kapat
23.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ERDAL BİLALLAR(ebilallar@sabah.com.tr )

Var mısınız Sayın Bakan?

Bu köşeden sürekli olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ı eleştirdik...

Nelerini mi?

Kendi mesai arkadaşlarını hırsız, üçkağıtçı, vurguncu olarak halka şikâyet etmesini...

Bununla kalmayıp "Benim Bakanlığı'mda soygun var" diyerek DGM'yi göreve davet etmesini...

Elindeki belgelerle basın mensupları önüne çıkıp, "Erkeklere bile doğum yaptırmışlar.. Mezardaki insanlara emekli maaşı bağlamışlar" sözleriyle ayrım yapmadan, suçluları kamuoyu önüne çıkarmadan, vurguncuların adlarını açıklamadan binlerce kişiyi birden suçlu göstermesini...

Bağ-Kur üyelerinin geçmişe dönük prim tahsilatı sırasında soyulmasını görmezden gelmesini...

SSK hastanelerindeki randevulu sistemin işlememesini...

Ve bütün bunlardan kendisi sorumlu iken, tüm sorunları kendisinin çözmesi gerekirken "Beni ilgilendirmez" havalarına girmesini...

***
İşte; bu nedenlerle eleştirdiğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan dün haberli, törenli olarak Antalya SSK Bölge Hastanesi'ni denetliyor ve kendisini izleyen gazetecilere dönüp, "Bakın size haber çıkmadı... Pırıl pırıl bir hastane" diyebiliyor...

Benim bildiğim denetleme habersiz törensiz olur... Eğer haber verirseniz bunun adı çay-kahve içmeyi, sohbet etmeyi amaçlayan ziyaret olur...

Kaldı ki; "Ben geliyorum hazırlık yapın, karşılayın" diye haber gönderip denetlemeye giderseniz kendinizi kandırırsınız... Veya kendinizin kandırılmasına zemin hazırlarsınız...

***
Şöyle habersiz bir geceyarısı herhangi bir SSK Hastanesi'ni benimle birlikte gezmeye var mısınız Sayın Bakan?

Örneğin; İstanbul'daki Samatya, Okmeydanı, Göztepe, İzmir'deki Tepecik, Ankara'daki Dışkapı hastanelerinin yemekhanelerini, tuvaletlerini, hastaların yattığı servisleri gezmeye...

Acil dışındaki nöbetçi personelin nerelerde yatıp uyuduğunu görmeye...

"Doktor... Hemşire" diye inleyenleri dinlemeye var mısınız?

***
Eğer bu manzaraları yüreğiniz kaldırmazsa gündüz saatlerinde herhangi bir poliklinikte yaşananları izlemeye gelir misiniz?

Örneğin bir hastanın kaç kuyruğa girip, kaç saat beklemek zorunda kaldığını...

Nasıl itilip kakıldığını...

Röntgen günlerinin aylar, ameliyat tarihlerinin yıllar sonrasına atıldığını...

Doktorların özel muayenehanelerine gitmeyenlerin hastaneye yatırılmadıklarını bizzat hastaların ağzından dinlemek ister misiniz?

***
SON SÖZ: Ben buradayım Sayın Bakanım... Beklerim...

Kime inanalım?
* 1960 öncesi DP'ye inandık, milleti ikiye böldü...

* 70'lerde Ecevit'e sarıldık, yokluk getirdi...

* 80'lerde ANAP'a oy verdik Civanlar'ı, Edesler'i yetiştirdi...

* 90'larda mührü 6 Ok'a bastık İSKİ'yle kirlendi...

* 95'te Tansu'ya omuz verdik, mal-mülk edindi...

* Çaresiz kaldık, "Allah'tan korkarlar, harama el uzatmazlar" diyerek Refah'a sarıldık o da Mercümek'i besledi...

* 2000'lerde hepsini birbirine kattık, "Birinin hatasını diğeri tamir eder" diyerek paçal yaptık, iyice yandık!

Söyleyin kime inanalım, kimin ipine sarılalım?

Bana yazın!
29 Ekim'de Anıtkabir'i ziyaret edecek olan siyasi parti liderleri Ata'nın huzurunda saygı duruşunda bulunurken neler düşünecekler? Ecevit, Bahçeli, Yılmaz, Kutan, Çiller sizce akıllarından neler geçirecekler?

Ülkeyi getirdikleri noktaya, halkı taşıdıkları çağdaşlığa bakıp gururlanacaklar mı? Yoksa memleketin halini gözlerinin önüne getirip Ata'dan utanacaklar mı?

Sizce liderler Anıtkabir'de nasıl davranacaklar?

Bu soruya yanıtlarınızı yazıp bana faksla, e-mail'le ulaştırın; yayınlayayım...

Demokratlar(!)
Siyasal İslam'ın sözcülüğüne soyunup, sözde demokrat kimlikleriyle 28 Şubat'a karşı çıkan bazı köşe yazarları, Afganistan olayında Amerika'nın yanında yer alınca, dinci medya tarafından dışlanıp, boy hedefi yapılmaya başlandılar...

Öylesine ki; katıldıkları açık oturumlarda dün omuz omuza verdikleri kişiler tarafından "utanmazlıkla, yalancılıkla" suçlandılar... Dinci gazetelerde "Dönek ve Amerikan uşağı" olarak tescil edilip damgalandılar...

Bu köşe demokratları(!) şimdi o denli şaşkınlar ki; ne yapacaklarını, ne yazacaklarını ve kendilerini nasıl savunacaklarını bilemiyorlar... Sadece iyice küçülüp eveleyip gevelemeyi sürdürüyorlar... Ve en acısı; "Biz onları 28 Şubat sürecinde savunmuştuk" diye gözyaşı döküyorlar...

Serbest Kürsü

Yanlış yer!
Tribünlerde hakemin kararına isyan edenler, kaçan gol için gözyaşı dökenler memleketi bu hale getirenler karşısında neden susuyor? Stadlarda değil, meydanlarda hakkımızı aradığımız gün herşey değişecek... Sevil Gençal Muğla

Fıkra

Sahte para!
Bir turist, bakkala girip alışveriş yapar, karşılığında da çıkarıp dolar verir... Bakkal doları evirir çevirir, sahte olup olmadığına karar veremez... O sırada dükkâna giren arkadaşı Temel'e doları uzatıp sorar:

- Bu para sahte mi değil mi?

Temel doları alır, iyice inceler ve kararını verir:

- Sahtedur.

- Nereden anladın?

- Üzerinde Atatürk resmi yoktur..

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır