kapat
13.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Ölümden sonra yaşam

Gözünüzün önüne, bir idam mahkumunun son saatini getirin. Şişman, oldukça çirkin ve biraz sonra ölecek olan adamın yanında dostları toplanmış; onun son sözlerini dinliyorlar.

Dostların her biri çok değerli ve beyin kapasiteleri çok yüksek.. Biraz sonra şişman adamı kaybedecekleri için ağlayanlar görülüyor aralarında.

İdam mahkumu ise hiç oralı değil: Dünyanın yuvarlak olduğunu anlatıyor yakınlarına. İnsanların, bu yuvarlak dünyanın uzay boşluğunda durabilmesi için hava gibi bir desteğe ihtiyacı olduğunu sandıklarını söylüyor. Oysa, diyor hiçbir şey taşımıyor dünyayı; diğer gök cisimleriyle çekme ve itme gücü sayesinde boşlukta durabiliyor. Yani 21. yüzyıl biliminin bize öğrettiği şeyleri, günümüzden 2500 yıl önce akıl yürüterek buluyor.

İdam mahkumunun adı Sokrates.

Cellat zehri bir kapta eziyor ve içtikten sonra yürümesini söylüyor. Ne zaman ayakları ağırlaşırsa o zaman yatağa uzanacak ve ölümü bekleyecek. Ama o bu sınırlı zamanı, dünya ve insan hakkında düşünmekle ve çevresindekilerin zihnini aydınlatan sorular sormakla geçiriyor.

Zehir ezen adam, Sokrates'in dostlarından Kriton'a, idam mahkumunun fazla konuşmaması gerektiğini; çünkü çok fazla konuşulduğunda beden sıcaklığının arttığını; bu ısının zehri bozacağını ve artan heyecan yüzünden zehri birkaç kez içirmek zorunda kalacağını söylüyor.

Ama Sokrates aldırmıyor bu uyarıya.

"Onu boşver" diyor "Bırak kendi işinin sorumluluğunu üstlensin; gerekirse iki ya da üç kez zehir vermeye hazır olsun."

***
Çevresindekilerin ağlaması üzerine Sokrates onlara üzülmemeleri söylüyor. Çünkü o ölüme sevinçle gitmektedir. (Büyük Mevlânâ da aynı şeyi söylememiş miydi!)

İkili bir sevinçtir bu: Hem bedenin ağırlığından kurtulup salt düşünce haline geleceğinden, hem de ölümden sonra yaşayacağını bildiğinden.

Birinci durum için şöyle diyor: "Beden, beslenme arzusuyla bizleri sürekli yoruyor; üstelik hastalandığı durumda gerçeklik arayışımızdan bütünüyle uzaklaşacağız. Tutkuları, istekleri, korkuları, arzuları ile sürekli zihinlerimizi meşgul eder ve düşünce eylemini bizim için tümüyle olanaksızlaştırır. Beden ve istekleri; çatışmaların, savaşların ve ayrılmaların tek nedenidir; çünkü tüm savaşlar para kazanma uğruna çıkar ve bizler de bu uğurda zorlanmakla geçiririz hayatlarımızı. Ona hizmet eden köleler oluruz. (...) Gerçeğe ulaşmak istiyorsak bedenin tutsaklığından kurtulmalı ve olguları sadece ruhun gözüyle görmeliyiz. Bu yüzden bilgeliği yaşarken değil, öldükten sonra kazanacağız gibi görünüyor."

***
Gerçek felsefeciler ölümün izinden gidenler diyerek, ölümü ruhun özgür kalması için bir kurtuluş olarak gören Sokrates'e itirazlar da gelir.

Derler ki, "İnsanlar, ruhun bedeni terk ettikten sonra hiçbir yerde var olamayacağından, insanın öldüğü an ruhunun da yok olup gitmesinden, bedeni terk ettikten sonra boşluğa bir nefes ya da duman gibi uçup gitmesinden korkarlar. Bir insan öldükten sonra ruhunun varolmayı sürdüreceğini, belli bir düşünme yetisi ve gücü olacağını iddia etmek için pek çok tasvire ve akıl yürütmeye ihtiyacımız var."

Ölümü yaklaşan ve ayakları ağırlaşmaya başlayan Sokrates, bu haklı soruyu cevaplamaya girişiyor.

Diyor ki: "Bu sorunun cevabını bulmak istiyorsan, soruyu hayvanlar, bitkiler, kısacası doğmuş olduğu söylenen tüm canlılar için irdelemelisin. Tümünün karşıtları olması durumunda, sadece karşıtlarından doğmuş ya da yaratılmış olup olmadıklarını inceleyelim."

Sonra dünyada karşıt olan her şeyin, birbirinden doğduğunu anlatmaya girişiyor. Güzel çirkinin, haklı haksızın, büyük küçüğün, zayıf güçlünün, yavaş hızlının, kötü iyinin, azalış artışın karşıtıdır diyerek bunlar arasındaki ilişkiyi irdeliyor.

Geçirdikleri dönüşümü anlatmak için bir kelime bulunmasa bile, gerçekte her birinden ötekine bir yaratma sürecinin olması gerektiğini anlatıyor.

Sonra soruyor:

"Mesela uyanık olma hali uykunun karşıtı olduğuna göre, buradan yola çıkarsak yaşamın karşıtı bir şey var mıdır?"

"Tabii ki var!" cevabını veriyorlar.

"Nedir o?"

"Ölüm!"

"Birbirlerinin karşıtı olduklarına göre, birbirlerinden yaratılmıyor mu bu ikili? O halde, iki oluşum sürecine şahit oluyoruz öyle değil mi?"

"Hiç kuşkusuz!"

"Yaşam ölümün karşıtı değil mi?"

"Evet"

"Birbirlerinden yaratıldıklarını söyleyebilir misin?"

"Evet!"

"O halde canlı olandan yaratılan şey nedir?"

"Ölü olan!"

"Ve ölü olandan ne yaratılır?"

"Tek bir şey söyleyebilirim-yaşam"

Bu diyaloglar sonunda Sokrates öğrencilerine ve dostlarına, doğada her şeyin zıddıyla birlikte varolduğunu ve birbirini yarattığını ispatlıyor ve doğanın bir tek yaşam-ölüm karşıtlığında tek yanlı bir örnek yaratmayacağını anlatıyor.

***
Platon'un kitabını okuyanlar, Sokrates'in burada özetlemeye çalıştığımdan çok daha güçlü bir akıl yürütme ile, ölümden sonra yaşam olduğunu ispatladığını görecekler.

Karşımızda 2500 yıl önce dünyanın yuvarlak olduğunu ve gök cisimleriyle çekme itme gücü sayesinde boşlukta durduğunu düşünen bir beyin var.

Platon'un "Phaidon" un son cümlesinde söylediği gibi " O, tanıdığımız insanların en iyisi, en adaletlisi ve en bilgesiydi.

Ama Atinalılar Sokrates'i idam ettiler.

Çünkü hem seçkinlerin yönetimine karşıydı, hem de halk kitlelerinin cehalet karanlığını yırtmaya ve onları sorularıyla aydınlatmaya çalışıyordu.

Dolayısıyla ondan iki kesim de hoşlanmadı.Aradan geçen 25 yüzyılda insanlık, onu öldürenlerin değil de Sokrates'in izinden gitseydi, bugün daha mutlu ve daha aydınlık bir dünyada yaşıyor olurduk.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır