Sanırım bu günkü gazete manşetleri; ya "Amerika vurdu", "Harekat başladı", "Afgan dağlarına bomba yağıyor" diye çıkacak, ya "Harekat başlıyor", "Vur emri bekleniyor", "Parmaklar tetikte" diye çıkacak...
Afganistan'da Taliban iktidarı devrilecek; Bin Ladin ya ölü, ya diri yakalanacak...
Böylece ABD kanıtlamış olacak mı, bekareti bir hayli zedelenmiş görünen "süperlik" özelliğini?
Bir yanda süper ABD, NATO, Rusya v.s.; bir yanda biyografisi bir hayli karışık, uzunca cılız sakallı Bin Ladin...
ABD'nin "süper"liği, eşit "Bin Ladin" gibi, garip bir denklem..
Kusura bakmayın ama, bana da biraz tuhaf görünüyor böyle bir denklem.
Tüm Dünya'da spekülasyonlar gırla gidiyor.
ABD'ye indirilen darbenin arkasında, mutlaka güçlü bir devletin bulunduğunu iddia edenler de var; böylesi bir darbenin, ABD'nin içinden yardım görmedikçe gerçekleşemeyeceğini iddia edenler de...
Üç beş aya kadar; kimbilir neler neler yazılıp yayınlanacak bu konularda...
Biraz da, spekülasyonlara meydanı boş bırakmamak ve fırsat çıkmışken Ortadoğu'daki belirsiz ve sakıncalı fokurtulara bir çeki düzen vermek için ABD, Irak'a karşı da sürdüreceğe benzer askeri harekatı...
Şimdi gelelim, gitgide büyüyecekmiş gibi görünen silahlı ve ölümcül depremlerin özüne...
İngiltere Başkanı Tony Blair'in dikkatlerden kaçan bir açıklaması vardı, "Dünya'daki en yoksul köşelere kadar evrensel refahın dağıtılması gerekiyor"...
Unutmayın ki, sürekli olarak üretilen ve yaratılan evrensel olanakların yüzde 50'sini, Dünya nüfusunun sadece yüzde 7'si kullanıyor.
Ay'dan bakıldığında mavi bir portakala benzeyen Arz yuvarlağında, 6 milyar insanın "yaşam düzeyleri" böylesine korkunç uçurumlarla, bir kepazelik panayırı sergiliyorsa; orada ne ölümcül saldırılar biter, ne askeri harekat, ne de rezilane ayak oyunları...
Bitmezse ne olur?
Şimdi ne oluyorsa, o olur.
ABD'de yaşayanlar da dahil, tüm insanlığı bir kaygı epidemisi sarar.
İsviçre havayolları Swissair iflas eder; Belçika havayolları Sabena kuyruğunu titretir; ABD havayolu şirketlerinde çalışan 100 bin kişi işsiz kalır... Silah alımları artar, yatırımlar durur, ekonomik krizler pıtıraklaşır...
Ve anlaşılır ki, "ulus-devlet" modelinin fışkırttığı "yönetici", yani "politikacı" esnafı; beklenen hayrı sağlayamıyor "yönetilenler"e...
Tıpkı 370 bin lojmanlı ve 150 bin resmi arabalı Türk bürokrasisinin de, halk kitlelerine hiçbir hayır sağlamadığının anlaşılması gibi...
Biliyorsunuz, artık Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, Türkiye'deki "devlet yapısı"nın küçültülmesinden söz ediyor; Devlet Bakanı Kemal Derviş de...
Petrol tahtından indiğinde; soğuk füzion gibi çok ucuz yeni enerji kaynakları devreye girdiğinde; uluslararası bilimsel kurumların alacağı evrensel kararlar, yerel yönetimlerin demagojik hergeleliklerini rötuşlamaya başladığında; yepyeni bir evreye de iyice girilmiş olur..
Nasıl şimdi Türkiye'de pek kimse bürokrat olmak istemiyorsa; 20-30 yıl sonra da, Dünya'da ne kimse yeni bir devlet kurup başına geçmek isteyecektir, ne de politikaya soyunmaya özenecektir..
Görünen o ki, daha 20-30 yıl boyunca hiç beklenmedik sürprizler yaşanacak Türkiye'de de, Dünya'da da...
Bu sürprizlerin temel nedenlerini biliyor ve yeryüzünün beyinsel aristokrasisiyle bütünleşebiliyorsanız; harika bir serüven filminin içinde geçecek yaşamınız...
21. Yüzyıl eski hipnozları kırarak "varlıklı olmak"dan, "var olma"ya doğru prim arttırarak değişecektir. Hızlanan bir "değişim"in motorunu algılamış olanlar, hiç enseyi karartmasın...
Türkiye de, böyle bir değişime yeterince ayak uydurabilir mi, kimbilir?
Yaşayanlar görecek...
Magazin
