kapat
27.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Hastayım, yaşıyorum!

Grip oldum. Evde yatıyorum. Şu ara herkes grip. Bu "herkes" lafına bayılıyorum. Arkadaşlarıma "Grip oldum" diyorum. "Yaa, herkes hasta bu aralar" diye cevap veriyorlar. Herkes hastaysa pencereden gördüğüm sağlıklı yüzlerce insan kim?
Neyse ki çok berbat bir soğuk algınlığı değil bu. 95'te öyle bir grip geçirmiştim ki... Boğazımın acısından hiçbirşey yutamıyorum, geceleri uyuyamıyorum. Ateşim var. İkinci gün zar zor kalkıp okulun sağlık merkezine gittim. New York'da okurken oluyor bunlar. Yabancı ülkede kapılan virüs insanı daha çok etkilermiş, söylenenlere bakılırsa. Bağışıklığın yok ya...Kültür aldılar, tahliller, şunlar bunlar. Dediler ki "Bakteri yok, antibiyotik vermeyeceğiz. Grip olmuşsunuz. Dinlenin, meyve suyu için, çay için, pastil alın, dört beş günde geçer."

Eczaneler antibiyotik isteyenlere morfinman muamelesi yapıp, reçetesiz kutusunu bile göstermiyorlar. Reçetesiz alabileceğiniz soğuk algınlığı ilaçları da uyku vermekten başka işe yaramıyor. Eve döndüm. Sabahtan akşama kadar çay, çorba, pastil. Geçmek ne kelime? Bir gün, iki gün. Yine sağlık merkezi. Kültür, tahlil, muayene: "Grip olmuşsunuz, zaten salgın. Uyuyun, bol sıvı alın, geçecek."! Sesim de kısıldı mı! Alfred Hitchcock'un kabus sözleri aklımda: "Şişmiş bir boğaz için çok iyi bir tedavim var: kes gitsin"! Yarı uyur-yarı uyanık bir sabaha karşı, hastalık hastası yanım, hayal gücümle elele vermiş, Acil Servis dizisinin en dramatik bölümünü yazıyor:

-Bu genç kadının nesi var, doktor?

-Yabancı bir öğrenci, durumu kritik. Ender bulunan bir virüs. Vücuda bademciklerden girip bağışıklık sistemini göçertmiş. Bir, iki, üç, ver! (Doktorlar, elektrik şoku veren, seyahat ütüsü gibi aletlerle göğsüme bastırıyorlar, yataktan iki metre havaya zıplıyorum!)

-Neden daha önce müdahale edilmemiş doktor?

-Teşhis edilememiş. Eve gidip yatması söylenmiş. Bir, iki, üç, ver! Tanrı aşkına, Sam, solunum makinesi hazır değil mi?

-Daha çok genç doktor!

-Kendine gel Sam, 89 saattir nöbette olduğunu biliyorum ama kendini toplaman gerekiyor dostum!

-Onu kaybediyoruz!

Bu noktada tepem atıyor! Kalkıp, sabahın yedisinde, üçüncü randevumu almak için okulun acil servisini arıyorum. Hemşire, beni tanıyor: "Haa, siz. Bakın Gals, (bana öyle diyorlar) başka muayeneye gerek yok. Basit bir soğukalgınlığı geçiriyorsunuz." der demez kendimi kaybediyorum:"Ben burada ölüyorum. Doktor istiyorum, ilaç istiyorum. Randevu istiyorum!" Sesim kısık, fısır fısır, nefeslenerek konuşuyorum, sapık gibi!

Kadın içini çekiyor: "Cumartesi ikide gelin o zaman" deyip, çaatt diye kapatıyor.

Cumartesi ertesi gün! Yine arıyorum: "Durumum acil, bugüne randevu istiyorum" demek isterken, aniden, beklenmedik bir biçimde Türk yanım "pörtlüyor":

" Sizi dava edeceğim. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?"! O anda durup dışarıdan kendime bakıyorum. Ben bunu nasıl söyledim?

New York'daki berbat grip salgınından iki hafta önce. Şehrin en havalı gece kulübünün önündeyiz. Ana baba günü. Girmek imkansız. Ama biz tüyoyu önceden almışız. "Michael'ın arkadaşıyız" diyeceğiz. Michael kim? Barmen mi? Michael Jackson mı? İçeride doğumgünü kutlayan biri mi? Kimin umurunda. Mühim olan girmek. Ama önümüzde bir gruba bodyguard problem çıkarıyor ve nedense içeri sokmak istemiyor. "Özel parti var" diyor ve gitmelerini söylüyor. Gruptan orta yaşlı bir kadın, hafif aksanlı bir İngilizceyle bağırıyor "Ben, seni, kulübünü, ve ülkeni satın alırım! Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Amerika'yı satın almaya talip kadın dönüyor ve tanıyoruz: İstanbul'da bırakın bir yere sokulmamayı, her yerde kapılarda karşılanacak meşhur soyadlı bir Türk hanım. Söylene söylene çekip gidiyorlar. Biz de, her kimse, Michael'ın hatırına, şak diye giriyoruz içeri. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun", oradan aklımda kalıyor...

Hemşire, neyse ki "Bilmiyorum, kimsin?" diye sormuyor. Beni acil servis doktoruna bağlıyor. 20 dakika konuştuktan ve adamcağıza bütün kayıtlarımı incelettikten sonra, aynı şeyleri yüzüncü kez duyuyorum: "Sıvı, pastil, uyku." Milyonlarca dolar tazminat almayı planlayarak uyuya kalıyorum. Öğlene doğru kalktığımda ise bayağı iyiyim. Cumartesi, ikide, randevu yerine sinemaya gitmeyi tercih ediyorum.

Dün değil evvelsi gün. Baktım hasta oluyorum, gittim eczaneye, "Evladım," dedim, "Ver oradan, antibiyotik, pastil, gargara, parasetamol, vitamin, boğaz fısfısı, ne varsa, çekinme". Hepsini yutup duruyorum. Nasıl mutluyum, anlatamam.

İnsanın kendi vatanı gibi yok hakikaten...

SADECE İSTANBUL'DA: ARABESK TABELA

Beşiktaş'taki "Cumhuriyet ve Demokrasi Anıtı"nın etrafını yeşillendirip, çiçek dikmişler. Toprağa dikilmiş tabelalar şöyle diyor: "Biz tükendik, bari bitkiler yaşasın"! "Ben zaten dertlerin tiryakisi olmuşum" veya "Batsın bu dünya" tonunda bir park tabelası. İnsanın aklına sigara içip ağlayan park bekçisi, rakıları koymuş demlenen belediye encümeni geliyor. Sonradan görülüyor ki, tabelanın üstünde minik bir dinazor çizimi de var. Yani o sözler, dinazorun konuşma balonu! Küçük dinazorun nesli tükenmiş, "Bari" diyor, "çimler, çiçekler kalsın".Artık özgür ve demokratız ya, anıtımız bile var ya.. "Çimlere basma", "koparma", "yasaktır", olmaaz. Millet Akdenizli, hepsi duygusal çocuklar. Vatandaşın kalbine hitap edeceksin, o şirin dinazorla yüreğini burkacaksın ki, parktan çiçek koparmamayı öğrenecek!

E, belediye daha ne yapsın?

Yogacılar için not: Gelen e-postalardan şu çıkarımı rahatça yapabilirim: Halkımız yogaya aç! Hergün gelen mesajların neredeyse yarısında okuyucular yoga yapmak için adres istiyor. Yoga salonları, size sesleniyorum: Bana internet yoluyla bilgi gönderin, ben de hepsini toplayıp bu köşede bir rehber gibi yayınlayayım ki, vatandaşla nirvanası arasında bir köprü olalım. Sevaptır.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır