kapat
07.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
GÜLAY GÖKTÜRK(ggokturk@sabah.com.tr )

Tek kutuptan kutupsuzluğa

İkiz Kulelere yapılan saldırıdan bu yana yaşananlar, globalleşme sürecinde dönmekte olduğumuz yeni köşenin ardında bizi neyin beklediği konusunda önemli ipuçları veriyor.

Hakarete uğrayıp küçümsenen kovboy, hâlâ "Batı'nın en hızlısı" olduğunu kanıtlamanın telaşı içinde elini tabancasının kabzasına attı... Ama öylece kalakaldı!

Ve o andan itibaren adım adım, tek kutuplu bir dünyanın tek süper devleti olmanın "kovboy" tavırlarıyla bağdaşmadığını intikal süreci başladı.

Karşımızda, bazı Arap ülkelerinden tutun da Putin'e ve Çin'e kadar çok geniş bir konsensüs arayışına giren, İslam dünyasının kendi iç dengelerinden, Afganistan'da çarpışan tarafların iç çelişkilerine kadar her ayrıntıyı gözeten, attığı her adımı titizlikle planlayan sorumlu bir güç vardı.

Amerikan yönetiminin ilk öfkeyi atlattıktan sonra giriştiği ittifak arayışları, haklı zeminde kalma çabası, cepheyi genişletmek ve hedefi küçültmek için harcadığı gayret, aslında globalleşmenin yeni bir aşamasına işaret ediyordu: Tek kutupluluktan kutupsuzluğa doğru giden bir dünyaya...

***
Evet, kutupsuzluk... Sık sık söylendiğinin tersine, tek kutuplu dünya değil, kutupsuzluk...

Bir köşe yazarı için; hem de tam savaş tamtamlarının çalındığı bir sırada böyle bir öngörüde bulunmanın büyük risk taşıdığını biliyorum. Ama yine de söylüyorum ki, 11 Eylül'den beri yaşananlar, Yeni Dünya Düzeni'nin yeni bir "Dünya faşizmi" doğuracağını söyleyenleri haklı çıkarmıyor.

Herşey zıddıyla vardır. İlk bakışta fazla basit gibi de görünse de, tek kutuplu bir elektrik devresi olmayacağı gibi, tek kutuplu bir dünya da olamaz. Bir başka deyişle, "tek kutup" olarak kalan güç, eğer dünyanın liderliğine oynuyorsa, kutup olmaktan çıkıp kendini o dünyaya uyarlamak, o dünya ile barışık olmak, o dünyanın ortak paydası olan değerleri şahsında ortaya koymak, bir anlamda bir konsensüsü temsil etmek zorundadır.

Ulus devletlerin egemenliklerinin gittikçe artan bir bölümünü uluslararası bir iradeye devretmeleri, birey üzerindeki baskıyı artıran değil, azaltan bir faktördür. Bunu söylerken ABD'nin niyetinden değil, genel bir kuraldan bahsediyorum: Otorite bireyden uzaklaşıp daha yüksek katlara doğru çıktıkça: genelleşip anonimleştikçe, bir yandan daha sistemli, "daha zor delinen" bir hal alır ama bir yandan da ekonomi dışı zora daha az başvuran, daha az keyfi, daha hukuki bir nitelik kazanır.

Otoritenin bilebildiğimiz en küçük birimine, aileye bakalım: Despotizmin ve keyfiliğin en azgın örneklerini orada buluruz. Cemaat, aşiret tipi topluluklarda birey üzerindeki baskı, gelenekle, dini motiflerle ele ele kuşatır bireyi. Ulusal devletle birlikte otorite bireyden oldukça uzaklaşmış ve feodal otoriteye göre bireye daha geniş alan bırakan, daha kurallı bir nitelik kazanmıştır.

Ufukta bekleyen global otoriteye gelince:

Global köyün muhtarı, feodal köyün muhtarından çok daha demokratik, çok daha esnek ve hoşgörülü davranmak zorundadır. Çünkü yönetmeye talip olduğu köy, yüz haneli bir köy değil; 72 ırk, din ve kültürün yaşadığı, her kafadan bir sesin çıktığı on milyarlık bir köydür.

Global köyün muhtarı istediği kadar güçlü olsun, muhtarlığa devam etmek istiyorsa, bu çok sesliliği gözetmek, kendini ona uydurmak zorunda kalacaktır.

Bu da onun bir anlamda, güçlendikçe güçsüzleşmesi; otoritesinin pekiştikçe silikleşmesi anlamına gelecektir.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır