref sayıldığı bu ülkede sen namuslu muhalefet lideri misin ki saçların bu kadar erken ağarmış.

DELOSMAN
Eskiden televizyon yoktu.

Bu kadar fazla radyo da yoktu.

Sadece TRT vardı.

Ve Osman Bey de "muhalefet haberlerine az yer verdiği için" TRT ile kavgalıydı.

O dönemde Bölükbaşı'na takılan isim "TIRT Osman"dı.

Ama o "Tırt Osman" lakabından pek hoşlanmazdı... Tepki gösterirdi.

"Tepki göstermediği lakabı" ise şuydu:

- Kırşehirli Delosman. (Deli Osman)

AVCI OSMAN
Hafta sonları bizi, Emek Mahallesi'ndeki "İsrail Evleri'ne" davet ederdi. Kendi evi o sitedeydi.

"Tabancayı, tüfeği" kuşanırdı.

Birlikte ava giderdik. Ankara'ya elli kilometre uzaklıktaki Temelli'ye.

"Uçan kuşu bile" vururdu.

Sonra da bize dönerdi:

- Attığımız saçma ama, onun da bir hesabı var.

GÜLE, GÜLE
Hürriyet aşığıydı.

Kızının adını "Hürriyet" koymuştu.

"Deniz'e" çok düşkündü.

Her sohbette "Deniz'den" bahsederdi... O Deniz büyüdü, "Büyükelçi Deniz Bölükbaşı" oldu.

Babasının "kopyası."

Ve bir "dürüstlük anıtıydı."

Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen... İnönü ile, Menderes'le kavgadan çekinmeyen... Bir kartaldı.

Sevenlerinin başı sağolsun.

"GEÇELİM GÜZELİM..."
Yine RV'de bir akşam yemeği... Bölükbaşı bizlere şiirler okuyor.

Öylesine coşmuş ki... "Yan masalar bile" yemeği bırakmış, bizim masayı dinliyor.

İşte Osman Bey'in okuduğu "ünlü" şiiri:

Bende saç ağarmış, gönül tüter mi,

Kül olmuş sinemde, çiğdem biter mi,

Viran yerlerde hiç bülbül öter mi,

Geçelim güzelim gel bu sevdadan.

***
Taze bir çiçeksin, bahar istersin,

Çileyen bülbülsün, gülzar istersin,

Gönlü ateş dolu bir yar istersin,

Geçelim güzelim gel bu sevdadan.

***
Sen taze ben geçkin, güzelim olmaz,

Genç gönül kadehi benimle dolmaz,

Ben hazanı gördüm, baharım olmaz,

Geçelim güzelim gel bu sevdadan.

Osman Bey şiiri okuyunca, kendimizi tutamadık... Ve takıldık:

- Bu şiir, Behiye Aksoy için yazdığınız şiir değil mi?

Masada buz gibi bir hava esti.

Kemal Cantürk, Agah Oktay Güner ve daha birkaç kişi, Bölükbaşı'na "kızmayın Osman Bey... Yavuz şaka yaptı" gibi sözler söylediler.

Nedendir, bilemiyoruz.

Osman Bey'in "üstüne, üstüne" gittik:

- Hayır... Şaka değil.

Ve devam ettik:

- Osman Bey... Siz değil miydiniz, birkaç yıl önce beni geceleri dışarı çıkaran... Maltepe'deki Köşk Gazinosu'na götüren... Yanımızda, eşlerimiz de yok muydu?.. Behiye Aksoy'u birlikte az mı dinledik?

Bu sözler bir taraftan Osman Bey'in hoşuna gitti. Gülümsedi. Bir yandan da...

"Konunun uzamasını" istemedi.

Dayanamadık. "Son vuruşu" yaptık:

- Osman Bey... Burada yabancı yok... Behiye Aksoy'a aşık mıydınız?.. Bir şey oldu mu?

Yanıtı, daha dün gibi aklımızda:

- Eli elime değmedi ama, lafı anamı belledi.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır