kapat
23.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

"İyi eğlenceler!"

İçeri girerken gayet nazikler; ilk sözleri de "İyi eğlenceler!" oluyor. Çıkarken, biraz daha kararlı ama rahatlamış bir ifadeyle "İyi eğlenceler arkadaşlar!" diyor ve öyle ayrılıyorlar.

Ama onlar çıktıktan sonra içerde kalanlara öyle bir hava çöküyor ki, kimsede eğlenecek hal kalmıyor!

***
Geçen hafta birkaç gece Beyoğlu'nun dans-müzik kulübü-cafe türü lokallerine uğradım. Epeydir yolum düşmüyordu güzelim İstiklal Caddesi ve onun bütün yoksulluklara, sefalete, hırpalanmaya rağmen güzel kalmakta direnen ara sokaklarına...

Ekonomik kriz çöktüğünden beri herkes kendi köşesine çekiliyor ya, Beyoğlu da galiba önümüzdeki kış boyunca sadece ne pahasına olursa olsun kendisini sevenlere kucak açmaya hazırlanıyor.

Ve eskiden olduğu gibi cebinde bir avuç para, yüreğinde uçuşan umutlarla "tabanvaya" güvenerek şehrin tadını çıkarmayı isteyen gençlerin uğrağı olmayı sürdürüyor Beyoğlu.

Yazının girişinde sözünü ettiğim şey ise, iki gece boyunca sık sık tanık olduğum polisin rutin asayiş kontrollerinden bir sahne...

Burada hassas nokta şu: İnsanlara güvenlikli bir ortamda eğlenmelerini sağlama duygusunu vermekle, "Gidin evlerinize; ne işiniz var burada?" duygusunu aktarmak arasında dağlar kadar fark var. Ya da "hepiniz suçlusunuz, ama bu akşam birkaçınız suçsuz çıkarsa gene iyisiniz!" atmosferi yaratmakla asayişi sağlamak arasında da bir uçurum var, değil mi?

Bunlar arasındaki fark, neredeyse bir rejim farkı! Neredeyse iki ayrı dünya bunlar; iki ayrı hayat anlayışı...

İşte bu yüzden sadece nazik sözler yetmiyor!

Bütün o yorgunluğa; gece kontrollerinin görevliyi bezdiren tatsızlıklarına karşın biraz daha dikkat, biraz daha özen ve incelik gerekiyor...

Üniversite harçları gitgide ödenemeyecek düzeye yükselen, aldıkları harçlıklar gitgide büzülen, geleceğini değil yakında, ufukta bile görmekte zorlanan gençler biraz müzik dinleyecekler, dans edecekler, arkadaşlarıyla hoşbeş edecekler... Bu kriz ortamında ne kadar becerilebilirse tabii!

Yok, "yapmasın keratalar, eğlenmesinler!" diyorsak... Onu ayrıca tartışmak gerek.

Tartışmadan önce öğrenmek
"Müslümanlar neden geri kaldı?" türünden bir soru karşısında okumadan öğrenmeden sokak ya da alkış kıyamet ekran tartışmaları yapmanın, yağsız, unsuz, şekersiz helva yapmak gibi olmayacak bir işe kalkışmak olduğunu yazmıştım geçenlerde.

Basitçe "bilmiyoruz, fikir yürütüyoruz" demek değildi derdim. Bu doğrudur, ama her toplumun geniş kesimleri için doğrudur.

Bizim son kırk-elli yıldır daha özel bir durumumuz var. İtişip kakışmamıza yol açan, kolayca siyasallaştırılabilecek konularda bilgi edinmeyi, fikir üretmeyi önemsedik de, daha derin konuları unutulmaya terkettik.

Mesele sadece endüstriyel toplumların, gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmaksa... Topyekun itildik, geri bıraktırıldık, başkaldırma ihtimallerine de (örnekse, yüzyıl başında bizzat Türkiye'nin açtığı yola) bu açıdan pek yaklaşmadık, der geçeriz.

Ama...

İslam felsefesi nerede kötürümleşti; İslami siyaset anlayışının tıkandığı yerler neresiydi türünden sorularla işi ciddiye alacaksak, böyle olmaz.

Endülüs'te çıkan kitap üç hafta sonra hâlâ Şam'a gelmedi diye canı sıkılan bilginlerin İslam dünyası nereye gitti, sorusunu soracaksak...

O zaman tartışmaktan önce öğrenecek, bilecek çook şey var. Önce İslam tarihine ve onun "öteki" dünyayla yüzleşmesine iyi bakmak gerekiyor. Kastım buydu!

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır