kapat
29.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Düşünce özgürlüğünün neresindeyiz..

Günlerdir kıyamet kopuyor.. Aydınlarımız, hükumetçe hazırlanan uyum yasalarının düşünce özgürlüğündeki kısıtlamaları daha da kötüye götüreceğini ileri sürüyorlar.. Önüne gelen yazıyor, önüne gelen konuşuyor..

Peki kaçı samimi?..

Peki kaçı, düşünce özgürlüğünün vazgeçilmez bir hak olduğuna inanıyor..

Kaçı düşünce özgürlüğüne gerçekten saygılı..

"Hiçbiri" diyeceğim, bir elin parmakları kadar az birkaçına haksızlık etmeyeceğimi bilsem..

Düşünce özgürlüğünün temelinde "Düşünce suç olmaz.. İnsanlar istediklerini özgürce düşünürler. Düşünmeye sınır, yasak koyamazsınız" ilkesi vardır.

Zaten isteseniz de, sözlük anlamı ile koyamazsınız ya.. O yüzünden, asıl olan da düşünce değil, ifade özgürlüğüdür.. Düşünceleri ifade etme özgürlüğü..

Şimdi size örnek veriyorum..

a. Ünlü manken Ayşe'nin fevkalade tahrik edici fotoğraflarını gördünüz.. "Şu kadınla sevişmek ne güzel olurdu" dediniz..

b. Ünlü manken Ayşe'nin o fevkalade tahrik edici fotoğrafını taşıyan gazeteyi kahveye götürdünüz.. Masaya yaydınız.. "Bu kızla sevişmek ne güzel olurdu, değil mi arkadaşlar" dediniz..

c. Ünlü manken Ayşe'nin o fotoğrafına bakarak gece evde kendi kendinizi tatmin ettiniz..

d. Ertesi gün, Belgrad ormanlarında dolaşırken, tenhada koşmakta olan manken Ayşe'ye rastladınız, ona saldırdınız..

Şimdi soruyorum size, suç hangi maddeden başlar?..

a'nın, b'nin, c'nin suç olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini söyleyen var mı içinizde?..

Sanmıyorum..

Ama "d" maddesinin kesin suç olduğunda hepimiz anlaşıyoruz değil mi?..

İşte ifade özgürlüğünün sınırı en katı anlamı ile böyle çizilir.

Düşünmek (a) serbesttir. İfade etmek (b) serbesttir. Hiç ama hiç kimseye zarar vermeden, sadece size dönük bir eylem yapmanız (c) da serbesttir.

Düşünce ancak başkalarına zarar verecek eyleme dönüştüğünde (d) suç olur.

İşte bunu, tam bunu yazdığı için Gülay Göktürk, günlerden beri, bu ülkede hedef haline geldi. Günlerden beri yazılı, sözlü ağır hakaretlere uğruyor.. Hatta kendi gazetesinde yazanlar, ona saldırıyorlar.. Bazı aydınlar onu dava etmeye kadar götürdüler işi..

Gülay, yıllardan beri, konu ayırmaksızın, her alanda düşünce özgürlüğünü savunur.. "Eyleme dönüşmeyen düşünce suçlanamaz" der. Bu konuda ödün vermez.. Ben bazı konularda, henüz ifade özgürlüğünü hakkedecek düzeye ulusça gelmediğimizi söylerim.. Hep tartışırız, aslında.

Gülay, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerine bir yazı daha yazdı.. Bu ülke aydınlarının "Düşünce özgürlüğü" anlayışını sınadı..

Makalesinde dedi ki..

"İnsanların beyinlerinde arzu etmelerine engel olamazsınız.. En normalinden, en uçtakine herşeyi arzu edebilirler.."

İtirazı olan..

"İnsanların beyinde bir şeyi düşünüp arzu etmelerine yasak koyamazsınız. Beyindeki arzuyu durduracak bir yasak, dünyada görülmedi."

İtirazı olan..

"Bu arzularını hiç kimseye zarar vermeden, kendi kendilerine tatmin edenleri de suçlayamazsınız.."

İtirazı olan.. Burada kılıcın üzerinde yürümeye başlıyoruz.. Burada itirazı olan çıkabilir. Onlara sorum şu.. Evine kapanmış, odasında, herkesten uzak ve kimseye zarar vermeden tatmin eden kişiyi nasıl izleyecek ve nasıl suçlayacaksınız.. Onu bana yazın lütfen.

..Ve Gülay dedi ki..

"Bu arzularını başkalarına zarar verecek şekilde tatmin etmeye kalkanlar, kesin suçludurlar.."

Herkes katılıyor değil mi?.

Peki niye kıyamet koptu, Gülay'ın hiç kimsenin itiraz etmediği, hele düşünce ve ifade özgürlükçülerinin, karşı çıksalar da, serbestçe ifade edebilmesi için Üstad Voltaire gibi uğruna can vermeleri gereken fikrine en aşağılık şekilde saldırıldı..

Çünkü, Gülay yazısında, kod sözcük "Pedofili"yi kullandı.. Ve tüm ucuz popülistler Gülay'a saldırdılar..

Şimdi bakın.. Burada bir parantez açıyorum..

Bir düşünce varsa, onun karşı düşüncesi de mutlak vardır. Olmalıdır da.. Tek yönlü düşüncelerle, düşünce özgürlüğünün anlamı kalmaz zaten.

Gülay'ın yazısını tartışmaya açan, onun görüşüne katılmadıklarını, çok güzel ifade edenler oldu.. Bu gazetede Ruhat mesela.. Bu sözüm onlara değil.. Bu sözüm, "Gülay ne demek istiyor" diye anlama zahmetine dahi katlanmadan ve bu yazıyı anlayacak bilgi ve kültür düzeyinde olmayanları tahrik edip peşine takacağını bilerek "Vurun Kahpeye" diye yollara düşenleredir.

Fikir tartışması deyince, sövmeyi ve dövmeyi anlayanların, gazete köşelerinde, hele benim gazetemin köşelerinde işi ne?.

Dahası.. Bakın Gülay daha ne dedi?..

"Çocuk pornosu çok kötü birşeydir, ama gerçektir."

İtirazı olan var mı?..

Uzakdoğu'ya, özellikle Filipinler'e çocuk pornosu turları düzenlendiğini herkes bilmiyor mu?..

California'da, yeraltında yasak ve gizli, her yıl milyarlarca dolar ciro getiren çocuk pornosu filmleri çekilmiyor mu?..

Müşteri olmasa o turlar düzenlenir mi, alıcı olmasa o filmler çekilebilir mi?..

Fahişe ile müşteri arasındaki ilişkiye "Alan razı, veren razı" diyebilirsiniz.. Öyledir.

Ama bir çocuğun yetişkinin koynuna girmesinde, ya da bir porno filmde oynamasına "Rızasıyla" demek olur mu?.. Çocuk bilir mi, anlar mı?.. Yaptığı daha sonra hayatında derin yaralar açmaz mı?.

Bir yetişkinle "Kimseye zarar vermeden" ilişkiye girilir. Çocukla yaptınız mı, mutlak birine zarar vermişsiniz demektir.

Peki, bir yanda, pedofili arzuları yüzünden milyarla dolar harcamaya hazır bir alıcı kitlesi varken, çocukları, hatta onları bizzat satan anne ve babalarının pazarlamasından kurtarmanın yolu nedir?.

"Yasak" diye kurtarabilir misiniz?..

Zaten yasak, durum bu, gerçek bu, olan bu..

Gülay bir de çözüm öneriyor..

"Gerçek çocukları pedofillerin önüne yem olarak atmaktansa, bugünün digital bilgisayar dünyasında, tamamen çizim teknikleri ile sanal hayaller yaratılsa, bu pedofiller kendi kendilerini gerçek çocuklar, gerçek çocuk pornosu filmleri ile değil, bu bilgisayar ressamlarının yarattığı hayal görüntüleri ile tatmin etseler de, yığınla çocuğu kurtarsak.."

İşte Gülay'ın yazdığı yazının özü, temel içeriği bu.. Belki okumadınız, kaçırdınız.. Ama saldırıları, saldırılar sonucu olayın geldiği boyutu gördünüz. Okumadığınız yazı hakkında söylenenler beyninizi yıkadı ve siz de Gülay'ı lanetlediniz..

Peki şimdi ne düşünüyorsunuz, bu satırları okuduktan sonra..

Cumartesi günü, size Esquire'ın kapak konusunu anlatmıştım.

Çağla Şikel'i ekose etek, beyaz çorap, beyaz bluz ve ağzında lolipopla orta okul kızı gibi sunan fotoğrafları.. Esquire editörleri ve fotoğraf sanatçısı Nuri Özgül niye bu imajı düşündüler ve çalıştılar sizce?.. Onun için "düşünün" demiştim..

Düşündünüz mü?.. Hatta gidip o enfes fotoğrafları görmek için bir de Esquire aldınız mı?.

O harika fotoğraflara bakarken, kendinizi suçlu hissetmek aklınıza geldi mi?.

O zaman!..

Bir Tavsiye

Bir çuval incir nasıl berbat edilir?..
Vanilla Sky'yı her hafta daha çok bayıldığım Pazar Sabah'ta yorumlayan sevgili dostum Atilla Dorsay diyor ki..

Pardon bir ön bilgi vermezsem, anlamı kalmaz.. Bu filmi önce Avrupalı bir yönetmen çekmiş. Sonra Amerikalılar..

Atilla diyor ki..

"..(İspanyol yönetmenin) çektiği filmi görmedim. Sanırım o film, karşımızdaki bu Amerikan usulü yeniden çevrimden daha başarılıydı.."

Şimdi Atilla gibi, bu ülkenin en seçkin kültür sanat adamlarından biri, gördüğü ve görmediği iki filmi nasıl karşılaştırır, bir de üstelik değer yargısına ulaşır?..

İki türlü olur bu..

1. İşte tipik entel eleştirmen tavrı.. Bu ülkede sinema eleştirmeni olarak saygı görmek için Amerika'da yapılan herşeyi yerin dibine sokacak, Avrupalılarınkileri, görmesen bile göklere çıkaracaksın.

2. Bektaşi hesabı.. Şarabın birini içince "Bundan kötüsü olmaz" diyerek ötekini seçeceksin..

Atilla ile yıllardan beri çok yakın dost olmasak, onu çok iyi tanımasam çekinmeden "Madde 1" derdim.. Ama Atilla kesinlikle bu değil.. Avrupa sinemasına sempatisi olduğu kesin, ama klişeleri yok, peşin hükümleri yok..

O zaman ikincisi..

..Ve bakın, burada Atilla haklı.. Ben de öteki filmi görmedim.. Ama Amerikalılar "Bunu bir de biz çekelim" diye ele almışlarsa, orijinal mutlak iz bırakan bir filmdir. Çünkü Amerikalılar enayi değildir. Şeytan Ruhlu İnsanlar, Dehşet Yolcuları, Nikita mesela ilk aklıma gelen müthiş Avrupa filmleri idi, Amerikalılar, bu yüzden tekrar ettiler..

..Ve de dahası var..

Son yirmi dakikasına kadar, nefes kesen bir meraklı anlatımla sizi, her an tetikte, her an diken üstünde tutuyor.. Müthiş bir planla hazırlanmış bir polisiye mi?..

Yoksa, hayalle gerçeği durmadan karıştıran bir beynin yarattığı hezeyanlar mı?..

"Bu yıl izlediğim en iyi film" dedim, son yirmi dakikaya kadar..

Sonra birden..

Sonra birden beni, belki Atilla'yı da deliye döndüren, bu müthiş anlatıma, müthiş bir merak ve gerilimle gelinen bu noktaya hiç yakışmayan, uymayan, hem de nasıl bir yama, hem de ucuz yama gibi duran, bilim kurgu finali..

Bir çuval incirin berbat edilmesi.. Bir çuval değil, bir orman dolusu incirin berbat edilmesi..

Tom Cruise ne güzel oynuyor.. Penelope Cruz ve Cameron Diaz, hem fizikleri, hem de kimyaları ile nasıl yakalıyorlar sizi.. Hele ilk kez gördüğüm, pek yakında star olur, Jason Lee.. Emektar Kurt Russel.. Çok güzel seçilmiş, çok güzel kullanılmış müzik.. Son 20 dakikaya kadar yönetmen Cristopher Crowe'un harikalar yaratması..

Sonra uçaklar geliyor, İkiz Kulelere çarpıyor ve herşeyi yerle bir ediyorlar..

Size bir şey diyeyim mi?.. Ciddi.. Samimi..

Vanilla Sky'a gidin.. Son 20 dakikaya kadar seyredin.. Sonra çıkıp, filmi kendi kafanızdan bitirin..

Çok daha iyi bir final bulacaksınız.. Hem de çok daha güzel bir film izlemiş olacaksınız!..

Bir gezinti..
Vakko'da güzel bir öğle geçirdim, Berna'nın (Sağlam) konuğu olarak.. Ne zamandır davet eder, vakit bulamam..

Önce Vakko Le Select'te bir yemek yedik.. Nasıl sıcak bir kırmızı dekor, insanın içini ısıtan ve nasıl sıcak bir servis.. Le Select'in yemekleri, hele o benim ünlü "Bahçe" salatam.. Yemek salonunun yanı bir "Galeri-Bar" olmuş.. Ben dolaştığımda İsmail Acar'ın bayıldığım tabloları vardı.. Berna "Burayı özellikle, akşam işten çıkınca, eve gitmeden, yorgunluk ve stres atmak isteyenler için düşündük" dedi.. Bana kalırsa, daha iyi bir işlev düşünülebilir.. Eşi bu müthiş binada saatlerce dolaşırken, ay başında gelecek kredi kartı hesabını düşünen kocaların efkarlı bekleme yeri olabilir..

Vakko, bir alışveriş merkezi olmanın ötesinde bir yaşayan müze.. O kadar iyi düzenlenmiş ve sunulmuş ki.. Bakmak için gitmeye değer.. Berna, sadece yenileri gösterdi bana.. Vaktim dar diye..

Biri bu, restoran ve bar.. Nişantaşı'ndan gına getirdiğini düşünen iş adamları, burayı Le Select'i denesinler bir..

Gelinlik katı, bir rüya alemi.. Bir müzikal dekoru olacak kadar güzel.. Bir aşk şarkısının klibi burda çekilebilir.. Bettina Hakko'ya aitmiş düzenleme.. Berna "Anahtar teslimi düğün yapıyoruz" dedi.. Gelinlik ve smokinden başlayarak, düğünün tüm organizasyonu.. Benim gibi bekara gaz veriyor, hesabınca..

"Bu anahtar teslimine gelin de dahil mi" demem mi, ben de o zaman.. "Sadece sana evet" dedi, Berna.. Bende niyeti olan kızlar ellerini çabuk tutsun, Vakko işi bitirecek haberiniz olsun..

Sonra hediyelik bölümüne indik.. Vakko'ya bu yakışır işte.. Nasıl bir klas gösterisi.. Mesela, özel ilgim, puro aksesuvarları.. Olmaz böyle şey.. Berna "Fiatlar dışarda neyse, burda da o" dedi, benim hayran hayran baktığımı görünce etrafa.. Değerli, etkileyici ve marka bir hediye almak, paketi açana "Vavvv!.." dedirtmek isteyenler için birebir!..

Ama siz başta dediğimi yapın. Hiçbirşey alma niyetiniz ve gücünüz olmasa bile, yolunuz Beyoğolu'na düşerse, bir müze gezer gibi tüm Vakko'yu gezin ve "Türkiye batıyor" diyenlerin Türkiyesinde, nelerin, hem de nasıl olduğunu gözlerinizle görün!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Bütün hayalciler gibi, gerçek için uyanmayı, yanlış anladım. Jean-Paul Sartre

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Adamın biri konfeksiyon mağazasının erkekler bölümüne girmesiyle muhteşem güzellikte, frapan genç tezgahtar kızı görünce doğru ona yönelip, "İyi günler" demiş.. Nefis bir gülümsemeyle sormuş kız, "Hoşgeldiniz.. Ne istersiniz?"

"Ne mi isterim?" demiş adam.. "Ne mi isterim.. Kollarımı sana dolamak ve sana sımsıkı sarılıp öpmek isterim.. Daha sonra neler neler isterim.. Öff.. Öff!.. Ama şimdi sadece şu vitrindeki kravatı almaya geldim!"



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır