kapat
13.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Tek kişilik ilişkide iki kişi

'İlişkileri içine yerleştirdiğimiz dünyalar sanki tek kişilik! Bir de çocuklar filan olunca... Çok zor yürüyor, biliyor musun? Yerleşik ilişkilerde bütün yataklar aslında tek kişilik, bütün odalar küçük, bütün mekanlar dar!'

Buğday sarısı saçlarını geriye iterken bunlar döküldü dudaklarından. Sonra bana baktı, tam gözlerimin içine ve ekledi:

"Aşkların sadece hayallerini kurarak mı idare etsek acaba? Nasıl olsa hayatta insan aşklardan çok sıkı dostlukların ipine yapışıyor. Hiçbir zevkimizin uyuşmadığı akrabalarımız imdadımıza yetişiyor. Aşk meşk ise nostalji olup çıkıyor sonunda. Ne dersin?"

Sustum bir süre...

Siz olsaydınız ne derdiniz?

Elinizin altında yüzeysel karşı çıkışlar yoksa, hızlı yanıt arayıp havadaki sıkıntıyı dağıtmayı denemek istemediyseniz, nasıl yanıtlardınız bu soruyu?

***

Havanın çabuk serinlediği, güneşin erkenden solduğu bir mevsimde bir kıyı kasabasında geçen yazın güzel izlerini arıyorduk sanki...

O, geçmişte sevdiği adamla burada geçirdiği güzel günlerin "ruhunu çağırmaya" çalışıyordu...

Benim derdimse şehirleydi! Şehirden kaçmak isteyenlerden olmadım hiç... Ama şehri sevmek bazen çok yorucuydu. Dinlenmek için gelmiştim bu kasabaya. Ve burada O'nunla karşılaşmıştım.

Bir zamanlar aynı arkadaş grubundaydık.

Sonra şehrin Asya yakasındaki geniş caddeyi koyu kırmızı üstü açık İngiliz kırması arabasıyla turlayıp duran gösterişli bir oğlana tutulmuştu. Oğlan da ona! (Yani öyle derler ya! Hani çok rasyonel biçimde beğenirler birbirlerini; mantık yürütürler, güzel kız, hoş çocuk diye. Ama adı "tutulmak" olur! Başlangıçta öyleydi belki onlarınki de...)

Hiç unutmamıştım: İlk önce konuşması değişmişti. Annesi gibi özenli cümleler kurarken, birdenbire sevdiği adamın geyik muhabbetlerinden alınma laflarını kendi hayatına da taşımıştı. Her şeye "yan bakıyor"du; sohbetlerin "dalağını yarıyordu" ve... Tabii ki yavaş yavaş arkadaşlarından kopuyordu.

Hatta, bir gün "sen o çocuğu gerçekten seviyorsun" dediğimi ve onun da bunu hayretle karşıladığını hatırlıyorum. "Neden?" diye sormuştu da, ben de yanıtlamıştım: "Çünkü hep onun jargonuyla konuşuyorsun." Öyledir. Sevgililerden birinin dili ve düşüncesi "aşkın beyni" haline geliverir.

Tek zihin, tek dil!..

Arkadaşlardan kopmak her zaman depresif bir geri çekilme değildir.

Arkadaşlardan kopmak her zaman toplumsal kol kanatlarımızdaki kırılmaya işaret etmez.

Arkadaşlardan kopmak bazen sevgiliye daha çok bağlanmak için bir stratejidir.

O da hem bile isteye, hem de değişen davranışları ve diliyle hiç farketmeden bunu yapmış, başarılı bir operasyonla arkadaş grubundan kopmuştu..

Neyse uzun hikaye!

Sonunda ailelerin müdahalesiyle evlendiklerini duyduk.

Ne garip! Yıllar yıllar sonra bir küçük otelin restoranında çok zarif bir kadın olarak karşıma çıkmıştı. Kendine özgü çocuksu heyecanlarının yerinde yeller esiyordu ama olgun bir erosun şalını sabah kahvaltılarında bile üstünden eksik etmeyen kadınlardan olmuştu besbelli...

İşte o akşamüstü, onlarca boş masa arasında bir masaya kurulmuş hem eski günleri anıp hem de levrek ızgaralarımızın tadını çıkartmaya çalışırken hayatımızı da elekten geçirivermiştik.

Gerçekten de neydi en iyi ilişkilere bile "daral getiren" ortamın özelliği?

Duygusal ve fiziksel kaynaklar kıttı sanki...

Üstelik hayaller sonuna kadar geniş tutulmaya çalışılırken, hayatlar ev gibi gitgide daralıyordu; eşler kendi köşelerine çekiliyor, kalan boşlukları da çocuklar dolduruyordu..

Her şey iyi güzelken bile bir "darlık", bir "sıkışıklık" duygusu sarıyordu içten içe çiftleri.

Ben sözü değiştirdim o akşam.. Fakat soru hep aklımda kaldı.

***

"İkili İlişkilerde Terör" adlı kitabında psikoterapist Michael Vincent Miller "Sevginin kıt bir kaynak olduğu maddesi evlilik sözleşmesine konmuşsa bile, kimsenin okumaya zahmet etmediği küçük harflerle yazılmış olmalı" diye yazar.

Uzun ve yerleşik ilişkiler coşkulu ve fırtınalı aşklara benzemezler. Ancak bir kişiye yetebilecek kadarlık bir duygusal enerjiyi arttırıp biriktirmek becerisi isterler. Bunu beceremeyen bazı eşlerin hayatı tek başına "sömürmek" konusunda barbarca bir yarış içinde olduklarını görmüşsünüzdür. Ne iticidirler, ama aynı zamanda nasıl da iç burkucu biçimde insanca bir çırpınış içerirler!

Sonuç...

Severken toplumun ve popüler kültürün "bolluk vaadi"ne kanmamak gerekiyor sanırım.

En iyisi her ilişkinin kendi bereketini kendisinin üretmesi... Olabiliyorsa tabii!

AYNA
Bazen, temelde birbirlerine yabancı olduklarını unutabilmek için sever birbirini kadınlarla erkekler!

DARIAN LEADER



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır