kapat
11.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Tüyler ürpertici oyunlar!.

Bu kitap gündemde olmalıydı.. Bir ulusun nasıl uyutulduğunu, bir bölge halkının hangi saklı emellere hizmet ettirildiğini, insanın suratına bir şamar gibi çarpan bu kitap gündemde olmalıydı.. Medya bu kitabı tartışmalı, Bakanlar Kurulu bu kitabı konuşmalı, milletvekilleri, bu kitabı Meclis gündemine getirmeliydi..

Bakın bu kitap ne?..

"Cumhuriyet Tarihçisi Dr. Necip Hablemitoğlu, Avrupa Parlamentosunun A4-0432/98 sayılı kararından sonra AB ülkelerinin neden Bergama'daki altın üretimiyle ilgilendiklerini araştırdı. Uzun araştırmalar sonunda bu kararın arkasındaki ülke ortaya çıktı: Almanya..."

"...Sonra Bergama'da Havran'da, Sivrihisar'da Uşak'ta ve daha pek çok altın yatağına sahip yerleşim merkezlerinde Alman Vakıfları ve örgütleriyle karşılaştı."

"...Türkiye'de her türlü etnik, dinsel-mezhepsel tahrikleri gerçekleştiren, toplumsal, siyasal, ekonomik hatta genetik alanlarda hazırlattığı projelerle her türlü casusluk faaliyetini sürdüren, yerel basında, yerel yönetimlerde, üniversitelerde, sendikalarda, kamu kurum ve kuruluşlarında, kısaca stratejik öneme sahip birimlerde 'etki ajanı' ve 'alman sempatizanı' yetiştiren, şeriatçı yapılanmalardan çevreci örgütlere bölücü yapılanmalardan terör örgütlerine, legal derneklerden siyası partilere uzanan çizgide, Türkiye'ye Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı olan, ulus devletin parçalanmasını isteyen tüm rejim karşıtlarına lojistik destek veren, bu ülkeyi alttan alta oyan bir avuç Alman istihbaratçısı, Türkiye'de vakıf temsilcisi statüsünde görev yapmakta ve Türkiye'deki Sivil Toplum Örgütleri olgusunu çok iyi kullanmakta..."

Dr. Necip Hablemitoğlu, alanında ilk olan bu araştırmasında Türkiye'deki Alman yıkıcı etkinliklerini belgeleriyle gözler önüne seriyor.

"Otopsi yayınları" 304 sayfalık "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitabı yayınlamakla, Türkiye'de kısa bir zamandan beri kulaklardan kulaklara fısıldanan, Türkiye'nin tek Doğubilimcisi Tamer Bacınoğlu'nun Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazılarıyla, Doğu Perinçek'in Aydınlık Gazetesi'ndeki haber ve yorumlarla gündeme oturan, Emekli General Sedat İlhan'ın Gözlem Gazetesi'ndeki yazılarıyla yetkili makamların dikkatini çeken Alman Vakıfları olayına bütün yönleriyle ışık tutuyor!.

Kitabı okudukça, öyle olaylarla, öyle gerçeklerle ve öyle iddialarla karşılaşıyor, öyle açıklamalar ve belgeler görüyorsunuz ki, Türkiye adına tüyleriniz diken diken oluyor!

Halen Ankara Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi dersleri vermekte olan Hablemitoğlu'nun kitabını, düşünen ve ülkenin meseleleriyle ilgilenen her insan okumalı!

Özellikle yıkanmış beyinleri, ya da kulaklarına doldurulmuş yarım yamalak bilgilerle, Hopdedikslere alkış tutanlar, neye ve nasıl alet edildiklerini görmek için okumalılar..

Çevrecilik diye uyutulan kitleler, bu kutsal kurumun, Türkiye aleyhine, hangi dış güçler tarafından, nasıl haince kullanıldığını anlamak için okumalılar.

Alman Vakıfları'nın Türkiye'nin bir altın ülkesi olmaması için neler yaptığından başlayarak, hangi önemli konularda, kimleri nasıl tahrik ve teşvik ettiğiklerini, hangi tehlikeli oyunların ve senaryoların içinde olduklarını açıkça ortaya koyan kitabı okuduktan sonra insanın aklına gelen ilk soru şu oluyor:

"Peki, bunlara karşı Türkiye ne yapıyor? Türk devleti ne yapıyor?"

Kitap yayınlanalı haftalar, aylar oldu. Alman Vakıfları'ndan de ses seda çıkmıyor, Türk yetkililerden de?

İşte ikinci önemli soru geliyor:

Neden?

Ve ardından üçüncü önemli soru:

"BirĞiki kişinin ve yayın organının dışında Türk medyası bu çok önemli konu ile, iddialarla, belgelerle neden ilgilenmiyor?"

Kaç köşe yazarı bu kitabı eline aldı?.. Sanırım hepsine yollanmıştır?.. Kaçı önüne, arkasına, içine bir göz attı?.. Kaçı okudu?..

Söyleyeyim..

Hiç?..

Okusalar dehşete kapılır ve yazarlardı mutlak..

Çöpe attılar..

Türkiye'nin kaderini çöpe attılar.. Adımı bildiğim gibi biliyorum.. Oysa bu kitaptan, bir hafta manşet çıkardı, bir gazeteye..

Türkiye ile ilgili son derece önemli olaylara Hopdediks sempatisi ile bakan ve gerçekleri bir türlü görmek istemeyenlerin gözlerini açacak gerçekleri anlatan bu kitap niçin tartışılmıyor?.. Anlattığı dehşet verici gerçeklere, başta medyası ve onun vatan kurtaran köşe yazarları olmak üzere, niçin bu ulusun tüm kurumları ve bireyleri ile göz yumuyoruz?..

Popülizm mi?..

Toptan mı satıldık?..

Üzerimize ölü toprağı mı serpildi?..

Eğitim öyle mi?
Türkiye'de eğitim tamamlanırsa, işler düzelecek öyle mi?..

Bu ülkenin en eğitilmiş insanlarının yaşadığı Alkent'ten verdiğim örnekler bitmiyor..

İnsan olmanın eğitimle ilgisi yok..

Bir metre karelik bir balkona kediyi koyup hafta sonu tatile gitmişler.. Cumartesi öğleden sonra miyavlamaya başladı, zavallıcık.. Aklıma mı gelir, hafta sonu oraya mahkum ettikleri.. "Gelirler herhalde" dedim..

Pazar sabahı canhıraş feryatları ile uyandım, Zilli'nin..

Bizim bahçe Alkent kedilerinin yeme içme merkezi.. Küçük havuza geliyorlar.. İçinde devamlı kedi maması bulundurduğum kaptan da karınlarını doyurup gidiyorlar.. Osman, Hatçe, Körtoş, Yakışıklı, Karakedi, Sarman, Bızdık, balkonumun altına yuva yapıp 6 tane yeni yavru doğuran Şabalak, zaman zaman da bu Zilli.. Boynundaki tasmada zil var, ondan Zilli..

Yani Zilli, evden çıkarılmayan bir kedi değil. Çıkıp geziyor, dolaşıyor, kaçmıyor.. Gene öyle bahçeye bırakabilirlerdi, üç gün gidiyorlarsa.. Ama hayır..

Pazar sabahı kızgın güneş balkonu pişirmeye başlayınca, hayvanın yaşamı işkenceye dönüştü. Hemen Alkent Güvenlik birimini aradım..

Bir yığın yetkisiz genç.. Bir başkasının balkonuna merdiven dayamaktan korkuyorlar.. Kan beynime çıkmış.. Telefon üstüne telefon.. Bağırıp çağırıyorum.. En son tehdit ettim..

"Beş dakikaya kadar buraya merdiven gelmezse, hem itfaiyeye, hem de televizyonlara haber vereceğim" diye..

İşe yaradı..

Şimdi söyleyin bana..

Bir kediye bu işkenceyi çektirenlerin eğitimli olmaları işe yarıyor mu?..

Bu kedi bu işkenceyi çekerken, hala sorumluluğu alamadıkları için, bir sorumlu arayanlara ne demek gerek bilemiyorum..

Acaba ben kalp krizi geçirsem ve arasam, balkon kapısının camını kırmak için de, saatlerce site müdürünü mü arayacaklar?.. Demek hafta sonunda acil duruma düşmemek gerek, bu ülkenin en gelişmiş sitesinde..

Eğitim!..

Güldürmeyin beni..

İnsan olmanın eğitimle alakası yok..

Kralın adamları..
Avrupa Basketbol Şampiyonası boyunca bir gurup yazar ve uzman, takıma ve yönetime yönelik eleştirilerimizi sansürsüz yaptık.. Bize göre yanlışları anlatıp, yapılması gerekenleri söyledik..

Bazıları, zerre eleştirmeden sadece alkışladılar.. Poh pohladılar.. Bununla kalmadılar, eleştiriyoruz diye bize kızdılar.. Öyle kızdılar ki, mesela Yiğiter Uluğ'u tehdide, Ünal Özüak'ın Sabah'taki yazılarını engellemek için, yorum yaptığı TRT'ye baskı yapmaya kadar gittiler..

Ama doğrusu ya ben onlara kızmadım..

Liderlerin etrafında, bilen ve bildiklerini söylemekten korkmayan danışmanlar kadar, dalkavuklar, palyaçolar ve hatta soytarıların da bulunması tarihsel bir gelenektir ve bu şakşakçı ve güldürücülerin işlevi de, neme lazım, inkar edilemez..

Fark şurdadır..

Tarih, düşündüğünü söyleme uğruna kafasını celladın baltasına uzatmaktan çekinmeyen (Mesela) Thomas More'ları yazar da, ötekilerle pek ilgilenmez..

Cepdamat!..
Önümde bir gelin arabası.. Sağda, duvaklar içinde gelin.. Sağda koyu renk elbiseli damat..

Ve damadın elinde cep telefonu..

Düşünebiliyor musunuz?..

Adam yeni evlenmiş, yanında gelin.. Elinde telefon..

İnsanın evlendiği gün, karısından önemli ne telefon konuşması olabilir?..

Bu kız boşanma davası açsa ve siz yargıç olsanız, ne karar verirdiniz?..

Bilişim çağında bizim masalsı dileği yenilememiz gerek..

Bir telefonda kocasınlar!..

Tuz kokarsa..
Etiler'den Bebek'e inen yokuş etrafındaki ara sokaklarda trafik yaz başında yeniden düzenlendi. Bazı yollar tek yöne çevrildi.. Ama uygulama ile kimse ilgilenmedi.. Şimdi heran kavga, hatta örnekleri görüyoruz, cinayet çıkması işten değil..

Günlerdir polisi aramayı düşünüyordum..

"Değiştirdiniz, gelin millet alışana kadar başında durun da, yeni düzeni yerleştirin" diye..

Dün sabah polis önüme çıktı.. Hem de en çok kafa kafaya gelinen, tek yönlü yol, İhsan Aksoy sokağında..

A 85160 numaralı minibüs pervasızca ters yola girmiş ve sonuna kadar gelmişti..

Tuz kokarsa eğer..

Kimi, kime şikayet edeceğiz söyler misiniz?..

***
34 TC 7644!..
Teşvikiye Caddesi ralli pisti mi dostum?.. Karakol önündeki ışıklardan sonra, sağa sapıp girdiğiniz otopark arası topu topu elli metre.. İnsan gibi gitseniz, en fazla 2 saniye zarar edersiniz..

O zaman bu kısa mesafede hızlanma şovunun sebebi ne?..

Kaldırımdaki bir kıza hava mı atıyorsunuz?..

Meskun mahalde hem de Teşvikiye caddesi gibi yaya trafiği fazla bir yolda, o çılgın atağın sebebi ne?..

TEBESSÜM
Fıkra Murat Birol'dan

Adamın biri bir lunaparkta etrafı gezerken, bir falcının çadırına girmiş, "Biraz eğlenirim" diye düşünerek falcı kadının karşısına oturmuş. Kadın önündeki kristal küreye gözlerini dikmiş, transa geçmiş, ve "Ah" demiş. "Görüyorum ki 2 çocuk babasısınız..."

Adam kahkahayı basmış:

" Ha.. Ha.. Ha.. Attın, tutturamadın işte.. Ben 3 çocuk babasıyım"

Falcı gülümsemiş:

"Sana öyle geliyor..."

SEVDİĞİM LAFLAR
Başlamanın tek yolu başlamaktır.

Çin atasözü

BİZİM DUVAR7
Derin devlet, derin ilişkiler derken elini hazinenin cebinden çıkarmayanlar sonunda "vurgun" yedi.

Hakan&Utku

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır